Karahanoğlu, Gümüşhane’de mimari açıdan dikey değil yatay büyüme olması gerektiğini söyledi.
Yüksek binaların insanların toprağa yakınlığını yok ettiğini ve bir çok tehlikeyi de beraberinde getirdiğini ifade eden Karahanoğlu, “Yüksek binalar yoğunluk nedeniyle yerleşilmiş alanlarda gerek sosyal açıdan gerek kent altyapısı açısından pek çok sorun getiriyor. Bunların dışında tehlikeler de söz konusu. Yangın tehlikesi sorun yaratıyor. Ayrıca depreme karşı tedbirler yüksek maliyetler getiriyor. İnsanların toprağa yakınlığını yok ediyor, psikolojik rahatsızlıklara neden oluyor. Ben yüksek bina yapılmasına karşıyım. Gerekli olduğuna da inanmıyorum. Birçok sorun yaratıyor” açıklamalarında bulundu.
“YÜKSEK YAPILAR TARİHİ KİMLİĞİ YOK EDİYOR”
Yüksek yapıların kentin tarihi kimliğine zarar verdiğini ve bu yapıların artmasıyla tarihi kimliğin yok olduğunu belirten Karahanoğlu, “Kentin topografik siluetini bozuyor. Aralarında boşluklar bırakılsa dahi siluetler üst üste, ard arda geldiğinden topografyayı değiştiriyor, çirkinleştiriyor. Kentin eski nirengi noktalarını zedeliyor. Belirlenmiş imaj olmuş noktalar var, yüksek yapılar getirdiğimiz zaman görünüş onları zedeliyor. Tarihi kentsel mekânların özelliğini yok ediyor. Meydanlar sokaklar eski ağaçlar yok oluyor. Bina yakınındaki özel yeşil alanlarla bahçeler yok oluyor. Türk şehirciliğinin doğa ile bütünleşen yapay çevre ilkelerini yok ediyor. Eski evlerin iç mekân dış mekân bütünleşmesi ve manzaraya yönelme ile komşu yapılara olan saygıyı yok ediyor. İnsanları aşırı ölçüde birbirine yaklaştırdığından insanlar arasındaki ilişkiler zedeleniyor ve kavgalara dönüşüyor” dedi.
“GERİYE DÖNÜŞ ÇOK ZOR”
Yüksek binaların yol açtığı sorunlara değinen ve karşı oluş nedenlerini açıklayan Karahanoğlu, “Bugünün çözümleri yarın için geçerli olmadığından yaptığımız binalarda geriye dönüşler çok zor oluyor. Yüksek binayı yıkmak çok büyük maliyetlere neden oluyor. Yine maliyet açısından. Binanın temizliği bakımı sorun oluyor. Bunlar maddi sakıncalar, birde manevi sakıncaları var” diye konuştu.
“RANT HESAPLAMA, YAŞAM ALANI OLUŞTUR”
Bu konuda müteahhitler, mimarlar, şehir plancıları ve mühendislere çok iş düştüğünün altını çizen Karahanoğlu, “Müteahhitler ve mimarlar planlarını ve imar tadilatlarını yaparken yüksek kat çıkıp rant hesapları yapmak yerine yaşanabilir bir yaşam alanları oluşturmak düşüncesi çerçevesinde planlama yapmaları gerekir. Şehirlerimiz dikey yapılaşma ile değil doğal ve coğrafi yapısına uygun tarihini ve geleceğini yatay yapılaşmayla yaşatması gereken insan odaklı olmalı” ifadelerini kullandı.
“BİNA VE ARAÇLAR YÜZÜNDEN İNSANLARA YER KALMADI”
Kent ve kasabalarda yurt çapında yapılan bir ankete göre insanların yüzde 92’sinin yüksek yapı istemediğine dikkat çeken Karahanoğlu, “Demek ki toplumun da böyle bir talebi yok. Onların da isteklerine ters düşüyor. Peki yararı nedir? Az parayla kapatılan arsalara yüksek rant sağladığı için yatırımcıya para kazandırıyor. Şehir merkezlerimiz binaların ve araçların öylesine istilasına uğramış bulunuyor ki adeta insana yer kalmamış vaziyette. Kimi zaman kaldırımlar gibi yayaların kullanımına tahsis edilen alanların dahi otobüsler tarafından işgal edildiği görülmektedir. Asıl olan insana yaşam alanı sunmak yaya yollarıyla bisiklet yollarıyla taçlandırılmalı. Eğer yüksek yapı yapılması elzem ise bütüncül planda özel olarak ayrılmış bölgede olmalıdır. Bu tutumun hem kent siluetini hem de alt yapı sorunlarının doğmaması yönünden daha tutarlı olacağı kanısındayım” dedi.
“DİKEY YAPILAŞMA İNSAN PSİKOLOJİSİNİ BOZUYOR”
Türk insanının yapısında komşuluk, kardeşlik ilişkisi olduğunu, buna karşın yüksek katlı binalar yani dikey yapılaşmanın ise komşuluk ilişkilerini öldürdüğünü kaydeden Karahanoğlu, “Konuttaki yatay yapılaşmanın Türk insanının özlediği komşuluk ilişkileri gibi tarihi kültürel ilişkileri yeniden canlandıracaktır. Yatay yapılaşmanın sağlıklı nesillerin teşviki güvenli binalardan, sorunsuz trafiğe kadar çok sayıda olumlu etki sağlayacaktır. Yüksek yapı yapma gelişmişlik göstergesi değildir. Ulaşım, alt yapı otopark gibi yoğunlukları beraberinde getirecek olan yüksek yapılaşma yayalar açısından da ulaşılmaz mesafeler ulaştıracaktır. Kentliyi yapılar altında psikolojik olarak ezilmişliğe mahkum edecektir. Yüksek katlı bina yapmak bugün ihtiyaç olmaktan çıkmıştır” açıklamalarında bulundu.
“CUMHURBAŞKANIMIZIN VE BAŞBAKANIMIZIN HASSASİYETİ”
Rant sağlamak amacıyla imar planlarında yapılan değişiklik özellikle imar tadilatlarında emsal değerini artırarak dikey büyümenin önünü açtığını ve yüksek katlı binaların yükselmesine izin verildiğini hatırlatan Karahanoğlu, “Benim de benimsediğim ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan 2013 yılında katıldığı yerel yönetimler sempozyumunda yüksek bina inşa etmeyi uygun bulmadığını emsal değerin üç olması gerektiğini vurgulayarak, belediye başkanlarına plan notlarıyla oynayarak yukarıya çıkarıyorsunuz, tarih ve bu millet sizi affetmez asla bunlarla oynama noktasına girmeyin hatırlatmasında bulundu. Bu konuda belediye başkanları ve belediye meclis üyeleri gerekli hassasiyeti göstermelidirler. Başbakanımız Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu hükümet programında açıkladığı üzere, bundan sonraki hedeflerinin dikey mimariden yatay mimariye geçiş olduğunu ifade etmiştir” dedi.
YÜKSEK BİNALAR GELİŞMİŞLİK GÖSTERGESİ DEĞİLDİR
Sosyo-ekonomik olarak her geçen gün gelişen Türkiye’de az katlı binaların tamamıyla konut ihtiyacını karşılamaya yeteceğini söyleyen Karahanoğlu, “Öyle ki tarım alanlarının imara açılmasına gerek duyulmadan, Türkiye nüfusunun konut ihtiyacı mevcut arsa yapısıyla rahatlıkla sağlanabilir. Yüksek katlı yapılar asla gelişmişlik göstergesi değildir. Şehrin geliştiğinin, büyüdüğünün göstergesi olarak farklı etkenleri göz önünde bulundurabiliriz. Bir şehrin ekonomik göstergeleri, sinema salonları, tiyatroları, sporcuları, sanat merkezleri, okulları, hastaneleri, duble yolları, şairleri hulasa yaşam kalitesi, bu açıdan çok daha fazla önem arz ediyor. Dolayısıyla şehrin imarını korumak ve bu imara uygun gelişen kültürü üzerinde durmak daha esaslı bir çabadır. Çok katlı yapılar kentin hem bugününe hem de geleceğine yapılacak en büyük kötülüktür. Bir şehrin huzurunu, güzelliğini, güvenliğini, farklılığını savunmak bugün çok katlı yapılara karşı az katlı yapıları, bahçeli evleri, toprağı savunmaktan geçmektedir” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.
Haber: Zeynep Sultan Erdoğdu
Haberin Kaynağı: Gümüşkoza Gazetesi
Güncelleme Tarihi: 19 Nisan 2016, 18:46