Bir savaşta komutanın ordusu savaşı kaybeder, ordu dağılır.
Komutanda kaçarak bir mağaraya sığınır. Mağarada oturup düşünürken bir karıncanın duvara doğru yürüdüğünü görür. Karınca bulduğu küçük bir arpa tanesini ağzına alıp duvara tırmanmaya çabalıyormuş. İlk çabası daha işin başındayken boşa çıkmış.
Sonra tekrar denemiş ve duvarı yarılamışken tekrar aşağı yuvarlanmış ağzındaki arpayla birlikte. Kimi zaman duvarın daha altındayken, kimi zaman da duvarın ortasındayken kimi zamanda tam duvarın sonuna vardığı bir anda aşağı düşüyormuş. Ama karınca her defasında bir daha deniyormuş. Yılmadan ve kararlıkla. Sabırla…
Komutan tam YETMİŞ ÜÇ denemeyi saymış ve nihayet karınca kendini duvarın öte tarafına atmayı başarmış.
İşte o an Komutan mağaradan haykırarak kalkmış ve avazı çıktığı kadar bağırmış. Heeeeeeeeeeeeytttttt. Kendini dışarı atarak tekrar yeniden savaşmaya başlamış. Bunu gören askerler cesaretlenerek savaşı kazanmışlar. Komutan geri dönüşü bir karıncanın cesaretini model alarak gerçekleştirmiş.
Gerçektende başarı, insanın yapmak ve gerçekleştirmek istediği güzel bir şeyi yapabilmesi, ulaşmak istediği hedefe varabilmesidir. Bir başka ifadeyle amacını bilmek ve o hedefe ulaşmak için bütün yeteneğini ve cesaretini kullanmasıdır.
Çoğu insan yukarıdaki komutanda olduğu gibi, yaptıkları hamlelerde başarısız olunca ve hedeflerine yürürken düştüğünde amaçlarından vazgeçme eğiliminde olurlar. Oysaki başarısızlık bir “son” değil, başarının başlangıcı olmalıdır.
Yürümeye yeni başlayan bir bebeği düşünün. Ayaklarının üzerinde durmaya çalışır, düşer. Bir daha dener, bir daha dener… Ta ki, düşmeden yürümeyi başarana dek. İlk adımı atıp düştüğünde vazgeçseydi acaba ne olurdu? Herhalde yürümeyi öğrenemezdi.
Dolayısıyla başarılı olmayı arzu eden birey, başarısızlığı yenmek ve ilerlemeye devam edebilmek için pes etmeden tekrar tekrar denemelerde bulunmalıdır. Eğer bulunmazsa, başarısızlık mutlak cesaretsizliğe, cesaretsizlik de yenilgiye yol açacaktır. Küçük bir engel karşısında hemen ümitsizliğe kapılan, kendini çaresiz hisseden bir insandan geri dönüş hikâyesi beklemek hayalcilik olur.
Yaşamdaki başarısızlık çoğu zaman bireyin kişiliğinin zayıflığından da kaynaklanır. Sadece güçlü kişilikler hayatın dalgalarının kendilerini dövmesine ve onun zorluklarının üstesinden gelmesine dayanabilirler. Güçlü bir kişilik ve ne istediğini bilmek hedef ve başarı için çok önemlidir.
Michael Jordan lise ikinci sınıf öğrencisiyken, okul basket takımına alınmamış. Antrenörü, onun bu konuda yetenekli olmadığını, boyunun kısa olduğunu söyleyerek takımda yer alamayacağını söylemişti.
Eve geldiğinde Michael Jordan’ın morali çok bozuktu… Hemen odasına çıktı ve ağlamaya başladı. Hayalleri yıkılmıştı. Durumu fark eden annesi odaya girdi ve “Neler oluyor?” diye sordu.
“Takıma giremedim,” diye yanıt verdi Michael Jordan.
“Bana sen yetersizsin, küçüksün dediler…”
Annesi bunun üzerine kolunu oğlunun boynuna dolar. “Bak” dedi, “önemli olan, takımın içinde senin ne kadar küçük olduğun değil; senin içinde ne kadar büyük bir takım olduğudur…”
Bu sözler genç basketbolcuyu çok etkilemiş ve Michael Jordan için yeni bir başlangıç oluşturmuştu. Artık ne istediğini çok daha iyi biliyordu. Bunun üzerine çalışmaya başladı. Her geçen gün temposunu arttırdı. Bir dahaki seçmelerde okul takımına girdi.
Bu onun basketbol yaşamının ilk basamağıydı.
Önce amatör, ardından profesyonel lige transfer oldu. O şimdi, yalnız ABD’nin değil, dünyanın yetiştirdiği “en büyük basketbol yıldızı” unvanını taşıyor.
Başarı da başarısızlık da hayatın bir parçası ve gelişmemiz için ihtiyacımız olan olgular. Önemli olan, başarısız durumdan kurtulmak için neler yapabileceğimizdir. Ayağa kalkıp devam etmek mi yoksa mücadeleyi bırakmak mı? Bütün mesele bu…
Komutanda kaçarak bir mağaraya sığınır. Mağarada oturup düşünürken bir karıncanın duvara doğru yürüdüğünü görür. Karınca bulduğu küçük bir arpa tanesini ağzına alıp duvara tırmanmaya çabalıyormuş. İlk çabası daha işin başındayken boşa çıkmış.
Sonra tekrar denemiş ve duvarı yarılamışken tekrar aşağı yuvarlanmış ağzındaki arpayla birlikte. Kimi zaman duvarın daha altındayken, kimi zaman da duvarın ortasındayken kimi zamanda tam duvarın sonuna vardığı bir anda aşağı düşüyormuş. Ama karınca her defasında bir daha deniyormuş. Yılmadan ve kararlıkla. Sabırla…
Komutan tam YETMİŞ ÜÇ denemeyi saymış ve nihayet karınca kendini duvarın öte tarafına atmayı başarmış.
İşte o an Komutan mağaradan haykırarak kalkmış ve avazı çıktığı kadar bağırmış. Heeeeeeeeeeeeytttttt. Kendini dışarı atarak tekrar yeniden savaşmaya başlamış. Bunu gören askerler cesaretlenerek savaşı kazanmışlar. Komutan geri dönüşü bir karıncanın cesaretini model alarak gerçekleştirmiş.
Gerçektende başarı, insanın yapmak ve gerçekleştirmek istediği güzel bir şeyi yapabilmesi, ulaşmak istediği hedefe varabilmesidir. Bir başka ifadeyle amacını bilmek ve o hedefe ulaşmak için bütün yeteneğini ve cesaretini kullanmasıdır.
Çoğu insan yukarıdaki komutanda olduğu gibi, yaptıkları hamlelerde başarısız olunca ve hedeflerine yürürken düştüğünde amaçlarından vazgeçme eğiliminde olurlar. Oysaki başarısızlık bir “son” değil, başarının başlangıcı olmalıdır.
Yürümeye yeni başlayan bir bebeği düşünün. Ayaklarının üzerinde durmaya çalışır, düşer. Bir daha dener, bir daha dener… Ta ki, düşmeden yürümeyi başarana dek. İlk adımı atıp düştüğünde vazgeçseydi acaba ne olurdu? Herhalde yürümeyi öğrenemezdi.
Dolayısıyla başarılı olmayı arzu eden birey, başarısızlığı yenmek ve ilerlemeye devam edebilmek için pes etmeden tekrar tekrar denemelerde bulunmalıdır. Eğer bulunmazsa, başarısızlık mutlak cesaretsizliğe, cesaretsizlik de yenilgiye yol açacaktır. Küçük bir engel karşısında hemen ümitsizliğe kapılan, kendini çaresiz hisseden bir insandan geri dönüş hikâyesi beklemek hayalcilik olur.
Yaşamdaki başarısızlık çoğu zaman bireyin kişiliğinin zayıflığından da kaynaklanır. Sadece güçlü kişilikler hayatın dalgalarının kendilerini dövmesine ve onun zorluklarının üstesinden gelmesine dayanabilirler. Güçlü bir kişilik ve ne istediğini bilmek hedef ve başarı için çok önemlidir.
Michael Jordan lise ikinci sınıf öğrencisiyken, okul basket takımına alınmamış. Antrenörü, onun bu konuda yetenekli olmadığını, boyunun kısa olduğunu söyleyerek takımda yer alamayacağını söylemişti.
Eve geldiğinde Michael Jordan’ın morali çok bozuktu… Hemen odasına çıktı ve ağlamaya başladı. Hayalleri yıkılmıştı. Durumu fark eden annesi odaya girdi ve “Neler oluyor?” diye sordu.
“Takıma giremedim,” diye yanıt verdi Michael Jordan.
“Bana sen yetersizsin, küçüksün dediler…”
Annesi bunun üzerine kolunu oğlunun boynuna dolar. “Bak” dedi, “önemli olan, takımın içinde senin ne kadar küçük olduğun değil; senin içinde ne kadar büyük bir takım olduğudur…”
Bu sözler genç basketbolcuyu çok etkilemiş ve Michael Jordan için yeni bir başlangıç oluşturmuştu. Artık ne istediğini çok daha iyi biliyordu. Bunun üzerine çalışmaya başladı. Her geçen gün temposunu arttırdı. Bir dahaki seçmelerde okul takımına girdi.
Bu onun basketbol yaşamının ilk basamağıydı.
Önce amatör, ardından profesyonel lige transfer oldu. O şimdi, yalnız ABD’nin değil, dünyanın yetiştirdiği “en büyük basketbol yıldızı” unvanını taşıyor.
Başarı da başarısızlık da hayatın bir parçası ve gelişmemiz için ihtiyacımız olan olgular. Önemli olan, başarısız durumdan kurtulmak için neler yapabileceğimizdir. Ayağa kalkıp devam etmek mi yoksa mücadeleyi bırakmak mı? Bütün mesele bu…