AK Parti Gümüşhane Milletvekili ve Genel Merkez Ar- Ge Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Kemalettin AYDIN 14 Mart Tıp Bayramı Dolayısıyla TBMM Genel Kurulunda AK Parti grubu adına konuştu.
Doç. Dr. Kemalettin Aydın, TBMM Genel Kurul konuşmasında şunları söyledi:
“Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün 14 Mart Tıp Bayramı, Türkiye tıp doktorlarının sağlıktaki hizmetlerinin neler olduğunu konuşuyoruz.
Ama sağlıktaki hizmetlerinin neler olduğunu konuştuğumuz bu doktorların sağlıkta hizmet ederken hangi özverilerle hizmet ettiklerini de konuşmamız gerekli olduğunu, aynı zamanda, bu Türk tıp doktorlarının Kurtuluş Savaşı'nda bir dönemlerini kaybederek mezuniyet kutlamadıklarını, Kurtuluş Savaşı'nda ilk protesto eden ve Kurtuluş Savaşı'na katkı veren ilk meslek grubu olduklarını da paylaşarak, İbni Sina'dan bu tarafa rahmete ulaşmış olan tüm doktorlara Allah'tan rahmet, çalışan tüm arkadaşlarımıza da başarılı mesleklerini icra etmelerini diliyorum ve hepsine hürmetle, hocalarımın, büyüklerimin ellerinden öperek bugünü anmak istiyorum.
Sayın Bakanımız konuşmasını yaptı, Türkiye'de sağlığın nereden nereye geldiğini… Muhalefet milletvekili arkadaşlarım da çok zor bir psikolojiyle kürsüde konuşmalarını yaptılar.
Biliyorum ki ikili konuşmalarımızda, "Allah razı olsun, sağlıktaki iyilik çok ciddi bir hâl aldı, çok rahat ettik, hastanelerde de hastalarımız rahat ediyor ve biz de bundan memnunuz." demelerine rağmen, üzerlerindeki siyasi kimlikleri dolayısıyla, bu kürsünün verdiği sorumlulukla, bir miktar zor bir psikolojiyle konuşuyorlar. Onları da anlamakta zorluk çekmiyorum.
Tabii, Sayın Bakanımız sunumunu yaptı, Türkiye'de nereden nereye geldiğini. Yüce Mecliste tartışmalar sürerken, ben sadece sizlere Türkiye'deki çalışmaların ve Türkiye'deki sağlıktaki dönüşümün dünya tarafından nasıl görüldüğünü size bahsetmek istiyorum. Elbette biz kendi kendimize, evimizin içerisinde hasbihâl olur, mutlu olabiliriz ama evin dışarısında bize nasıl bakılıyor, bizim hakkımızda ne düşünülüyor ona bakmak lazım.
Özellikle Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa Bölge Ofisinin yayınladığı makaleye bakmak lazım. Başarılı sağlık sistemi reformlarında "Türkiye Örneği" diyerek 2012'de bir makale yayınladı. Diyor ki: "2002 yılında sağlıkta dönüşümden önce hem OECD ülkeleri arasında hem de Dünya Sağlık Örgütü Avrupa bölgesinde Türkiye en alt sıradaydı." Ama 2012'ye geldiğimizde yine, Dünya Sağlık Örgütü aynı makalesinde "Türkiye başarılı bir örnektir" diyor. Biz burada her şeyi söyleyebiliriz, dünya da bizim için bir şeyler söylüyor.
Yine, Dünya Bankasının yayınlarında diyor ki: "Türkiye'deki 2003'ten sonra uygulanan sağlıkta dönüşüm bir ders kitabı olarak okutulabilir ve Türkiye sağlıktaki dönüşümle Dünya Sağlık Örgütünün Türkiye için planladığı 2015'e kadar yapması planlananları 2015'ten önce tamamladığı için başarılı bir örnektir." diye makale olarak yayınlıyor.
Sadece tıp doktoru arkadaşlar değil, bütün bilimle uğraşan arkadaşlar bilirler ki, bir olgunun gerçekliği bilim dünyasında onun uluslararası makalelerde yer bulmasıyla söz konusudur. Tabii ki bu sadece dünyanın makalelerinde değil, konuşmamızın sonunda da vatandaşın ne dediğini de elbette ki konuşacağız.
Yine, Dünya Sağlık Örgütü dünyadaki ülkelerin sağlıklarıyla ilgili tahminler yürütmektedir. O tahminler içerisinde Türkiye'yi şöyle tahmin etmiştir 2002 yıllarında: "Türkiye 2025 yılına geldiğinde ortalama yaşam ömrü 75'e ulaşacak" demiş ama Türkiye bu yıl 75 yaşam ortalamasına ulaşmıştır. Tabii, bu yaşam ortalamasının bu kadar erken 75'e gelmesinde altta yatan birçok faktör vardır.
Bu faktörler içerisinde sağlıktaki altyapının, sağlıktaki hizmetlerin hızlıca yapılmış olmasıdır. Yine, Türkiye için yapılan tahminlerde bu tahminlerin iyi irdelenmesi lazım ki sahaya çıkıp vatandaşla kucaklaşabilesiniz. Yoksa sadece vatandaşa merhaba demekten ibaret olursunuz.
Yine, Türkiye için Dünya Sağlık Örgütü şöyle bir tahminde bulunmuş, demiş ki: "Türkiye'de bebek ölüm hızları 2025'te binde 16 olacak." diye tahmin etmiş ama sağlıkta dönüşüm sayesinde 2011'de binde 11,7'ye ulaşmış. Yine, anne ölüm oranlarını da tahmin etmiş Dünya Sağlık Örgütü. 2002'den önce demiş ki: "Türkiye'nin bu gidişiyle anne ölüm oranları 2015'te yüz binde 25'e iner." demiş ama Türkiye'deki sağlıktaki dönüşüm 2011'de yüzde 15'ler ve altına indirmiştir.
Tabii, bunların nasıl olduğunu anlatmak uzun sürer. Uzun sürerken, ben özellikle Hükûmetimizden, Sayın Başbakanımızdan ve Sayın bir önceki Sağlık Bakanımız ve şimdiki Sağlık Bakanımızdan hoşgörü istiyorum. On yılda yaptıklarını on dakikada anlatamayacağımızı tüm millet biliyor. Ancak ve ancak özetlemeye çalıştığım bu süre içerisinde Sayın Başbakanımızın ve Sayın Bakanımız -eski ve yeni- Sayın Akdağ ve Sayın Müezzinoğlu'nun yaptıklarını anlatmadaki, kısıtlı süreyi kullanmadaki başarısızlığımı hoş görmelerini umuyorum.
Tabii ki, bu sağlıktaki altyapı dönüşümü ve hizmetler sağlıkta bir memnuniyet artırımına neden olmuştur. Memnuniyet artırımını söylerken ve sizler duyarken özellikle muhalefetteki arkadaşlar zorlanabilirler ama yüzde 39,5 olan memnuniyet yüzde 76'ya ulaşmıştır.
Yine, konuşurken, hekime müracaat oranının fazla olmasını eleştiren bir mantığın o zaman tüm gelişmiş Batı ülkelerinde 8,3'ü de eleştiriyor olduğunu kabul ettiklerini düşünmek gerekiyor.
Hekime ulaşmanın 8,2'ye ulaşmasının altında yatan nedenlerine bakmak lazım. Aynı bölgenin evlatlarıyız, aynı ülkenin milletvekilleriyiz. Gümüşhane, Kelkit ve Erzincan'ı birbirlerinden kısacık bir yol mesafesi ayırmaktadır. Elbette, Gümüşhane'de hekime müracaat oranı artar çünkü sağlıkta dönüşümden önce 17 uzman olan bir şehirden bugün, hiçbir uzmanı eksik olmayan bir şehre dönüşmüştür(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
1.300 ameliyat yapılırken 6.500 ameliyata çıkmıştır. İlçe hastanesi olan Kelkit -ki Erzincan'a 50 kilometre mesafededir- ilçe hastanesinde 50 küçük cerrahi yapılırken 2 bin cerrahi ameliyatlar yapılıp, sevk oranı 8 ile 9'lardan 1'e düşen bir şehre ulaşmıştır. Erzincan'da da 50 civarında uzman hekim varken sağlıkta dönüşümden önce bugün üniversite uzmanlarıyla beraber 160'a ulaşmış olup, elbette ki yatak doluluk oranları yüksek olacaktır Erzincan'da. Neden yatak doluluk oranı yüksek olur? Eğer siz sağlık hizmeti verirseniz o yatağa hasta gelir.
50-60 tane uzmanla orada durursanız o hastalarınızın her gün 10 tanesini Ankara, İstanbul'a sevk edersiniz ama bugün bütün uzmanlarınız varsa, bütün cerrahileri yapıyorsanız, anjiyo yapıp, gerektiğinde açık kalp cerrahisi yapabilecek durumunuz söz konusuysa, o zaman elbette ki Erzincan'da yatak doluluk oranı yüksek olacaktır. Bunu bir şikâyet olarak addetmeyi çok doğru bulmuyorum.
Yine Erzincan'da nitelikli yatak dediğimiz yatak sayısı 25'ten 256'ya çıktıysa bunu da eleştirmek doğru mu?
Nitelikli yatak sayısı dediğimizi sağlıkta dönüşümden önce anlamak oldukça zordu.
8 ya da 12 yataklı koğuşlardan bugün tek yataklı, lavobası, tuvaleti, duşu, televizyonu, çek-yatı içinde olan odalara dönüşmüştür. Bu da 25'ten 256'ya ulaşmıştır.
Ben size sadece bir örnek vereceğim: Siz istediğiniz kadar konuşun, ben Kelkit'teki teyzemin konuşmasıyla size cevap vereyim. Hastanenin önünden geçerken, Kelkit Devlet Hastanesinin önünden şöyle bir hastaneye bakıyor "Acaba, biz buraya girsek bizi alırlar mı?" diyor. Bir başka hasta senkop geçiriyor, bayılıyor ve hastanede gelip ayıldığında etrafa bakıp "Acaba, cennete mi geldim?" diyor. Vatandaş bunu derken siz istediğinizi söyleyin. Vatandaş sağlıktan memnuniyetini yüzde 76'larda söylerken, vatandaş AK PARTİ'den memnuniyetini yüzde 50'lerde söylerken elbette ki her şeyi söyleyebilirsiniz.
Bakın arkadaşlar, Sayın Bakanımız, Sayın Bozdağ söyledi. 1987'de -hiç kimse oraya buraya bakmasın- pratisyen hekim olarak Kastamonu Devlet Hastanesinde çalışan bir kardeşiniz... Burayı iyi dinleyin arkadaşlar, iyi dinleyin, sizlerin dönemlerine ait. 1987'de 350 lira maaş alıyordum Kastamonu'da. Acilde bir hasta olduğunda Ankara'ya sevk ettiğimiz zaman hasta sahibini doktor odasına çağırıyorduk, diyorduk ki "19 lira para yatırman lazım ambulansın seni Ankara'ya götürmesi için."
19 lira benim doktor maaşımın kaçta kaçı olduğunu hesaplayın. Amma bir başka örneği de vereyim de Semih diye dokuz yaşında bir çocuk. Böbrek problemleri var, diyalize giriyor. Gümüşhane'de yaşayan, bugüne kadar unutulmuş, cumhuriyet dönemi unutulmuş Gümüşhane, AK PARTİ iktidarlarında ancak hizmet görmeye başlamış Gümüşhane'de Semih ailesiyle otururken -böbrek nakline ihtiyacı olan Semih- Zonguldak'tan kaza geçiren, bir böbrek üç buçuk saat içerisinde Ankara'ya getiriliyor, Semih de Ankara'ya getiriliyor ve böbreği naklediliyor.
Semih, şimdi sınıfının birincisi Ha bir şey daha söyleyelim, arkadaşlar bak şunu da duyun. Semih'in nakli aşamasında Kemalettin Aydın'a ve milletvekillerine, siyasete hiç ihtiyaç duyulmamıştır .Tıp Bayramı'nı gönülden kutluyor daha çok anlatacak şey olduğunu sizlerle paylaşıyorum.
Saygı ve hürmetler, teşekkür ediyorum.
Doç. Dr. Kemalettin AYDIN’ın TBMM Genel Kurul Konuşmasını izlemek için
//www.youtube.com/watch?v=WBd91gN5G2o&feature=youtu.be
Güncelleme Tarihi: 18 Mart 2013, 21:38
Doç. Dr. Kemalettin Aydın, TBMM Genel Kurul konuşmasında şunları söyledi:
“Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün 14 Mart Tıp Bayramı, Türkiye tıp doktorlarının sağlıktaki hizmetlerinin neler olduğunu konuşuyoruz.
Ama sağlıktaki hizmetlerinin neler olduğunu konuştuğumuz bu doktorların sağlıkta hizmet ederken hangi özverilerle hizmet ettiklerini de konuşmamız gerekli olduğunu, aynı zamanda, bu Türk tıp doktorlarının Kurtuluş Savaşı'nda bir dönemlerini kaybederek mezuniyet kutlamadıklarını, Kurtuluş Savaşı'nda ilk protesto eden ve Kurtuluş Savaşı'na katkı veren ilk meslek grubu olduklarını da paylaşarak, İbni Sina'dan bu tarafa rahmete ulaşmış olan tüm doktorlara Allah'tan rahmet, çalışan tüm arkadaşlarımıza da başarılı mesleklerini icra etmelerini diliyorum ve hepsine hürmetle, hocalarımın, büyüklerimin ellerinden öperek bugünü anmak istiyorum.
Sayın Bakanımız konuşmasını yaptı, Türkiye'de sağlığın nereden nereye geldiğini… Muhalefet milletvekili arkadaşlarım da çok zor bir psikolojiyle kürsüde konuşmalarını yaptılar.
Biliyorum ki ikili konuşmalarımızda, "Allah razı olsun, sağlıktaki iyilik çok ciddi bir hâl aldı, çok rahat ettik, hastanelerde de hastalarımız rahat ediyor ve biz de bundan memnunuz." demelerine rağmen, üzerlerindeki siyasi kimlikleri dolayısıyla, bu kürsünün verdiği sorumlulukla, bir miktar zor bir psikolojiyle konuşuyorlar. Onları da anlamakta zorluk çekmiyorum.
Tabii, Sayın Bakanımız sunumunu yaptı, Türkiye'de nereden nereye geldiğini. Yüce Mecliste tartışmalar sürerken, ben sadece sizlere Türkiye'deki çalışmaların ve Türkiye'deki sağlıktaki dönüşümün dünya tarafından nasıl görüldüğünü size bahsetmek istiyorum. Elbette biz kendi kendimize, evimizin içerisinde hasbihâl olur, mutlu olabiliriz ama evin dışarısında bize nasıl bakılıyor, bizim hakkımızda ne düşünülüyor ona bakmak lazım.
Özellikle Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa Bölge Ofisinin yayınladığı makaleye bakmak lazım. Başarılı sağlık sistemi reformlarında "Türkiye Örneği" diyerek 2012'de bir makale yayınladı. Diyor ki: "2002 yılında sağlıkta dönüşümden önce hem OECD ülkeleri arasında hem de Dünya Sağlık Örgütü Avrupa bölgesinde Türkiye en alt sıradaydı." Ama 2012'ye geldiğimizde yine, Dünya Sağlık Örgütü aynı makalesinde "Türkiye başarılı bir örnektir" diyor. Biz burada her şeyi söyleyebiliriz, dünya da bizim için bir şeyler söylüyor.
Yine, Dünya Bankasının yayınlarında diyor ki: "Türkiye'deki 2003'ten sonra uygulanan sağlıkta dönüşüm bir ders kitabı olarak okutulabilir ve Türkiye sağlıktaki dönüşümle Dünya Sağlık Örgütünün Türkiye için planladığı 2015'e kadar yapması planlananları 2015'ten önce tamamladığı için başarılı bir örnektir." diye makale olarak yayınlıyor.
Sadece tıp doktoru arkadaşlar değil, bütün bilimle uğraşan arkadaşlar bilirler ki, bir olgunun gerçekliği bilim dünyasında onun uluslararası makalelerde yer bulmasıyla söz konusudur. Tabii ki bu sadece dünyanın makalelerinde değil, konuşmamızın sonunda da vatandaşın ne dediğini de elbette ki konuşacağız.
Yine, Dünya Sağlık Örgütü dünyadaki ülkelerin sağlıklarıyla ilgili tahminler yürütmektedir. O tahminler içerisinde Türkiye'yi şöyle tahmin etmiştir 2002 yıllarında: "Türkiye 2025 yılına geldiğinde ortalama yaşam ömrü 75'e ulaşacak" demiş ama Türkiye bu yıl 75 yaşam ortalamasına ulaşmıştır. Tabii, bu yaşam ortalamasının bu kadar erken 75'e gelmesinde altta yatan birçok faktör vardır.
Bu faktörler içerisinde sağlıktaki altyapının, sağlıktaki hizmetlerin hızlıca yapılmış olmasıdır. Yine, Türkiye için yapılan tahminlerde bu tahminlerin iyi irdelenmesi lazım ki sahaya çıkıp vatandaşla kucaklaşabilesiniz. Yoksa sadece vatandaşa merhaba demekten ibaret olursunuz.
Yine, Türkiye için Dünya Sağlık Örgütü şöyle bir tahminde bulunmuş, demiş ki: "Türkiye'de bebek ölüm hızları 2025'te binde 16 olacak." diye tahmin etmiş ama sağlıkta dönüşüm sayesinde 2011'de binde 11,7'ye ulaşmış. Yine, anne ölüm oranlarını da tahmin etmiş Dünya Sağlık Örgütü. 2002'den önce demiş ki: "Türkiye'nin bu gidişiyle anne ölüm oranları 2015'te yüz binde 25'e iner." demiş ama Türkiye'deki sağlıktaki dönüşüm 2011'de yüzde 15'ler ve altına indirmiştir.
Tabii, bunların nasıl olduğunu anlatmak uzun sürer. Uzun sürerken, ben özellikle Hükûmetimizden, Sayın Başbakanımızdan ve Sayın bir önceki Sağlık Bakanımız ve şimdiki Sağlık Bakanımızdan hoşgörü istiyorum. On yılda yaptıklarını on dakikada anlatamayacağımızı tüm millet biliyor. Ancak ve ancak özetlemeye çalıştığım bu süre içerisinde Sayın Başbakanımızın ve Sayın Bakanımız -eski ve yeni- Sayın Akdağ ve Sayın Müezzinoğlu'nun yaptıklarını anlatmadaki, kısıtlı süreyi kullanmadaki başarısızlığımı hoş görmelerini umuyorum.
Tabii ki, bu sağlıktaki altyapı dönüşümü ve hizmetler sağlıkta bir memnuniyet artırımına neden olmuştur. Memnuniyet artırımını söylerken ve sizler duyarken özellikle muhalefetteki arkadaşlar zorlanabilirler ama yüzde 39,5 olan memnuniyet yüzde 76'ya ulaşmıştır.
Yine, konuşurken, hekime müracaat oranının fazla olmasını eleştiren bir mantığın o zaman tüm gelişmiş Batı ülkelerinde 8,3'ü de eleştiriyor olduğunu kabul ettiklerini düşünmek gerekiyor.
Hekime ulaşmanın 8,2'ye ulaşmasının altında yatan nedenlerine bakmak lazım. Aynı bölgenin evlatlarıyız, aynı ülkenin milletvekilleriyiz. Gümüşhane, Kelkit ve Erzincan'ı birbirlerinden kısacık bir yol mesafesi ayırmaktadır. Elbette, Gümüşhane'de hekime müracaat oranı artar çünkü sağlıkta dönüşümden önce 17 uzman olan bir şehirden bugün, hiçbir uzmanı eksik olmayan bir şehre dönüşmüştür(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
1.300 ameliyat yapılırken 6.500 ameliyata çıkmıştır. İlçe hastanesi olan Kelkit -ki Erzincan'a 50 kilometre mesafededir- ilçe hastanesinde 50 küçük cerrahi yapılırken 2 bin cerrahi ameliyatlar yapılıp, sevk oranı 8 ile 9'lardan 1'e düşen bir şehre ulaşmıştır. Erzincan'da da 50 civarında uzman hekim varken sağlıkta dönüşümden önce bugün üniversite uzmanlarıyla beraber 160'a ulaşmış olup, elbette ki yatak doluluk oranları yüksek olacaktır Erzincan'da. Neden yatak doluluk oranı yüksek olur? Eğer siz sağlık hizmeti verirseniz o yatağa hasta gelir.
50-60 tane uzmanla orada durursanız o hastalarınızın her gün 10 tanesini Ankara, İstanbul'a sevk edersiniz ama bugün bütün uzmanlarınız varsa, bütün cerrahileri yapıyorsanız, anjiyo yapıp, gerektiğinde açık kalp cerrahisi yapabilecek durumunuz söz konusuysa, o zaman elbette ki Erzincan'da yatak doluluk oranı yüksek olacaktır. Bunu bir şikâyet olarak addetmeyi çok doğru bulmuyorum.
Yine Erzincan'da nitelikli yatak dediğimiz yatak sayısı 25'ten 256'ya çıktıysa bunu da eleştirmek doğru mu?
Nitelikli yatak sayısı dediğimizi sağlıkta dönüşümden önce anlamak oldukça zordu.
8 ya da 12 yataklı koğuşlardan bugün tek yataklı, lavobası, tuvaleti, duşu, televizyonu, çek-yatı içinde olan odalara dönüşmüştür. Bu da 25'ten 256'ya ulaşmıştır.
Ben size sadece bir örnek vereceğim: Siz istediğiniz kadar konuşun, ben Kelkit'teki teyzemin konuşmasıyla size cevap vereyim. Hastanenin önünden geçerken, Kelkit Devlet Hastanesinin önünden şöyle bir hastaneye bakıyor "Acaba, biz buraya girsek bizi alırlar mı?" diyor. Bir başka hasta senkop geçiriyor, bayılıyor ve hastanede gelip ayıldığında etrafa bakıp "Acaba, cennete mi geldim?" diyor. Vatandaş bunu derken siz istediğinizi söyleyin. Vatandaş sağlıktan memnuniyetini yüzde 76'larda söylerken, vatandaş AK PARTİ'den memnuniyetini yüzde 50'lerde söylerken elbette ki her şeyi söyleyebilirsiniz.
Bakın arkadaşlar, Sayın Bakanımız, Sayın Bozdağ söyledi. 1987'de -hiç kimse oraya buraya bakmasın- pratisyen hekim olarak Kastamonu Devlet Hastanesinde çalışan bir kardeşiniz... Burayı iyi dinleyin arkadaşlar, iyi dinleyin, sizlerin dönemlerine ait. 1987'de 350 lira maaş alıyordum Kastamonu'da. Acilde bir hasta olduğunda Ankara'ya sevk ettiğimiz zaman hasta sahibini doktor odasına çağırıyorduk, diyorduk ki "19 lira para yatırman lazım ambulansın seni Ankara'ya götürmesi için."
19 lira benim doktor maaşımın kaçta kaçı olduğunu hesaplayın. Amma bir başka örneği de vereyim de Semih diye dokuz yaşında bir çocuk. Böbrek problemleri var, diyalize giriyor. Gümüşhane'de yaşayan, bugüne kadar unutulmuş, cumhuriyet dönemi unutulmuş Gümüşhane, AK PARTİ iktidarlarında ancak hizmet görmeye başlamış Gümüşhane'de Semih ailesiyle otururken -böbrek nakline ihtiyacı olan Semih- Zonguldak'tan kaza geçiren, bir böbrek üç buçuk saat içerisinde Ankara'ya getiriliyor, Semih de Ankara'ya getiriliyor ve böbreği naklediliyor.
Semih, şimdi sınıfının birincisi Ha bir şey daha söyleyelim, arkadaşlar bak şunu da duyun. Semih'in nakli aşamasında Kemalettin Aydın'a ve milletvekillerine, siyasete hiç ihtiyaç duyulmamıştır .Tıp Bayramı'nı gönülden kutluyor daha çok anlatacak şey olduğunu sizlerle paylaşıyorum.
Saygı ve hürmetler, teşekkür ediyorum.
Doç. Dr. Kemalettin AYDIN’ın TBMM Genel Kurul Konuşmasını izlemek için
//www.youtube.com/watch?v=WBd91gN5G2o&feature=youtu.be