Bana göre; bir dönem hayaller ve düşünceler vardı, toplum yetiştirdiği her bireye belli fikirler aşılayıp bu doğrultuda bir hayat çizgisi belirmesine yardımcı olmaktaydı. Hem gündelik hayat hem de yaşam süresi boyunca birey; toplumsal değer yargılarını ön planda tutarak, gelmiş ve geçmiş yaşanmışlıklardan edindiği ödevler ile hayat standartlarını belirleyebiliyordu. Böylece sosyal hayat içinde fikir anlamında elde ettiği tüm sosyal faaliyetler, bireyde bir haz duygusu oluşturup varoluş sebep sonuç ilişkisi içinde yerini ve yaradılış sebebini bulması anlamında ciddi katkı sağlıyordu. Bunlar; uğrunda savaşılan, emek harcanmasından bir o derece haz duyulan ve toplum olarak koşulsuz bağlılık ile tüyleri diken-diken eden zamanlardı. Belki daha inançlı, daha bilinçli, daha dostane, daha içten ve daha samimi günlerdi.
Lakin gelinen süreçte, sistem nasıl olduğunu anlayamadığımız bir şekilde bizleri golod’a yönlendiren bir eğilim içine soktu. Bireyler, geçmiş dönem idealleri ve fikir hayatı diye çıkmış oldukları yolda, o veya bu sebeple akıl almaz bir sosyolojik gen mutasyonuna uğrayıverdi. Sistem içinde nemalanma amaçlı her yol mubahtır gibi bir kural mantığı geliştirildi. Bu iyiden kötü oluşturma durumu içinde, bizler nasıl olduysa bencil bir hayatı çok daha fazla benimseme yoluna meyil eder hale geldik. Bu nedenle de bizleri golod’a götürecek her yolu kendimize rehber edinir bir hal aldık. Bu navigasyon benzeri robotik durum, büyük bir düşünce ve büyük bir akım yolunda seyir etme şeklinde, kitleleri etkilemede oldukça başarılı oldu. Çünkü nefsin istediği her türlü yol, bu sistem içine yüklenmiş durumdaydı. Sisteme, nema için bana en yakın yolu göster dediğinizde, robotik akıl ile hesaplanan patikalar, bize - size veya onlara en yakın yolu, en doğru şekilde gösteriverdi. Fakat erken hedef için yararlandığımız bu patikalardan yürüyüp, nema için kullandığımız seyir araçlarımızın ne derece ahlaki ve ne derece vicdani olduğunu da unutuverdik. Seçmiş olduğumuz kısa yolların bizlere, günümüz ile kısa vadede değişik itibarlar kazandırdığını ama uzun vadede büyük kayıplara sebep olacağını da gözden kaçırdık.
Asıl soru ise; böyle bir durumda, karar mekanizması nasıl çalışacak ve nasıl bir görev üstlenecek? Cevabı da çözümü de apaçık belli, fakat bilmezden gelmek, bilip de uygulamamak, göz ardı etmek, anlayıp, anlamamış gibi davranmak ise biz insanoğlunun en iyi meziyetlerinden biri.
Golod’dan uzak, fikre daha yakın günler dileğiyle!
**İdea: Değişmez öz şeylerin ilk örneği, uzayın ve zamanın ötesinde, öznenin dışında, kendiliğinden var olan, duyularla değil ruhsal olarak, anımsama yoluyla kavranabilen, duyularla yalnızca görüngüleri algılanabilen asıl gerçeklik.
**Golot: Besin amaçlı tüketilen, yöresel olarak değişken türleri olan, tereyağlı bir ekmek veya çörek türü.
**GOLOD: Fikri, aklı, vicdanı bir yana bırakıp, sadece sistemden en yüksek ve en haksız şekilde nemalanma amaçlı kullanılan bir katsayı. Veyahut Haram-Helal konsantrasyon oranına bağlı gelişen, Haram’ın sonsuz değerler aldığı, Helal’in sıfıra yaklaştığı, manadan çok uzak, maddesel dünya duruşu.
GOLOD İLE İDEA ARASINDA, İNCE BİR ÇİZGİ