AK Partide kongrelerin başlamasıyla birlikte, yerel siyasetçiler eteklerindeki taşları dökmeye başladı. Takkeler birer birer düşerken ortaya çıkan keller ve sırma saçlılar en çok konuşulan isimler oldu. Ülke genelinde yapılan kongreler, yaşanan gerginlikler nedeniyle de gündemin üst sıralarında yer buldu. Aydın, Kocaeli, Sakarya, Trabzon ve diğerleri; tıpkı Gümüşhane’de olduğu gibi. Genel merkezin çok başlılığa meydan vermemek için yaptığı tek liste tavsiyesi, birçok kongrede ayrışmaların daha da gün yüzüne çıkmasına sebebiyet verdi.
AK Parti Genel Merkezinin kararını eleştirmek mümkün elbette. Artısının eksisinin hesap edildiğini düşündüğüm bu kararın yapılan kongrelerde sıkıntı yarattığı da bir gerçek. Ancak bu sıkıntının, AK Parti Genel Merkezinden kaynaklandığını düşünmüyorum. Sorun kararda değil, uygulamada yapılan yanlışlardadır. Aday belirleme sürecinde ölçüt, öncelikle il başkanlığı, ardından milletvekilliği seçimleri için yandaş toplama gayreti olunca mızrak çuvala sığmamıştır. Hak ve adaletten uzaklaşılınca batıl müsebbiplerine kucak açmıştır.
Aslında sorun bellidir.
Teşkilatların cemaatle ilişkilendirilmesi söylentilerine dur diyebilecek, siyasetçinin saygınlığından taviz vermeyecek bir Recep Tayyip Erdoğan iradesi gösterilememiştir.
Delege listelerinde yapılan adaletsizliklere karşı koyabilecek “Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır” felsefesine sahip bir Abdullah Gül dürüstlüğü sergilenememiştir.
İl yönetimlerinde yer alan kişilerin bile dışlanması sonucu oluşan “Küçük olsun benim olsun” anlayışını sorgulayacak bir Bülent Arınç hassasiyeti bulunamamıştır.
Kongrelerde AK Parti Genel Merkezi’nin tavsiyelerini uygulayabilecek, dava uğruna insanları birleştirebilecek Ahmet Davutoğlu bilgeliğine sahip koordinatörler seçilememiştir.
Aday gösterilen isimler üzerinde yapılan istişareler sadece koltukta oturanlarla sınırlı tutulmuş, her zaman ayakta dimdik duran, partinin asıl sahibi konumundaki kişiler es geçilmiştir.
Yaşananlara bakıldığında ise, bütün bu sorunları ilimiz ölçeğinde bertaraf edebilecek bir siyasi anlayışın eksikliği görülmektedir. AK Parti içerisinde baskın karakter ihtiyacı her geçen dönem daha çok hissedilmiştir. Yerel siyasetin her alanına müdahale eden zihniyet, makamların değersizleşmesine neden olurken, olaylara karşı kayıtsız kalıyor gibi görünenlerde, otoritenin zayıflamasına sebebiyet vermiştir. Şu bilinmelidir ki;
AK Partinin 13 yıldır bin bir emekle vatandaşın gönlünde oluşturduğu sevgi ve saygı hazinesini har vurup harman savurma, hiç kimsenin HAKKI ve haddi değildir.
Hiçbir partili; doğduğu toprak, aldığı eğitim, sahip olduğu zenginlik veya sosyal statü gibi dünyalık değerler nedeniyle, diğerinden ÜSTÜN veya vazgeçilmez olmamaktadır.
Kamil olmak, AYDIN olmak; teşkilat üyelerinin her birini aynı derecede sahiplenerek, partili partisiz her kesimi kucaklamak demektir.
ZOR olsa da yapılması gereken budur.
AK Parti Genel Merkezinin kararını eleştirmek mümkün elbette. Artısının eksisinin hesap edildiğini düşündüğüm bu kararın yapılan kongrelerde sıkıntı yarattığı da bir gerçek. Ancak bu sıkıntının, AK Parti Genel Merkezinden kaynaklandığını düşünmüyorum. Sorun kararda değil, uygulamada yapılan yanlışlardadır. Aday belirleme sürecinde ölçüt, öncelikle il başkanlığı, ardından milletvekilliği seçimleri için yandaş toplama gayreti olunca mızrak çuvala sığmamıştır. Hak ve adaletten uzaklaşılınca batıl müsebbiplerine kucak açmıştır.
Aslında sorun bellidir.
Teşkilatların cemaatle ilişkilendirilmesi söylentilerine dur diyebilecek, siyasetçinin saygınlığından taviz vermeyecek bir Recep Tayyip Erdoğan iradesi gösterilememiştir.
Delege listelerinde yapılan adaletsizliklere karşı koyabilecek “Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır” felsefesine sahip bir Abdullah Gül dürüstlüğü sergilenememiştir.
İl yönetimlerinde yer alan kişilerin bile dışlanması sonucu oluşan “Küçük olsun benim olsun” anlayışını sorgulayacak bir Bülent Arınç hassasiyeti bulunamamıştır.
Kongrelerde AK Parti Genel Merkezi’nin tavsiyelerini uygulayabilecek, dava uğruna insanları birleştirebilecek Ahmet Davutoğlu bilgeliğine sahip koordinatörler seçilememiştir.
Aday gösterilen isimler üzerinde yapılan istişareler sadece koltukta oturanlarla sınırlı tutulmuş, her zaman ayakta dimdik duran, partinin asıl sahibi konumundaki kişiler es geçilmiştir.
Yaşananlara bakıldığında ise, bütün bu sorunları ilimiz ölçeğinde bertaraf edebilecek bir siyasi anlayışın eksikliği görülmektedir. AK Parti içerisinde baskın karakter ihtiyacı her geçen dönem daha çok hissedilmiştir. Yerel siyasetin her alanına müdahale eden zihniyet, makamların değersizleşmesine neden olurken, olaylara karşı kayıtsız kalıyor gibi görünenlerde, otoritenin zayıflamasına sebebiyet vermiştir. Şu bilinmelidir ki;
AK Partinin 13 yıldır bin bir emekle vatandaşın gönlünde oluşturduğu sevgi ve saygı hazinesini har vurup harman savurma, hiç kimsenin HAKKI ve haddi değildir.
Hiçbir partili; doğduğu toprak, aldığı eğitim, sahip olduğu zenginlik veya sosyal statü gibi dünyalık değerler nedeniyle, diğerinden ÜSTÜN veya vazgeçilmez olmamaktadır.
Kamil olmak, AYDIN olmak; teşkilat üyelerinin her birini aynı derecede sahiplenerek, partili partisiz her kesimi kucaklamak demektir.
ZOR olsa da yapılması gereken budur.