Gümüşhaneli Şehit Komiser Yardımcısı Tamer Aktaş’ın eşi Fatma ve dünyalar tatlısı kızı Betül, Yeni Şafak gazetesinin izlenme rekorları kıran ‘Tabuta Sığmayanlar’ programında şehidimizi anlattı.
Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde 31 Mart 2016 günü terör örgütü mensuplarının bombalı saldırısında ağır yaralanan, Diyarbakır’da tedavi gördüğü hastanede şehit olan ve 6 Nisan 2016’da baba ocağı Gümüşhane’de ebediyete uğurlanan 40 yaşındaki özel harekat Komiser Yardımcısı Tamer Aktaş, ‘Tabuta Sığmayanlar’ programına konu oldu.
Gümüşhane’nin merkeze bağlı Aktutan köyü nüfusuna kayıtlı olan Şehit Komiser Yardımcısı Aktaş’ın meftun olduğu merkez Emirler mezarlığındaki kabri başında çekimleri yapılan programda şehidimizin öğretmen eşi Fatma Aktaş, 2000 yılında Çorum'da Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü'nde meslek hayatına adım atan Şehit Komiser Yardımcısı Tamer Aktaş’ın sırasıyla Diyarbakır, Ankara, İstanbul, Artvin, geçici görevle ve gönüllü bir şekilde Diyarbakır’da görev yaptığını, bir öğretmen ve anne olarak evladını da babası gibi vatansever, öğrencilerini de vatansever, bu toprağın kıymetini bilen, bu bayrağın ne kadar kıymetli, şerefli bir bayrak olduğunu bilen bir şekilde yetiştirmek olduğunu söyledi.
Aktaş, kızı Betül’ün eşinin Türk bayrağına sarılı tabutunu gördüğünde “Anne biliyor musun polis amcalar babamın fotoğrafını taşıyorlar. Niye taşıyorlar? Birini indirdiler uçaktan, bayrağımıza sarmışlar. Anne babam nerede? Anne tabutta kim var? Anne babam nerede?” soruları sorduğunu kaydetti.
“Ben o sevincini asla unutmuyorum”
Eşinin Artvin’de görevliyken geçici görevle ve gönüllü olarak Diyarbakır’a gitmesiyle ilgili yaşananları anlatan Aktaş, “Artvin’deydik biz o dönemde. Malum olaylar devam ederken gönüllü bir şekilde eşim dilekçe göndermiş. Ama tabi benim bunlardan haberim yok. Onun oraya gitmek isteyeceğini zaten biliyordum. Olaylar başladığı sırada eşim oraya değil yurt dışına gönderilmişti. Dönüşte de geliyor, 3 aydır görmüyorsunuz eşinizi, her şeyinizi, çocuğunuz çok özlemiş. Bir gün operasyon çantası sırtında işten geldi kapıyı açtım ‘Hatun ben Diyarbakır'a gidiyorum’ dedi. Nasıl ya dedim. Neden Diyarbakır, neden bu kadar sevinçlisin dedim. Dedi ki işte timimi alacağım. Ben çok üzüldüm, daha yeni gelmiş. Şimdi çok sevinçlisin dedim Diyarbakır'a gidiyorsun gezmeye veya tatil değil bu dedim. Gidiyorum gitmeye de şehitlik öyle istenilince yaşanan bir durum değil, Rabbim nasip edecek sen de şehit olacaksın dedi. Ama ben o sevincini asla unutmuyorum” ifadelerini kullandı.
“Eşimin ateşini son kez ben ölçtüm”
Eşinin Diyarbakır’a gitmesinin ardından son dakika haberlerinde ‘Diyarbakır’da patlama 7 şehit, 23 yaralı’ haberini aldıktan sonra Diyarbakır’a gitmek üzere yola çıkarken kızına babasının çok hastalandığını, onu iyileştirip alıp geleceği sözünü vererek çıktığını ifade eden Aktaş, “1 Nisan sabahı eşimin yanındaydık. Eşimin yanına gidiyoruz geliyoruz. 5 Nisan sabahı çabucak abdesti aldım namazımı kıldım ve ilk işim eşimin yanına koşmak oluyordu. Bize gönderilen, hatimler, dualar onların dualarını yapıyordum kendimce. Betül'üm ses kayıtları göndermişti sürekli onları dinlettiriyordum. Eşime dokundum öyle buz gibi elleri. Hani kolu çok sıcak. Ateş ölçeri alabilir miyim dedim. Eşimin ateşini son kez ben ölçtüm. 43 derece. Bu nedir dedim. Biryandan da eşimin ellerini kontrol ediyorum. Böyle morarmaya başlamıştı ama toz kondurmuyorum, ateşini düşürmeye çalışalım diye düşünüyorum. O sırada monitör ötmeye başladı. Kalp atışı göstergeleri düşüyordu. Herkes içeri girdi, beni dışarı attılar. Eşimin eline son kez dokunduğumda artık son nefesini ellerimin arasında vermişti. Doktor bey geldi, 06.55 itibariyle eşinizi kaybettik dediler. O anda sadece evladımı düşündüm. Ben onu bir söz vermiştim. Ne yani ben şimdi sözümü tutamadım mı dedim. Sakın bana herhangi bir ilaç içirmeyin dedim. Benim eşim şehit oldu dedim, abdest aldırır mısınız dedim. Ona abdestsiz veda etmeyeyim çünkü o bir şehit. Yanına nasıl abdestsiz yaklaşırım diye vedaya gittim. Eşim ilk defa yoğun bakımda tepki vermişti. O kadar muhteşem bir gülüşü vardı ki. Hani kimse işte eşin şehit oldu gibi bir haberi vermesine gerek kalmamıştı” diye konuştu.
“Şehitler gerçekten ölmüyor”
Şehitlerin ölmediğini bizzat yaşadığını dile getiren Aktaş, “Biz hep eşimle birlikteyiz. Şehitler gerçekten ölmüyor. Onlar hep bizi ayakta tutan şeyler. Biz henüz evimizi toplamıştık Artvin'de iken. Sadece yine Betül'ü düşünüyorum. Nasıl yapsak hangi okul daha iyi olur kreş olarak. Bir gece böyle geldi biz dedi Betül için şurayı düşündük dedi. Ben anlam veremedim tabii sabahleyin kalkınca. Mutlaka eninde sonunda yerleşmek istediğimiz yer Trabzon'du. Hatta istediğimiz mahalleyi belirlemiş, uzaktan ev bile bakmıştık arabanın içinden. Dedim ki bir isme bakmam lazım. O muhitte öyle bir yer var mı diye. Bakıldığında evet öyle bir yer varmış. Bizde çok düşünmeden babası sonuçta referans olmuş bir isim söylemiş ve neden orayı söylediğini zaman geçtikçe 2 yıl boyunca kızımız oraya devam etti anlamış olduk” şeklinde konuştu.
“Evladımı babası gibi vatansever, öğrencilerimi de vatansever, bu toprağın kıymetini bilen, bu bayrağın ne kadar kıymetli, şerefli bir bayrak olduğunu anlatabilirim inşallah”
“Çok zorlanıyoruz, çok özlüyoruz” diyerek yaşadıklarını anlatan Aktaş, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Tek sıkıntımız o. Onun da dediği gibi o hep arkadaşlarına da söylermiş hatta bir paylaşımda da yazmışlar devlet hep 18 yaşındadır demişti ne düşmanı biter ne kahramanı biter diye. Benim gerçekten bu dünya adına çok büyük beklentilerim yok. Evladımı babası gibi vatansever, aynı şekilde öğrencilerimi vatansever, bu toprağın kıymetini bilen, bu bayrağın ne kadar kıymetli, şerefli bir bayrak olduğunu anlatabilirim inşallah. Rabbim nasip ederse bunları istiyorum. Ama asıl hayalim, en büyük hayalim vuslat geldiğinde onu düşünmek bile çok heyecanlandırıyor çok mutlu ediyor beni. Böyle eşim kollarını açacak Betül önden gidecek babasına sarılacak bende arkasından gidip sonsuza kadar inşallah Rabbim vadettiği şekilde orada devam edebilmek.”
“Parkta oynardık, resim yapardık…”
Şehit Komiser Yardımcısı Aktaş’ın dünyalar tatlısı kızı Betül Aktaş ise babasını çok sevdiğini ve her zaman kendilerinin yanında olacağını bildiğini belirterek, “Biz de onun yanına gideceğiz. Hiç üzülmüyorum. Çünkü hep yanımızda oluyor zaten. Düştüğümde, gülümsediğimde her zaman. Parkta oynardık, resim yapardık. Ona sarılmayı, onu öpmeyi. Mesela yürürken her zaman elini böyle tutuyorum ki o da zaten elimi tutmuş oluyor” dedi.