Biz millet olarak tarihin hiçbir döneminde esareti kabul etmedik, hürriyetimiz ve bağımsızlığımız için tarihin her döneminde mücadele verdik vermeye devam ediyoruz.
Hürriyet ve bağımsızlık nedir diyerek başlayalım. Hürriyet aslında iktidarın baskısı altında bulunmayan bir halkın durumu; yabancı bir devletin hakimiyeti altında bulunmayan bir ülkenin durumu, başka bir kimsenin hakimiyeti altında bulunmayan kimsenin hali, engellenmeden hareket etme gücü, kendi kendimize karar verebilme gücü, engel, baskı, zorlama yokluğu vs. şeklinde izah edilir. Hürriyet, fertlerin veya grupların kendilerinden başka fertler, gruplar, hükümetler veya toplumlar tarafından zorla kabul ettirilecek her türlü kısıtlama veya yasaklamalardan uzak kalması halidir. Bağımsızlık ise; siyasi, mali, iktisadi, askeri, kültürel ve benzeri her hususta tam serbestliği ifade eder. Bu sayılanlardan herhangi birinden mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek manasıyla bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. Tam bağımsızlığın temini olmadan barışa ve sükûna erişilemez.
Bizim bağımsızlığımızı ve hürriyetimizi her ne karşılığında olursa olsun, zedelemeye ve kısıtlamaya kalkanlara asla müsamaha etmemek gerekir. Hür ve bağımsız bir ülke iseniz bayrağınız yurdun dört bir köşesinde dalgalanarak vatandaşlarına huzur ve gurur verecektir. Tarihin her safhasında Türkler bağımsız hür devletler kurdular. Başka bir ülkenin boyunduruğu altında yaşamayı asla kabul etmediler. Bağımsızlık yolunda sürekli mücadele verdiler. Bu mücadele bazen devletin ali siyaseti ile yapıldı, bazen de askeri mücadele şeklinde yapıldı. Tarihe baktığımızda bağımsızlık mücadeleleri çoğu zaman savaş şeklinde olmuştur. Bu durum Türklerin savaş yeteneklerinin üst seviyede olmasını sağlamıştır. Gücün elinizde olmasını istiyorsanız askeri alanda, ekonomi alanında, siyaset arenasında, güçlü ve kudretli olmanız gerekiyor.
Bu gün itibarı ile güç dengelerini belirleyen ana unsurlar da değişti. Teknolojinin gelişmesi ile yapılan güçlü silahlar, nükleer silahlar, biyolojik silahlar, insanlı, insansız hava araçları, dünyayı uzaydan takip etme, yönetme planları artık devletlerin milli politikaları şekline dönüştü. Bu gücü elinde bulunduranlar dünyanın jandarmalığına soyunur. Tabiki çıkar kavgaları devreye girince birbirlerine aba altından sopa gösterirler. Karşı tarafın tutumuna göre konumlarını belirlerler.
Son zamanlarda Kuzey Kore’nin nükleer silah denemeleri karşısında Amerika Birleşik Devletleri’nin tehditlerini gördük. Fakat ABD açısından fiyasko ile sonuçlardı. Nedenini biliyorsunuz Kuzey Kore geri adım atmadı . Hal böyle olunca kudretli ABD geri vites yaptı, sesi kısıldı. Deli deliyi görünce sopasını saklar cinsinden bir restleşme. ABD bunu her zaman yapar. Kısa zaman önce, bize ani kararla uygulamaya başladığı vize kısıtlaması gibi. Bununla ilgili detaylı bir yazı yazmıştık. O konuya girmeyeceğim bizi ilgilendiren kısmına değineceğim. Türkiye misli ile karşılık verince ABD yine aynı oyunu oynayarak heyet gönderip durumu müzakere etme yoluna gitti, iki ülke vatandaşları bu olaydan olumsuz şekilde etkilendi diye. Burada yine sinsi siyasetlerinin bir parçası olarak kendilerine getirilen vize kısıtlamasını tek taraflı kaldırma amacı vardı belki ama tutmadı. Türk hükümetinin tutumu farklı olsaydı, yani vize restine karşılık sesini çıkarmayıp sineye çekseydi, ABD için ben yaptım oldu olacaktı, tıpkı eski dönemlerde olduğu gibi. Bizim vatandaşlarımızın seyahat etme özgürlüğüne vurulan bu darbe karşılıksız bırakılmadı ve ülke menfaatleri gözetilerek böyle bir karar alındı. Alınan kararlardan sonra birileri devreye girer aman efendim böyle de olmaz ki. Neymiş başka bir devleti karşımıza almakla bu iş olmazmış. Peki, nasıl olurmuş? Özellikle bu devletleri kırmamak, gücendirmemek gerekirmiş ki karşımıza çıkmasınlar teranesinden laf ederler. Bu güne kadar sadece ve sadece laf üretenler böyle dik bir siyaset karşısında anlam verilmez bir tutum sergiliyorlar. Önce müttefikleri bir razı edelim ondan sonra kırıntılarla idare edelim cinsinden. Yok, böyle bir şey. Önce milletin menfaati, daha sonra müttefiklerin durumu dikkate alınır. Bizde müttefiklerimizi nasıl razı ederiz düşüncesi hasıl olursa kendimizi kurda kuşa yem etmişiz demektir.
Uluslararası siyaset arenasında milli menfaatler her şeyin üzerine konularak müzakereler yapılmalı. Bu şekilde değil de başka bir şekilde müzakereye oturursak kendi hürriyet alanımızı kendimiz daraltmış oluruz. Laf ebeliği yapanlar için belki milli menfaatler önemli değil ama bu milletin asil evlatları için çok önemlidir. Biz milli menfaatler olunca gözünü karartan bir milletiz. Bağımsızlığımızın, hürriyetimizin kısıtlanacağını hissettiğimiz anda ateş olur her şeyi yakarız, güneş olur her yere doğarız.