Gümüşhane’de yayın yapan Gümüşkent Gazetesi köşe yazarlarından Aydın Yalçın’ın eski Gümüşhane fotoğrafları üzerinden Gümüşhane’yi okuma çalışması olan ‘Üç Gümüşhane’ adlı kitabı çıktı.
Yazarın beşinci kitabı İstanbul Akademi Matbaasında basıldı. Toplam 160 sayfalık kitap çoğunlukla eski Gümüşhane fotoğrafları üzerinden geçmiş ile bugün arasında okuma yaparak bugünkü durum hakkında fikir veriyor.
Kitabın içerisinde değerlerimiz bölümü, ilk defa canlı şahit anlatımıyla 1914-1924 mübadele yıllarını anlatan bölüm, velilerimiz bölümü, öykülü Gümüşhane’yi anlatım bölümü ve yayınlanmış makalelerden oluşan serbest yazılar bölümü yer alıyor.
Üç zaman, üç mekân ve üç kent sloganıyla baskıdan yeni çıkan kitabın önsözünde Yalçın, “İlk Gümüşhane’yi Canca ile başlatabiliriz. Biliyorsunuz Gümüşhane’nin ilk ismi Canca idi. Bugün Gümüşhane sınırları içinde yer alan Canca kalesi olarak bildiğimiz kalenin ismi esasında Gümüşhane’nin ilk adıdır. İlk Gümüşhane ilk mekân olarak bugünkü Canca sınırları içinde kalan yerleşim alanıdır. Adını ilk orada aldı. İlk defa oradan dünyaya yayıldı ismi. Ressamların, seyyahların, gravürcülerin ilgisini ilk orada çekti. İlk orada, farklı din ve milletler birlikte yaşadı. Orası ilk şehir ocağımız. İlk zaman ve ilk mekânımız. Uzun bir tarihi geçmişi var ilk Gümüşhane’nin. O Gümüşhane’den bugünlere sadece kalıntılar kalsa da ilk Gümüşhane olma özelliğini hâlâ koruyor. Orası bizim ilk turizm destinasyonumuz. Tarihi siluetimiz orası. Oradan dünyaya yayıldık. Ve ilk kültür dünyamız… İlk Gümüşhane olma özelliğini koruyan Süleymaniye mahallemiz, ilimize gelen her Valinin en önemli çalışma konularının başında oldu ve sıkı takip ve çalışmalar sonucunda bugünkü güzelliğine, tarihi kimliğine kavuştu. Çünkü orası ilk Gümüşhane, ilk göz ağrımız. İlk beşiğimiz. Tarihsel köklerimizin kayıtlarının yer aldığı ilk memba. İlk Gümüşhane ikinci Gümüşhane’nin temel dayanağı. İkinci zamanın ve mekânın… Mekân değişikliğiyle beraber hazin bir ayrıştırma ile Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde iki Gümüşhane birbirinden kopartıldı. Zaten bu yüzden yıkıma bırakıldı ilk mekân. Bu hem zaman algımızı ve hem de mekân algımızı birden değiştirdi. Ancak acı olan şu ki, hem birinci ve hem de ikinci Gümüşhane’nin mekân ve zaman algısının yok olmasının önünde duramadık. Bugünkü yani üçüncü Gümüşhane, birinci ve ikinci Gümüşhane’nin yıkıntıları üzerine kuruldu. Elimizde ne kaldı derseniz hiçbir Gümüşhane kalmadı derim. Sizin cevabınız ne olur? Bilmiyorum. Tek umut son yıllarda ilk Gümüşhane’ye gereken özen, ilgi ve alakanın gösteriliyor oluşu. İkinci Gümüşhane, kuşakkaya eteği ile harşit çayı kıyısına kurulan Cumhuriyet dönemi Gümüşhane’sidir. Bugün itibariyle eski siyah beyaz fotoğraflarda kalan ikinci Gümüşhane, harşitin o dingin sesiyle kuruldu. Ancak ne acıdır ki, eski siyah beyaz fotoğraflardan tanıyabildiğimiz ikinci Gümüşhane’nin alametifarikası olan eski vali konağı, hükümet konağı, halk evi konağı ve eski Kemaliye camisi ile müstakil konaklarının yıkılmasıyla özgün olma özelliğini kaybetti. Şimdilerde nostalji niyetine eski siyah beyaz ikinci Gümüşhane fotoğraflarına bakarak iç geçiriyoruz. Hey gidi o günler dememek mümkün mü? Üçüncü Gümüşhane ise birinci ve ikinci Gümüşhane’ye ait ne varsa hepsini tek tek yıkarak ya da yıkılmasına göz yumarak inşa etti kendisini... Eskiyi yıkıp yeniyi kurduk güya. Modernizmin dayatmasıyla zorunlu bir değişim yaşadık. Zorunlu olsa da plansız bir değişim yaşadık. Ancak şu da var ki; mahalle kültürümüzle beraber eskiye dair ne varsa hepsinden koparak site Gümüşhane’sine dönüştük. Ucubeye. Harşit’i bile betonla korur duruma geldik. Yıkmadan, bozmadan, terk etmeden de üçüncü modern Gümüşhane kurulabilirdi pekâlâ. Ve eğer planlı bir değişim olsaydı, İsviçre şehirlerinden daha güzel bir şehir inşa edebilirdik. ( ikinci Gümüşhane fotoğraflarına baktığınızda ne demek istediğim daha iyi anlaşılır.) Ama her şeye rağmen yine de birinci ve ikinci Gümüşhane’den asla kopamadık. Kopamadık çünkü her şey aslına rücu eder inancına sahibiz. Diğer taraftan üçüncü yeni Gümüşhane’nin tanıtımını hep birinci ve ikinci Gümüşhane’nin bize emanet kalan eserleri üzerinden yapıyoruz. Elbette eski / yeni her üç Gümüşhane’de bizim ve bir tarihsel bütünlük içinde. Her dönemleri bize ait. Ancak kategorik ayrım Gümüşhane’yi tanımamıza daha çok fayda sağlar düşüncesiyle bu zaman ve mekân ayrımını gerekli gördüm. Son analizde bu kitap çalışmasının nihai amacı; göz göre göre elimizden kayıp giden birinci ve ikinci Gümüşhane’ye ait siyah beyaz ve renkli fotoğraflarda kalan, ünlü ressamların kaleminden çıkan gravürleri, zaman ve mekân anlarını okuyarak yorumlamaya çalışmak. Ve bugünle kıyaslamak. Evet, yaptığım bir kıyas. Eski ile yeninin kıyası. Yani fotoğrafın o anki zaman ve mekân temsilini yazıya dökmek. Daha doğrusu yorumlamak. Unutulan, bilinmeyen eski günlere özlemli bir yolculuk yapmak. Bunu yaparken elbette fotoğrafları tam anlamıyla yansıttığımı düşünsem de yine de takdir siz okurların. Ayrıca kitapta öyküler, velilerimiz, değerlerimiz, serbest yazılar ile mübadele dönemine ait canlı tanık anlatımı yer alıyor. Söylemem uygun düşer mi bilmiyorum ama yine de bir kuşkuya mahal vermemek adına belirtmeliyim ki, yazıların tamamı bana ait ve hiçbir kopyalama, alıntı söz konusu değildir” ifadelerini kullandı.
Güncelleme Tarihi: 26 Aralık 2019, 10:45