Gümüşhane Valiliği ve Gümüşhane Sanayici ve İş Adamları Derneği(GÜSİAD)’ın daveti üzerine geçtiğimiz Temmuz ayında 20-25 kişilik Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) grubu ile Gümüşhane’ye gelen Gürer, görüşlerini sitesinde açıkladı.
DOĞRU PROJE VURGUSU
Gümüşhane turizmi için dikkat edilecek tek şeyin “doğru projelerle yola çıkmak” olduğuna vurgu yapan Gürer, “Gümüşhane’ye daha fazla yol, baraj, daha fazla yüksek bina, şehrin bütün imkanlarını tuzla buz etmekten öteye geçemez” tespitinde bulundu.
"SAHİP OLUNAN DEĞERLER KORUNURSA GÜMÜŞHANE'Yİ KİMSE TUTAMAZ"
Gürer, Gümüşhane’nin 50 yıl sonra yine böyle bakir bir bitki ve hayvan zenginliğine sahip olduğu düşüncesinden hareket ederek şu tavsiyelerde bulundu: “Yine yüzün üzerinde kelebek çeşidini barındırdığını hayal edin (bu gün itibariyle 173 çeşit kelebeğe sahip bulunuyor), Karaca ve diğer mağaralar korunsun, kayak merkezi, sunulan projeye uygun inşa edilmiş olsun ve Satala gün yüzüne çıkartılmış bulunsun, kim tutar Gümüşhane’yi. O, turizm alanında rakipsiz bir il olup çıkar. Bu arada hayvancılığa da uygun ortam korunmuş olacağından, bu da ayrı bir artı değer olarak şehre yansıyacaktır. Bütün bu hayallerin gerçekleşmesi dileklerimle, Gümüşhane’nin yolu açık olsun diyorum.”
Gürer'in Editörün Günlüğü bölümünde "Gümüşhane Yolculuğum" adını verdiği yazısı şu şekilde:
Gümüşhane Yolculuğum
Temmuz ayının ilk haftasında gittiğim Gümüşhane, flora ve faunasının zenginliğiyle beni çok şaşırttı. Küresel ısınmanın ayyuka çıktığı günümüzde, bu ve yanı sıra sahip olduğu kültürel ayrıcalıklar, kentin turizmdeki şansını güçlendiriyor.
Temmuz ayının ilk haftasında gittiğim Gümüşhane, beklediğimden daha fazla turizm olanaklarına sahip oluşuyla beni şaşırttı. Ben daha önce iki defa Kelkit’e gitmiştim. Burada bulunan Antik Satala Kenti hakkında bilgilere sahiptim ama bu kentin doğası ve diğer tarihi kalıntılarıyla bu kadar zenginlik içerdiğini bilmiyordum. Gümüşhane, florası ve giden Rum ahalinin geride bıraktıkları kadar Karaca Mağarası ve Tomara Şelalesi, yemekleri ve özellikle de Süleymaniye Mahallesi ile alanındaki gizli gücünü gözler önüne serivermişti.
Yaklaşık olarak 20/25 kişilik bir TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acentaları Birliği) grubuyduk. 7 Temmuz 2012 Cumartesi günü, sabah uçağıyla Trabzon Hava alanına geçtik. Bizimle birlikte İstanbul’dan bu davetin ev sahibi ayağında bulunan bazı GÜSİAD’lı işadamları da bulunuyordu. Kahvaltı, Trabzon’da yol üstünde bulunan bir tesiste yapıldı. İlk durak Santa yerleşimiydi. 17.Yüzyılda burada yaşayan Rum’ların geride bıraktıklarından oluşan Santa görülmeye değerdi. Bu vadideki flora ve fauna şaşırtıcı derecede zengindi. Temmuz ayının ilk haftalarında, bu kadar renkli ve yoğun çiçek, kelebek ve kuş bulunması, vadinin asfalt girmemiş zorlu yollarının bölgeye sunduğu bir fırsattı. Bu güne kadar vadi bütün doğallığını korumuş, hiç bozulmamıştı. Şimdi Gümüşhane, birinci sırada turizmi hedeflemişti ve bu vadi bu konuda sunduğu inanılmaz olanaklarıyla kentin elini kolaylaştırıyordu.
Santa’dan sonra vadi içinde, zorlu bir yolculukla yola devam edip, Taş Köprü Yaylası’na ulaştık. Öğlen yemeği buradaydı. Vadinin binbir çeşit çiçeklerinden alınmış bal, tereyağı nefis etler, sütlaçlarla güzel bir öğlen yemeği sonrası Çakırgöl Turizm Merkezi, Cami Boğazı Yaylası, Krom Vadisi, İmera Manastırı, Uğurtaş Köyü ve Karaca Mağarası’na gittik. Mağara, bizi hem şaşırtı hem de sunduğu görülmeye değer özellikleriyle sevindirdi.
Ben Türkiye’de muhtelif mağaraları gördüm. Uzunca bir zaman da TÜRSAB Mağaracılık Komitesi’nde görev yaptım. Burasının iyi olduğunu biliyordum ama bir türlü görememiştim. Çok büyük bir şey kaçırmışım. Bu güne kadar bu güzelliği görmemiş olmama hayıflandım. Karaca Mağarası, milyonlarca yıl boyunca oluşturduğu çok renkli sarkıt ve dikitleri, org desenli duvarları, mağara çiçekleri, bayrak şekilli perde damlataşları, fil kulakları, mağara incileri, traverten havuzları ve basamakları, sütunları ve mağara gülleri ile olağanüstü bir mekan. Şehrin turizm olanaklarına inanılmaz bir ayrıcalık katıyor.
Birinci günün akşamında, Gümüşhane’de Sema Doğan Parkı’nda Hanede Dans Grubu’nun sunduğu gösteriyi de büyük bir zevkle izledik. Ertesi sabah ilk durağımız Torul’da bir yayla şenliğine katılmak oldu. Yine doğanın bütün cömertliği Gümüşhane için seferberdi. Ben, çiçeğin bu pembesini, bu morunu, bu sarısını burada gördüm. Sanıyorum hepsi endemikti. Torul Güvemli Köyü yayla şenliği sonrasında, Köse’den geçerek Kelkit’e gittik.
Köse’de Kete ve ayran ikram edildi. Bu arada İstanbul’a götürmek için kete alış-verişi de yapıldı. Kelkit’e giderken çocuklarımın memleketi olan Öbektaş Beldesi'nin önünden geçmek beni çok mutlu etti. Kelkit’e gitmemizin sebebi, Satala’ydı ama ne yazık ki vakit darlığından bu çok önemli antik kent gezisi ertelendi. Kelkit Organik Tarım Merkezi’ni de göremeden, buradaki Kiptaş Parkı’nda yine yöreye özgü yemeklerden sonra, Şiran’a doğru hareket edildi. Tomara Şelalesi ve yol üzerindeki kaya manastırı sonrasında tekrar Gümüşhane Merkeze dönüldü.
Gümüşhane Valiliği, Belediyesi ve GÜSİAD’ın (Gümüşhaneli İş Adamları Derneği) ortaklaşa yaptıkları bu davette, TÜRSAB’lılar, Süleymaniye Mahallesi’ni gezip burada yapılacak Kayak Merkezi konusunda bilgilendirildiler. Özdenoğlu Konağı’nda yenilen bir akşam yemeğinde yine karşılıklı görüş alış verişinde bulunuldu. Gümüşhane Valisi, Belediye Başkanı ve İl Turizm Müdürü üç gün boyunca grubu yalnız bırakmamışlar, gidilen ilçelerin belediye başkanları da bu grubu büyük bir konukseverlikle karşılamışlardı. Satala’nın görülmeyişi büyük bir talihsizlikti. Şu anda Satala’da görülebilecek çok şey olmayabilirdi ama onunla ilgili anlatılacak önemli bilgiler bulunuyordu. Satala’ki, hiç kazma vurulmadığı halde dünyanın önemli müzelerinde buradan giden eserler bulunuyordu. Bu bile, Gümüşhane turizmi için öncelikle yapılması gerekenler konusunda önemli ipuçları içeriyor.
Ben, yarı Gümüşhaneli sayılacak bir turizmci olarak, şehrin yaşadığı bütün hoyratlıklara rağmen, bu alanda geleceğin yıldızı olabileceğini gördüm. Dikkat edilecek tek şey, doğru projelerle yola çıkmak. Gümüşhane’ye daha fazla yol, baraj, daha fazla yüksek bina, şehrin bütün imkanlarını tuzla buz etmekten öteye geçemez. Elli sene sonrasında yine böyle bakir bir bitki ve hayvan zenginliğine sahip olduğunu düşünün, yine yüzün üzerinde kelebek çeşidini barındırdığını hayal edin (bu gün itibariyle 173 çeşit kelebeğe sahip bulunuyor), Karaca ve diğer mağaralar korunsun, kayak merkezi, sunulan projeye uygun inşa edilmiş olsun ve Satala gün yüzüne çıkartılmış bulunsun, kim tutar Gümüşhane’yi. O, turizm alanında rakipsiz bir il olup çıkar. Bu arada hayvancılığa da uygun ortam korunmuş olacağından, bu da ayrı bir artı değer olarak şehre yansıyacaktır. (www.milta.com adresinde, "Türkiye Rehberi " sayfasında Gümüşhane ile ilgili ayrıntıları okuyabilirsiniz.)
Bütün bu hayallerin gerçekleşmesi dileklerimle, Gümüşhane’nin yolu açık olsun diyorum.
Bilsen GÜRER
Editör
Güncelleme Tarihi: 05 Nisan 2013, 09:57