Memur-Sen ve Eğitim Bir Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, Gümüşhane’yi ziyaret etti.
İl Müdürleri, Memur Sen Konfederasyonuna bağlı sendikaların şube başkanları, il temsilcileri, yönetim kurulu üyeleri ve sendika üyelerinin katıldığı yemekli toplantı Ataç Konağında yapıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Memur-Sen Gümüşhane İl Başkanı Veli Ağaç, yoğun programından zaman ayırarak Gümüşhane’yi ziyaret eden Genel Başkan Gündoğdu’ya teşekkür ederek, “Sosyal içerikli programlara sendikanın verdiği destek, ekonomik boyutu olan toplu sözleşme düzenin bir yansımasıdır. Bu anlamda Ankara'da geçirilen yoğun toplu sözleşme görüşmelerinin ilimizde değerlendirilmesi niteliğinde olan açıklamaları bu sürecin en önemli aktörü olan sayın genel başkanımızdan dinleyeceğiz. Davetimize icabet eden tüm katılımcılara teşekkür ediyorum.” dedi.
Memur-Sen ve Eğitim Bir Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu ise Gümüşhane’de hemşehrileri ile birlikte olmaktan çok mutlu olduğunu belirterek, toplu sözleşme süreci hakkında katılımcılara bilgi verdi.
Toplu sözleşme ve grev hakkının sendikacılığın olmazsa olmazlarından olduğunu ifade eden Gündoğdu, “Türkiye'de memur sendikacılığı, çalışma hayatına tabiri caizse, tırnaklarıyla kazıyarak girmiştir. Önce yasasız sendikacılık yapılmış, 2001'de, kör-topal bir kamu görevlileri sendikaları yasası çıkarılmıştır. İçinde toplu sözleşme ve grev hakkını barındırmayan bu yasaya, o dönemin yetkili konfederasyonu tepki göstermemiştir. Memur-Sen, yetkili olduğu 2009'da, toplu sözleşme yasası çıkmazsa, bir daha toplu görüşme masasına oturmayacağını açıklamış ve bu yöndeki çağrısını diğer konfederasyonlara da yapmıştır. Toplu görüşmelerde, toplu sözleşme çalıştayı yapılmasını imza altına aldırarak bu yöndeki ilk adımın atılmasını sağlamıştır. Devlet tarafından düzenlenecek çalıştay öncesi de, Memur-Sen olarak sayısız toplantılar düzenleyerek bu yönde hazırlıklar yaptık. Ancak, Abant'ta gerçekleştirilen çalıştaya, toplu sözleşmeyi istiyor gibi görünen diğer konfederasyonlar, 'memurların iş güvencesinin tartışmaya açılacağı' gerekçesiyle katılmadılar. Memur-Sen, çalıştaya tek başına katılarak, kamu çalışanlarının iş güvencesini tartışmaya açtırmadan toplu sözleşme kararında hükümetin adım atmasını sağlamıştır. Tabi, burada dikkat çekmek istediğim bir başka husus daha var. Toplu sözleşmeyi istiyor gibi görünüp, istemeyenlerin sadece diğer konfederasyonlar olmadığını da gördük. Hükümetin bazı bakanları, başbakan yardımcıları 2010 yılındaki referandum paketine toplu sözleşmeyi almak istemedi. Memur-Sen olarak yaptığımız görüşmeler neticesinde, toplu sözleşmenin tekrar pakete girmesini sağladık. Referandumda, 'toplu sözleşmeye de toplumsal sözleşmeye de EVET' diyerek anayasa değişikliğinin hayata geçmesini sağladık. Biz, kamu çalışanları için bunu yaparken, paketteki diğer maddelerle darbecilere yargı yolunun açılmasını sağlarken, diğer konfederasyonlar ise HAYIR'da hayır arama telaşındaydı. Toplu sözleşmenin hayata geçirilmesinin kısa hikayesi bu şekilde. Tabi, bundan sonraki hedefimiz, yeni anayasada grev hakkının verilmesiyle, kamu çalışanlarına getirilen siyaset yasağının kaldırılması var.” dedi.
Gündoğdu, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“Toplu sözleşmeler bittiğinde, bir cümle kurmuştum; "Centilmenlik sorunu olmayan, cömertlikte hat safhada sorunu olan bir bakış açısıyla karşı karşıyayız" İlk tekliflerini sundukları gün de, 'dağ fare bile doğurmadı' demiştim. Kamu İşveren Heyeti son gün 2012 için yüzde 3+3 olan teklifini 3,5+4 olarak yeniledi. Biz, bu rakamı "Şaka gibi" gördük ve masayı terk ettik. Kamu İşveren Heyeti'nin getirdiği yeni teklifte, 2012 için 3,5+4, 2013 için bir yenilik yoktu. Ek ödeme yoktu, eş yardımında artış yoktu, taban aylığa zam yoktu, 4-C'liye yüzdelik zam, emekliye eş yardımı, toplu sözleşme ikramiyesine zam yok, yok, yoktu. Memur-Sen olarak gerek toplu sözleşme sürecinde masada, gerekse sahada kamu çalışanlarının haklarını savunmak için, büyük bir mücadele verdik. Yaptığımız eylemler ses getirdi, eylemlerimize yönelik tepki ve eleştiriler her platformda dile getirildi. Taleplerimizi ülke genelinde etkinliklerle dile getirdik. Kamu İşveren Kurulu'nun yüzdelik zam teklifini ülke genelindeki kitlesel eylemlerimizle protesto ettik. Ses getirecek bir eylem gerçekleştiremeyenlerin, bunu görmesini ve anlamasını da açıkçası beklemiyorum.
Toplu sözleşmenin anayasa paketine girmesine karşı çıkan, yasası çıkarken yetki paylaşımında direnen anlayış, toplu sözleşme sürecinde yine işbaşındaydı. Toplu sözleşme, referandumla kabul edilmesine karşın, yetkisini konfederasyonlarla paylaşmak istemeyen bir yapıyla karşı karşıya kaldık. Halbuki, demokrasi hazmetme rejimidir. Ancak bu hazımsızlığı, hem kamu tarafında, hem de diğer konfederasyonlarda bol miktarda gördük.
İyi dinlediler kötü karar verdiler. Taleplerimizin yüzde 50’si bile karşılanmadı. Toplu Sözleşme hakkını almamıza rağmen, bu hakkın kullanımında anlayış sıkıntısıyla karşılaştık. Az önce bahsettiğim gibi, bu durumu hem mevzuat aşamasında hem de Toplu Sözleşme aşamasında gördük. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'nun kararları kamu çalışanlarını tatmin etmekten çok uzaktı. Ek ödemede adım atılmamıştır, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile oluşturulan mağduriyet giderilmemiştir. Öğretmene, öğretim elemanına, din hizmetleri çalışanına, hekim dışı sağlık personeline sivil savunma uzmanlarına 'başka bakanlıklarda karşılığını bulamadık' denmiştir. Bütün memurların talihsizliği memurun bu ülkeye kattığı değeri göremeyen bir maliye bakanı ve çevresinin olmasıdır. Öğretmenlerin talihsizliği ise buna ilave olarak kendilerini değersizleştiren, çalışmıyor gösteren, başbakanı yanlış bilgilendiren, öğretmenine sahip çıkmayan bir bakana sahip olmasıdır.
Hükümet ileri demokrasi adına atılan adımların yasa ve anayasa kitaplarında kalmaması gerektiğini öğrenmelidir. Teorisine ‘evet’ kullanımına ‘hayır’ diyerek ileri demokrasi olmaz. Demokrasinin kazanımlarını hazmetmek lazım. Bundan sonra hem bu sıkıntıyı aşacağız hem de grev ve siyaset hakkı için çalışacağız.
Akademisyen Doç. Dr. Aydın Başbuğ'la ilgili olarak yapılan haksız ithamlara gelince, biz aslında bu konuya internet sitemizden gerekli cevabı vermiştik. Son gün Kamu Görevlileri Hakem Kurulu toplantısı sürerken, Memur-Sen'in önerdiği akademisyenin 4+4'lük zamma evet dediği yönünde yanlış yönlendirmede bulunuldu. Biz, Doç. Başbuğ'un muhalefet şerhi olduğunu, kabul etmediğini söyledik, bu kez de kararların diğer bölümlerine muhalefet şerhi koyduğunu, yüzdelik zamla ilgili maddelere muhalefet şerhi koymadığını söylediler. Hatta bir konfederasyon başkanı, Doç. Dr. Başbuğ’un kararın bütünü üzerinde değil, yüzdelik zammı içeren bölüme şerh koyduğuna dair belgenin ortaya çıkması durumunda istifa edeceğini söyledi. Biz de belgenin aslını internet sitemizden yayınlayarak, nelere muhalefet şerhi konulduğunu gösterdik. Ancak, biz verdiği sözü tutacağı erdemliliğini gösteremeyeceklerini bildiğimiz için, bu yönde ikinci bir çağrı yapmadık.
Sonuç olarak onlarca mali ve sosyal konuda ilerleme kaydetmemize rağmen önerileni yeterli bulmadığımız için Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'na itiraz ettik. Onlarca ileri adımı da orada atmamıza rağmen gelinen noktayı yeterli bulmadık ve iki yöneticimiz, bir önerdiğimiz akademisyenle sonucu kabul etmediğimizi şerh düşerek ortaya koyduk. İnternete giren herkes, resmi sonuçları (belgeleri) görecektir. her belgenin iftiracıların yüzüne vurulmuş tokat olduğunu da.
İktidar partisiyle, taban örtüşmesi yaşadığımızı hiçbir zaman inkar etmedik. Ancak, bu örtüşme hiçbir zaman körü körüne destek politikasına da hiç dönüşmedi. Gerektiği zaman en sert açıklamaları biz yaptık. Toplu sözleşme masasını terk ettik, yaptığımız eylemler Başbakan dahil hükümetin birçok üyesini rahatsız etti. Biz, kamu çalışanlarının hak ve menfaatleri için hiçbir zaman geri adım atmadık. Ancak, üye formları bir bakanın makam otosunun bagajında taşınan, başkanını bir siyasi partinin belirlediği konfederasyonların bunu anlamasını beklemek, fazlaca bir iyi niyetlilik olur. Bir siyasi partiye gidip, bizi şikayet eden, sonra grup toplantısına katılan ve oradan alkış tutan konfederasyonun da bizi anlamasını beklemiyoruz. İllegal yapılanmalara ev sahipliği yapanlarla, genel kurullarına bir siyasi partinin müdahale ettiği, genel başkanları bir siyasi parti tarafından değiştirilen bu konfederasyonlar, geçmişte kendi dünya görüşlerine yakın iktidarlara karşı, bizim gerçekleştirdiğimiz eylemlerin yüzde kaçını gerçekleştirmiştir? 2001 yılında, toplu sözleşmesiz ve grevsiz olarak çıkarılan Kamu Çalışanları Sendikaları Yasası'na karşı nasıl bir eylem yapmışlardır? O zaman yetkili konfederasyon kendileriydi. Bu eleştirileri yapanlar, ilhamlarını dolma yiyen körlerden alıyorlar. Ancak, kendileriyle bizi karıştırmasınlar.
30 Nisan'dan 22 Mayıs'a kadar toplu sözleşme masasında, daha sonra da Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'nda oturdular. Toplu sözleşme süreci bitti, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'nun toplantısına katılıp katılmamalarını bile Memur-Sen'e bağlı hale getirdiler. Tek başlarına karar veremediler. Ne masada, ne sahada hiçbir farklılık gösteremediler. Ama, biz Memur-Sen olarak, Kamu İşveren Heyeti'nin yüzdelik zam teklifini ertesi gün, bütün ülke genelinde protesto ettik. Başta Eğitim Bir-Sen olmak üzere sendikalarımızla iş bırakma eylemi yaptık. Memur-Sen farkını ortaya koyduk. İş bırakacaklarını açıklayan, ancak bunu yapmak için bile bizim gözümüzün içine bakan, bizden cevap bekleyen konfederasyonlara inat, eylem kararlılığımızı ortaya koyduk. Yapmış olmak için değil, ses getiren eylemler gerçekleştirdik. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'nun son günkü toplantısında, yönetimimizle nasıl bir eylem içinde olursak, ne kazanırızı tartışıp konuşurken, onlar, 'Memur-Sen katılmazsa biz de katılmayız' deyip, Devlet Personel Başkanlığı önünde beklediler. Toplu sözleşme sürecinin tek lideri, Memur-Sen'dir. Bizi eleştirmeyi düşünenler, dün ve bugün ne yaptıklarına baksınlar.
Masaya taşıdığımız her talep teşkilatımızla birlikte belirlediğimiz yerinde ve haklı taleplerdir. Başta öğretmene ve öğretim elemanına ek ödeme olmak üzere, 4-C'liler için belirlediğimiz diğer talepler, emeklilerin durumunda iyileştirme, kalan sözleşmelilerin kadroya geçirilmesi gibi onlarca sorun çözülünceye kadar daha açık bir ifadeyle haklı taleplerimiz gerçekleşinceye kadar ter akıtmaya devam edeceğiz. Üyelerimiz, kamuoyu ve hatta diğer konfederasyonların yöneticileri ve üyeleri kazanımların ancak bizim elimizle olacağını biliyorlar. Bunun için sorumluluğumuzun farkındayız ve Allah'ın izniyle beklentileri karşılayacağız. Hükümet vermesin, Memur-Sen almasın' diyerek süreçten medet umanları da daha açık bir ifadeyle, memurların kazanımlarından ziyade kaos arayanları da hayal kırıklığına uğratacağız.”
Katılımcıların sorularını cevaplandıran Gündoğdu, daha sonra sendika binasına geçerek sendika üyeleri ile güncel konular üzerine görüş alışverişinde bulundu.
Güncelleme Tarihi: 26 Haziran 2012, 09:57
İl Müdürleri, Memur Sen Konfederasyonuna bağlı sendikaların şube başkanları, il temsilcileri, yönetim kurulu üyeleri ve sendika üyelerinin katıldığı yemekli toplantı Ataç Konağında yapıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Memur-Sen Gümüşhane İl Başkanı Veli Ağaç, yoğun programından zaman ayırarak Gümüşhane’yi ziyaret eden Genel Başkan Gündoğdu’ya teşekkür ederek, “Sosyal içerikli programlara sendikanın verdiği destek, ekonomik boyutu olan toplu sözleşme düzenin bir yansımasıdır. Bu anlamda Ankara'da geçirilen yoğun toplu sözleşme görüşmelerinin ilimizde değerlendirilmesi niteliğinde olan açıklamaları bu sürecin en önemli aktörü olan sayın genel başkanımızdan dinleyeceğiz. Davetimize icabet eden tüm katılımcılara teşekkür ediyorum.” dedi.
Memur-Sen ve Eğitim Bir Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu ise Gümüşhane’de hemşehrileri ile birlikte olmaktan çok mutlu olduğunu belirterek, toplu sözleşme süreci hakkında katılımcılara bilgi verdi.
Toplu sözleşme ve grev hakkının sendikacılığın olmazsa olmazlarından olduğunu ifade eden Gündoğdu, “Türkiye'de memur sendikacılığı, çalışma hayatına tabiri caizse, tırnaklarıyla kazıyarak girmiştir. Önce yasasız sendikacılık yapılmış, 2001'de, kör-topal bir kamu görevlileri sendikaları yasası çıkarılmıştır. İçinde toplu sözleşme ve grev hakkını barındırmayan bu yasaya, o dönemin yetkili konfederasyonu tepki göstermemiştir. Memur-Sen, yetkili olduğu 2009'da, toplu sözleşme yasası çıkmazsa, bir daha toplu görüşme masasına oturmayacağını açıklamış ve bu yöndeki çağrısını diğer konfederasyonlara da yapmıştır. Toplu görüşmelerde, toplu sözleşme çalıştayı yapılmasını imza altına aldırarak bu yöndeki ilk adımın atılmasını sağlamıştır. Devlet tarafından düzenlenecek çalıştay öncesi de, Memur-Sen olarak sayısız toplantılar düzenleyerek bu yönde hazırlıklar yaptık. Ancak, Abant'ta gerçekleştirilen çalıştaya, toplu sözleşmeyi istiyor gibi görünen diğer konfederasyonlar, 'memurların iş güvencesinin tartışmaya açılacağı' gerekçesiyle katılmadılar. Memur-Sen, çalıştaya tek başına katılarak, kamu çalışanlarının iş güvencesini tartışmaya açtırmadan toplu sözleşme kararında hükümetin adım atmasını sağlamıştır. Tabi, burada dikkat çekmek istediğim bir başka husus daha var. Toplu sözleşmeyi istiyor gibi görünüp, istemeyenlerin sadece diğer konfederasyonlar olmadığını da gördük. Hükümetin bazı bakanları, başbakan yardımcıları 2010 yılındaki referandum paketine toplu sözleşmeyi almak istemedi. Memur-Sen olarak yaptığımız görüşmeler neticesinde, toplu sözleşmenin tekrar pakete girmesini sağladık. Referandumda, 'toplu sözleşmeye de toplumsal sözleşmeye de EVET' diyerek anayasa değişikliğinin hayata geçmesini sağladık. Biz, kamu çalışanları için bunu yaparken, paketteki diğer maddelerle darbecilere yargı yolunun açılmasını sağlarken, diğer konfederasyonlar ise HAYIR'da hayır arama telaşındaydı. Toplu sözleşmenin hayata geçirilmesinin kısa hikayesi bu şekilde. Tabi, bundan sonraki hedefimiz, yeni anayasada grev hakkının verilmesiyle, kamu çalışanlarına getirilen siyaset yasağının kaldırılması var.” dedi.
Gündoğdu, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“Toplu sözleşmeler bittiğinde, bir cümle kurmuştum; "Centilmenlik sorunu olmayan, cömertlikte hat safhada sorunu olan bir bakış açısıyla karşı karşıyayız" İlk tekliflerini sundukları gün de, 'dağ fare bile doğurmadı' demiştim. Kamu İşveren Heyeti son gün 2012 için yüzde 3+3 olan teklifini 3,5+4 olarak yeniledi. Biz, bu rakamı "Şaka gibi" gördük ve masayı terk ettik. Kamu İşveren Heyeti'nin getirdiği yeni teklifte, 2012 için 3,5+4, 2013 için bir yenilik yoktu. Ek ödeme yoktu, eş yardımında artış yoktu, taban aylığa zam yoktu, 4-C'liye yüzdelik zam, emekliye eş yardımı, toplu sözleşme ikramiyesine zam yok, yok, yoktu. Memur-Sen olarak gerek toplu sözleşme sürecinde masada, gerekse sahada kamu çalışanlarının haklarını savunmak için, büyük bir mücadele verdik. Yaptığımız eylemler ses getirdi, eylemlerimize yönelik tepki ve eleştiriler her platformda dile getirildi. Taleplerimizi ülke genelinde etkinliklerle dile getirdik. Kamu İşveren Kurulu'nun yüzdelik zam teklifini ülke genelindeki kitlesel eylemlerimizle protesto ettik. Ses getirecek bir eylem gerçekleştiremeyenlerin, bunu görmesini ve anlamasını da açıkçası beklemiyorum.
Toplu sözleşmenin anayasa paketine girmesine karşı çıkan, yasası çıkarken yetki paylaşımında direnen anlayış, toplu sözleşme sürecinde yine işbaşındaydı. Toplu sözleşme, referandumla kabul edilmesine karşın, yetkisini konfederasyonlarla paylaşmak istemeyen bir yapıyla karşı karşıya kaldık. Halbuki, demokrasi hazmetme rejimidir. Ancak bu hazımsızlığı, hem kamu tarafında, hem de diğer konfederasyonlarda bol miktarda gördük.
İyi dinlediler kötü karar verdiler. Taleplerimizin yüzde 50’si bile karşılanmadı. Toplu Sözleşme hakkını almamıza rağmen, bu hakkın kullanımında anlayış sıkıntısıyla karşılaştık. Az önce bahsettiğim gibi, bu durumu hem mevzuat aşamasında hem de Toplu Sözleşme aşamasında gördük. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'nun kararları kamu çalışanlarını tatmin etmekten çok uzaktı. Ek ödemede adım atılmamıştır, 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile oluşturulan mağduriyet giderilmemiştir. Öğretmene, öğretim elemanına, din hizmetleri çalışanına, hekim dışı sağlık personeline sivil savunma uzmanlarına 'başka bakanlıklarda karşılığını bulamadık' denmiştir. Bütün memurların talihsizliği memurun bu ülkeye kattığı değeri göremeyen bir maliye bakanı ve çevresinin olmasıdır. Öğretmenlerin talihsizliği ise buna ilave olarak kendilerini değersizleştiren, çalışmıyor gösteren, başbakanı yanlış bilgilendiren, öğretmenine sahip çıkmayan bir bakana sahip olmasıdır.
Hükümet ileri demokrasi adına atılan adımların yasa ve anayasa kitaplarında kalmaması gerektiğini öğrenmelidir. Teorisine ‘evet’ kullanımına ‘hayır’ diyerek ileri demokrasi olmaz. Demokrasinin kazanımlarını hazmetmek lazım. Bundan sonra hem bu sıkıntıyı aşacağız hem de grev ve siyaset hakkı için çalışacağız.
Akademisyen Doç. Dr. Aydın Başbuğ'la ilgili olarak yapılan haksız ithamlara gelince, biz aslında bu konuya internet sitemizden gerekli cevabı vermiştik. Son gün Kamu Görevlileri Hakem Kurulu toplantısı sürerken, Memur-Sen'in önerdiği akademisyenin 4+4'lük zamma evet dediği yönünde yanlış yönlendirmede bulunuldu. Biz, Doç. Başbuğ'un muhalefet şerhi olduğunu, kabul etmediğini söyledik, bu kez de kararların diğer bölümlerine muhalefet şerhi koyduğunu, yüzdelik zamla ilgili maddelere muhalefet şerhi koymadığını söylediler. Hatta bir konfederasyon başkanı, Doç. Dr. Başbuğ’un kararın bütünü üzerinde değil, yüzdelik zammı içeren bölüme şerh koyduğuna dair belgenin ortaya çıkması durumunda istifa edeceğini söyledi. Biz de belgenin aslını internet sitemizden yayınlayarak, nelere muhalefet şerhi konulduğunu gösterdik. Ancak, biz verdiği sözü tutacağı erdemliliğini gösteremeyeceklerini bildiğimiz için, bu yönde ikinci bir çağrı yapmadık.
Sonuç olarak onlarca mali ve sosyal konuda ilerleme kaydetmemize rağmen önerileni yeterli bulmadığımız için Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'na itiraz ettik. Onlarca ileri adımı da orada atmamıza rağmen gelinen noktayı yeterli bulmadık ve iki yöneticimiz, bir önerdiğimiz akademisyenle sonucu kabul etmediğimizi şerh düşerek ortaya koyduk. İnternete giren herkes, resmi sonuçları (belgeleri) görecektir. her belgenin iftiracıların yüzüne vurulmuş tokat olduğunu da.
İktidar partisiyle, taban örtüşmesi yaşadığımızı hiçbir zaman inkar etmedik. Ancak, bu örtüşme hiçbir zaman körü körüne destek politikasına da hiç dönüşmedi. Gerektiği zaman en sert açıklamaları biz yaptık. Toplu sözleşme masasını terk ettik, yaptığımız eylemler Başbakan dahil hükümetin birçok üyesini rahatsız etti. Biz, kamu çalışanlarının hak ve menfaatleri için hiçbir zaman geri adım atmadık. Ancak, üye formları bir bakanın makam otosunun bagajında taşınan, başkanını bir siyasi partinin belirlediği konfederasyonların bunu anlamasını beklemek, fazlaca bir iyi niyetlilik olur. Bir siyasi partiye gidip, bizi şikayet eden, sonra grup toplantısına katılan ve oradan alkış tutan konfederasyonun da bizi anlamasını beklemiyoruz. İllegal yapılanmalara ev sahipliği yapanlarla, genel kurullarına bir siyasi partinin müdahale ettiği, genel başkanları bir siyasi parti tarafından değiştirilen bu konfederasyonlar, geçmişte kendi dünya görüşlerine yakın iktidarlara karşı, bizim gerçekleştirdiğimiz eylemlerin yüzde kaçını gerçekleştirmiştir? 2001 yılında, toplu sözleşmesiz ve grevsiz olarak çıkarılan Kamu Çalışanları Sendikaları Yasası'na karşı nasıl bir eylem yapmışlardır? O zaman yetkili konfederasyon kendileriydi. Bu eleştirileri yapanlar, ilhamlarını dolma yiyen körlerden alıyorlar. Ancak, kendileriyle bizi karıştırmasınlar.
30 Nisan'dan 22 Mayıs'a kadar toplu sözleşme masasında, daha sonra da Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'nda oturdular. Toplu sözleşme süreci bitti, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'nun toplantısına katılıp katılmamalarını bile Memur-Sen'e bağlı hale getirdiler. Tek başlarına karar veremediler. Ne masada, ne sahada hiçbir farklılık gösteremediler. Ama, biz Memur-Sen olarak, Kamu İşveren Heyeti'nin yüzdelik zam teklifini ertesi gün, bütün ülke genelinde protesto ettik. Başta Eğitim Bir-Sen olmak üzere sendikalarımızla iş bırakma eylemi yaptık. Memur-Sen farkını ortaya koyduk. İş bırakacaklarını açıklayan, ancak bunu yapmak için bile bizim gözümüzün içine bakan, bizden cevap bekleyen konfederasyonlara inat, eylem kararlılığımızı ortaya koyduk. Yapmış olmak için değil, ses getiren eylemler gerçekleştirdik. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu'nun son günkü toplantısında, yönetimimizle nasıl bir eylem içinde olursak, ne kazanırızı tartışıp konuşurken, onlar, 'Memur-Sen katılmazsa biz de katılmayız' deyip, Devlet Personel Başkanlığı önünde beklediler. Toplu sözleşme sürecinin tek lideri, Memur-Sen'dir. Bizi eleştirmeyi düşünenler, dün ve bugün ne yaptıklarına baksınlar.
Masaya taşıdığımız her talep teşkilatımızla birlikte belirlediğimiz yerinde ve haklı taleplerdir. Başta öğretmene ve öğretim elemanına ek ödeme olmak üzere, 4-C'liler için belirlediğimiz diğer talepler, emeklilerin durumunda iyileştirme, kalan sözleşmelilerin kadroya geçirilmesi gibi onlarca sorun çözülünceye kadar daha açık bir ifadeyle haklı taleplerimiz gerçekleşinceye kadar ter akıtmaya devam edeceğiz. Üyelerimiz, kamuoyu ve hatta diğer konfederasyonların yöneticileri ve üyeleri kazanımların ancak bizim elimizle olacağını biliyorlar. Bunun için sorumluluğumuzun farkındayız ve Allah'ın izniyle beklentileri karşılayacağız. Hükümet vermesin, Memur-Sen almasın' diyerek süreçten medet umanları da daha açık bir ifadeyle, memurların kazanımlarından ziyade kaos arayanları da hayal kırıklığına uğratacağız.”
Katılımcıların sorularını cevaplandıran Gündoğdu, daha sonra sendika binasına geçerek sendika üyeleri ile güncel konular üzerine görüş alışverişinde bulundu.