GÖNÜLLERİ FETHETMEK

Fetih, insan ile İslam’ın arasındaki engelleri kaldırmanın öbür adıdır. Amaç, insan ile İslam arasında bir yol açmaktır. İstanbul’u fetheden Fatih de, onun aziz ordusu da bu amaçla yola çıkmıştı. Asırlar süren bir hasretin vuslat günü oldu 29 Mayıs 1453. O gün tarihin yaldızlı sayfalarına bir not düştü Fatih: ‘’Fetih muhabbetle başlar ve asl olan gönüllerin fethidir!’’ Aslında onun dünyaya açılması, askeri bir fetih değil, bir insanlık mesajı ve gönülleri Allah’la buluşturma gayretiydi. Gülen gözlerle uzatsak ellerimizi insanlara, Fatih gibi gönül tahtlarında ağırlanacağız bizler de. Her gönül bir İstanbul olacak, her gönül bir Fatih. Bu fetih, imanın inkâra, ilmin cehalete, birliğin nifaka galebesidir. Allah yolunda yapılan bir mücadeledir ve Allah’ın yardımı sayesinde zaferle neticelenmiştir.

Taif’te Hazreti Peygamberi taşladılar. O mübarek gönül incinmedi. Geriye bir taş bile atmadı. O’nun hedefi muhataplarının toprağı değildi.O’nun  hedefi gönüldü,bir gönül kazanmaktı.Hiç olmazsa bir gönül fethetmek.Öyle yaptı.Kendisine taş atanlara bütün melekler mahzun olup gazaba geldikleri an;O Allah’tan rahmet istedi.

O gün Cenabı Hak  O’na bir gönül fethini nasip etti. Abbas isimli bir köle Müslüman oldu. Bir gönül O’nunla bir oldu. Efendimiz bu gönül fethiyle coştu.Şükretti.O gönül bir gönül daha oldu.Sonra bir gönül daha.Sonra bir gönül daha.Gönül fetihleri çoğaldıkça çoğaldı ve dünya çölünü gülistan eyledi.O gönül fatihi Hazreti Peygamber, ashabına taşı toprağı değil gönülleri fethetmeyi öğretti.

Hazreti peygamberden sonra  İslam fetihleri her şeyden önce arazi parçalarını değil kalplerin fethedilmesini amaçlamıştır. Peygamberlerin, alimlerin ve gönül erlerinin yaptığı fetihler hep bu amaçla yapılmıştı. Bu yüzden Müslümanlar fethedilen ülkelerde din, mezhep, ırk gibi insanları farklılaştıran hususlara saygı göstermişler ve halkın İslamiyet’i kabul etmesi için baskı uygulamamışlardır. İslam fetihlerinin başarı nedenlerinden en önemlisi, fethedilen ülkelerde öncelikle barış ve sosyal adaletin tesis edilmeye çalışılmasıdır. İstanbul’un fethi de ulvi gayeye dayanan bir fetih anlayışının en güzel örneklerinden birisidir.

Mehmet’i yetiştiren ve Fatih yapan asıl unsur unutulmamalı. Unutulmadı da. Mehmet Fatih olurken kendisini yetiştirenlerle beraber şehre girdi. Yanında Akşemseddin vardı.  Fatih Sultan Mehmet cihan padişahı olmasına rağmen üstadına son derece saygı, hürmet ve tazimde bulunmuş, fetih gerçekleştikten sonraki sevinci sorulduğunda: “Sanmayın ki sevincim, sadece İstanbul’un fethi içindir. Ben bu şehrin asıl manevi Fatih’i olan Akşemsettin gibi aziz birinin yanımda bulunmasına seviniyorum.” diyordu. Fethi gerçekleştiren asıl unsur unutulmamıştı. Mehmet’i yetiştiren ve Fatih yapan asıl unsur unutulmamıştı. Şems olmadan Mevlana'dan bahsedemeyiz. Tabtuk Emre olmadan Yunus Emre’den bahsedemeyiz. Hacı Bayramı Veli  olmadan Akşemsettin’den; Akşemsettin olmadan Fatih’ten bahsedemeyeceğimiz gibi.

İstanbul’un fethi tarihi bir hikaye değildir. İstanbul’un fethi, Müslüman Türk milletinin en önemli nişanelerinden biridir. İnsanlara zulmedilmemiştir. Yaşlılara, kadınlara, din adamlarına asla dokunulmamıştır. Hiçbir ibadethane yıkılmamıştır. Her insan özgürce inandığını yaşama fırsatı bulmuştur. Fatih’i fatih yapan en önemli ilke insana verilen değer değil miydi? Kim olursa olsun, hangi dine inanırsa inansın insan kıymetliydi. Çünkü Yaratan tarafından yaratılmış idi.

İstanbul’un 29 Mayıs 1453’teki fethi, birçok başka açıdan olduğu kadar yeryüzünde yeni bir medeniyet kurma çabasını, bir medeniyet projesini temsil ettiği için de önemlidir ve günümüzde asıl bu yönüyle anlatılmalı ve anlaşılmalıdır. Artık şu gemilerin karadan yürütülmesi, surlara yeniçeri tırmandırılması,  döktüğümüz topların surlarda ne muazzam gedikler açtığını bir kenara bırakmalı ve ille de fethin tarihini anlatacaksak, onun hangi medenî-kültürel hamlelerin tetikleyicisi olduğunu ve İslam’ın yeryüzünü büyük bir bahçe haline getirme idealinin hangi noktasını işgal ettiğini dikkatle tespit etmeliyiz. Ancak bu suretle Fatih’in kafa ve gönlündeki hakiki fethin, sadece bir toprak parçasını ne pahasına olursa olsun zapt etmekten ibaret olamayacağını görebiliriz.

Fatih, genç yaşında İstanbul’u fethedip kutlu müjdeye nail olurken, etrafındaki pek çok insanın zannettiğinin tersine, fethin o gün bitmediğini, tam da o gün başladığını ve asırlarca devam edeceğini biliyordu. Eğer İstanbul’un sadece maddesini fethetseydik ve fetihten sonra,  bu insanlığın gözbebeği olan şehri yıkıp yok etseydik, bugün hangi yüzle fetih yıldönümlerini kutlar, hangi yüzle bu şehrin zamanını, yani ruhunu fethe talip olduğumuzu söyleyebilirdik?
Fatih’in bir madde fatihi değil, bir mana fatihi olduğunu biliyoruz, buna inanıyoruz ve fethin sonucunda İstanbul’u yeryüzüne, bir Mutluluk Kapısı  kıldığını biliyoruz.

İstanbul’un fethini ve tarihteki bütün fetihlerle elde edilen sonuçları korumak ve evrensel anlamda yeni fetihlere ulaşmak için, ahlak ve maneviyatla donanımlı güçlü bir toplum olmak, çok çalışmak ve dünya çapında maddi bir güce ulaşmak gerekiyor.

İstanbul’un fatihi, Fatih Sultan Mehmet Han ve onun askerlerinin ruhuna, tüm şehitlerimize ve tüm gönül erlerine Fatihalar okumamızı diliyorum. Allah bizi hiçbir zaman bu güzel şehrimizden ve vatanımızdan ayırmasın ve aziz şehitlerimizin ruhu şad olsun.
YORUM EKLE