Huskalı Deli Esma destanı (13)

Ardasa kasabası gittikçe köylerden gelenlerle kalabalıklaşıyordu. Kaymakam Veysel’e tepkiler giderek artıyordu. Hacı’nın kahvehanesi tıklım tıklım doluydu. Dükkan sahipleri işyerlerinin önüne koydukları iskemlelerde oturuyorlardı. Kimsenin yüzü gülmüyordu. Fırtına öncesi bir sessizlik vardı. Kambur Cemal’in belinin kamburu iyice çıkmıştı. Otelinin önünde bir sağa bir sola dönüp duruyordu. Yürüdükçe kamburu daha da çıkıyordu. 

Lokantacı Osman, kapının önünde ayakta duruyor, Kambur Cemal’i takip ediyordu. Havlayan köpeklerin sesinden başka ses yoktu caddelerde. Kemer köprünün taşlarına yaslanmış durumdaki Demirci Mahmut, sipariş aldığı halde dükkanını açmıyordu. 

Hacı’nın kahvehanesinde homurtular gittikçe artıyordu. Bir ses:

-Kaymakam istifa, diye bağırdı. 

Oturanlar ayağa kalktı, teker teker “Kaymakam istifa” diye bağırmaya başladı. Kalabalık kahvehanenin dışına çıktı bu kez hep bir ağızdan “Kaymakam istifa” sesleri yükseldi. Susmuyor bağırıyorlardı. Kalabalıkta bir hareketlenme başladı. Yine bir ses:

-Hükümet binasına!

-Hükümet binasına!

Sinirler gerildikçe geriliyordu. Kasabanın tozlu ve çakıllı caddesinden Harşit Çayı’nın üzerindeki üç kemerli köprüyü geçtiler. “Kaymakam istifa” sesleri Ardasa Kalesinin kayalıklarında yankılanıyordu. İşyerlerini kapatan esnaf kalabalıkla birlikte yürüyordu. Kalabalık gittikçe artıyordu. Kambur Cemal’in otelinin önüne gelince, bir işaretle kalabalığı durdurdu. Cemal, iki elini havaya kaldırdı:

-Arkadaşlar, komşular. Kaymakama tepkimizi gösterelim, bağırdığınız gibi istifasını isteyelim ama sakın ola ki bir taşkınlığa meydan vermeyelim, dedikten sonra en öne geçti. 

Kalabalık, Hükümet Konağının önüne gelince durdu ama bağırtıları durmuyordu:

-Kaymakam istifa… Kaymakam İstifa… Kaymakam istifa!

Yüzbaşı Eşref sekiz askeri Hükümet Konağının önüne dizmişti. Öyle anlaşılıyordu ki, içeri girmeye izin vermeyecekti. Askerler ellerinde silahları hazır durumdaydı. 

-Arkadaşlar, diye seslendi Yüzbaşı Eşref, tepkinizi gösterdiniz. Sizlere tahrike kapılmadan, çevreye zarar vermeden dağılmanızı istiyorum.

-Kaymakamla görüşeceğiz.

-Kaymakam Bey yok. Gümüşhane’de Sayın Valimiz çağırdı.

-Yalan söylüyorsun, dedi bir ses.

-Hayır, sizlere yalan söylemiyorum.

-Kaymakamı istiyoruz, dedi diğer bir ses.

-Yok dedim arkadaşlar, şimdi yavaş yavaş dağılın.

Kambur Cemal, Hükümet Konağının ahşap merdivenlerine çıktı. Kambur belini elinden geldikçe doğrultarak:

-Bizim çok sevdiğimiz komutanımız yalan söylemez.

-Söylemez.

-Tepkimizi sonuna kadar kullandık. Şimdi bize düşen sessizce dağılmaktır.

-Kaymakam istifa.

Kambur Cemal yine iki elini havaya kaldırarak kalabalığın susmasını istedi. Dairelerdeki memurlar da pencerelere çıkmış, toplanan kalabalığı izliyordu.

-Şimdi, ben buradan inip doğruca otelime gideceğim. Beni sevenler takip etsin.

Kalabalıktan yeni homurtular yükseldi. Araya Yüzbaşı Eşref girdi:

-Cemal amca doğru söylüyor, tepkinizi gösterdiniz şimdi dağılın arkadaşlar. Kalabalık teker teker geriye dönüp Kambur Cemal’i takip etti. “Kaymakam istifa” sesleri ise çarşıya girişe kadar sürdü.

Xxx

Kapı çalındı içeri Albay İsmet girdi. Selam verdi.

-Sayın Valim.

-Ne oldu albayım?

-Ardasa…

-Ne var Ardasa’da?

-Halk, “kaymakam istifa” diye bağırarak Hükümet Konağına kadar yürüdü.

-Sonuç?

-Bir süre konağın önünde bağırdıktan sonra dağıldılar. Kaymakam Bey buradaydı efendim.

-Kasabaya dönüyor.

-Durdurmamız lazım efendim.

-Otur bakalım. 

Çağrı zilini çaldı. Sekreter Alime içeri girdi.

-Buyurun efendim.

-Kızım bana hemen Ardasa Karakol Komutanını bağla, çok acil olarak.

-Emredersiniz.

Çalan telefonun ahizesini kaldırdı. Karşıdaki ses:

-Emredin Sayın Valim.

-Yüzbaşı, hemen arabaya binip, kasabaya gelmekte olan Kaymakam Veysel’i durdur, kasabadaki durumu anlatıp, geri dönmesini söyle.

-Emredersiniz.

Xxx

Baltazar, silahını göğsüne dayamış dağ evinin önünde oturuyordu. Adamları da birkaç metre uzağında onlar da silahlarını göğüslerine dayamış Baltazar’ı izliyordu. 

-Sonun geldi Deli Esma… Huskalı Deli Esma… Seni benim elimden kim kurtaracak? Bu balta ile seni dilim dilim doğramaz mıyım? Her dilimini bir dağın tepesine atmaz mıyım?

-Ağam, izin verirsen bir şey söyleyeceğim, dedi Kadir.

-Söyle.

-Ava giderken avlanmayalım?

-O ne demek kefere?

-Bu Huskalı Deli Esma kafasını çok iyi kullanan bir kadın. Köyde bize tuzak kurmasın?

-Ne ile tuzak kuracak kefere. Onlar iki kişi biz dört kişi. Nasıl tuzak kuracak?

-Hani benim demem o ki…

-Lafı ağzında geveleme söyle.

-Bu Zermutlu Kürşat, Huskalı’ya bizim köye baskın düzenleyeceğimizi söylemiş olabilir mi?

-Doğru söylüyor ağam, diyerek araya girdi Cemal.

-Nasıl söylesin? Söylediğinde öleceğini, bu baltayla onu doğrayacağımı bilmez mi senin Zermutlu Kürşat dediğin kefere?

-Yine de tuzağa düşmeyelim ağam.

-Düşmeyiz, düşmeyiz. Siz benim söylediklerimi yapın, gerisini bana bırakın. On adamımız yakalanınca rahatladılar. Nereden köye baskın düzenleyeceğimizi öğrensin ki? Baksana hep dağıldılar, herkes kendi köyüne gitti.

-Öyle de ağam…

-Korkuyorsan sen gelme kefere.

-Yok ağam, sen nerede biz de oradayız.

-İyi. Akşam karanlığı bastırınca yola çıkacağız. O eksik eteği uykuda iken yakalayacağız. Rahat olun.

Gün dönümü başlamıştı. Güneş Kankana üzerinden batmak üzereydi. Adisa köyündeki köpeklerin havlaması Baltazar’ın kaldığı dağ evine kadar geliyordu.

-Köylüler o kadar aç ve sefil ki, köylerinde bir köpek bile besleyemiyorlar.

-O da bizim şansımıza. Hiç değilse köye girdiğimizde havlayacak bir köpek yok.

Baltazar, baltasını eline aldı, evirdi çevirdi. Çok insanın canını almıştı bu balta. Garibanlara hiç acımamıştı. Gelene balta sallamış, gidene balta sallamıştı. Kiminin kolu kiminin bacağı kopmuştu. Ama bu sefer öyle olmayacak, ilk kez bir adam doğrayacak. Doğranan da eksik etek Huskalı Deli Esma olacaktı. Sırtını dağ evinin ahşap duvarına dayadı. Tabakasını çıkardı. Kalın bir sigara sardı, yaktı. Derin bir nefes alıp gökyüzüne doğru üfledi. “Yarın sabah bizim için bambaşka bir gün olacak” dedi kendi kendine.

(Devamı var)

YORUM EKLE