Huskalı Deli Esma destanı (18)

-Komutanım.

-Söyle onbaşı.

-Şey diyorum.

-Ne diyorsun?

-Hani bekarsınız ya…

-Eee?

-Dikkatlice baktın mı bilmiyorum ama.

-Kime?

-Huskalı Esma’ya.

-Anlamadım.

-Huskalı Esma diyorum. Yani güzel kız.

-Öyle mi?

-Allah var, gerçekten güzel kız.

-Sen evli değil misin?

-Evliyim.

-Başkasına nasıl dikkatlice bakarsın?

-Sizin için baktım komutanım.

-Onbaşı. Haddini aşıyorsun.

-Özür dilerim komutanım.

Yüzbaşı Eşref, Onbaşı Recep ile yan yana yürüyorlardı. Askerler onları takip ediyordu ama her ikisinin arasında geçen konuşmanın da farkındaydılar. Rampayı çıkıp yolu düzlediler. Cami Boğazı Yaylası’na kadar yolda herhangi bir sorun yoktu. Gedikçioğlu Behzat ve çetesi ise kendilerinden epeyce öndeydi. 

-Yetişemeyeceğiz, dedi Yüzbaşı.

-Biraz daha hızlı mı yürüsek komutanım?

-Gevezelik yapmazsan daha hızlı yürürüz.

-Emredersiniz.

Xxx

Gedikçioğlu Behzat ve adamları da hızlı hızlı yürüyorlardı. Her hallerinden yorgun oldukları anlaşılıyordu. Sağ kolu Şükrü, sormadan edemedi:

-Ağam.

-Söyle Şükrü.

-Biz daha ne kadar dağlarda yaşayacağız?

-Çok mu merak ettin?

-Ettim ağam, ömrümüz hep kaçmakla, şunun bunun canını yakmakla mı geçecek?

-Fazla sürmez Şükrü. Çoktan peşimize düşmüşlerdir. Bereket versin asker sayısı az.

-Neden az ağam?

-Kolay değil gençlerin çoğu kurtuluş savaşında öldü.

-Yani şehit oldu öyle mi?

-Öyle.

-Keşke biz de düşmanla savaşıp ya şehit ya da gazi olsaydık, kıymetimiz bilinirdi. Kaç kaç nereye kadar?

-Pişman mısın?

-Yok da ömrümüz hep bu dağlarda mı geçecek diye düşünüyorum. Kalacak bir mekanımız yok. Karda, kışta, yağmurda, çamurda dolaşmaktan yorulduk ağam.

-Tanınmadığımız bir şehre vardığımızda hep dağılacağız Şükrü. Herkes kendi yoluna gidecek.

-Bak bu iyi olur ağam.

-Erzurum’a varırsak herkes kendi yoluna.

-Öyleyse daha hızlı yürüyelim, acıktık ağam.

-Sabret önümüzde Cami Boğazı Yaylası var. Güzelce karnımızı doyurur yolumuza devam ederiz.

Yol güzergahındaki Alas Yaylasını görünce yaylaya indiler. Yaylada in cin top oynuyordu. Yaylacılar çoktan yayladan ayrılmışlardı. Yayla evlerinde kendilerine yiyecek aradılar ama hiçbir şey bulamadılar. 

-Ne var ne yok götürmüşler ağam, bir parça ekmek bile bulamadık.

-Zaman kaybetmeyelim, askerler mutlaka arkamızdadırlar. Bir an önce Cami Boğazı Yaylasına ulaşalım.

-Onlar da yayladan ayrılmış olmasınlar.

-Şansımıza Şükrü.

Xxx

Kasabada kimsenin ağzını bıçak açmıyor, kimse kimseyle konuşmuyordu. Gedikçioğlu Behzat ve çetesinin Zigana Dağında etçilere baskın düzenlemesi hayal kırıklığı yarattı. Dükkan sahipleri iş yerlerinin önüne attıkları oturaklarda oturuyor, iş yeri olmayanlar ise bir Hükümet Konağı bir çarşı başına elleri arkalarında tur atıyorlardı. 

Fırıncılar bile hamur yoğurup ekmek yapmak istemiyorlardı. Çapulacı Hüseyin yapılacak çok işi olmasına karşın, dükkanının önüne attığı iskemlede oturuyordu. Kahveci Ali Osman ile kahveci Hacı kendilerine yakın işyerlerine çay götürüyordu. Yılların terzisi terzi Mehmet, bugün teslim etmesi gereken Tapu Müdürü Bahtiyar’ın pantolonunu dikmek içinden gelmiyordu. Bir başka çapulacı Ali Osman, her zamanki gibi tezgahının altındaki içkiden durmadan yudumluyordu. Son kadehini de bitirdikten sonra saatlerce oturduğu yerden kalktı. Kahveci adaşı Ali Osman’a kendisine sade kahve yapmasını söyledi. Şişman Mahmut ise bir aşağı bir yukarı gidip gelenleri seyrediyordu Kambur Cemal ile. 

-Ne dersin Kambur Cemal, bu Gedikçioğlu Behzat ile çetesi yakalanır mı?

-Zor gibi görünüyor. O, Baltazar soysuzu gibi değildir, tehlikenin nereden geleceğini çok iyi bilir.

-Yüzbaşı arkadan, Huskalı Deli Esma da önden gittiler. Huskalı yakalarız demiş.

-Desin. Gedikçioğlu Behzat’ı yakalamak çok zor Şişman Mahmut.

Aldığı cevap karşısında yüzü asılan Şişman Mahmut, yüzüne konan sineği kaçırdı, göbeğini kaşıdı. Lokantacı Osman yanlarına geldi. “Selam” verdi. Onlar da “Aleykümselam” dediler. Kambur Cemal, içeriye seslendi:

-Oğlum bir sandalye ile üç çay getir bize.

Onlar, Çapulacı Hüseyin, Kahveciler Hacı, Ali Osman, Terzi Mehmet, Atölyeci Rüfet, istidacılar Topal Ömer, Giresunlu Şükrü, kasap Resul, nalburiyeci Burhan, çarşının önde gelen bazılarıydı. Onların bir araya gelmesi kasabada herkesin dikkatini çekerdi.

-Osman, Kambur Cemal Gedikçioğlu Behzat ile çetesini yakalamanın çok zor olduğunu söylüyor, sen ne dersin?

-Doğru söylüyor derim.

-Nasıl?

-Bu Gedikçioğlu Behzat ve çetesini yakalamak için Erzincan 3. Ordudan yetişmiş bir ekip geldi mi?

-Geldi.

-Ne oldu, yakalayabildiler mi?

-Yok.

-Sekiz tane askerle bu eşkıyanın yakalanacağını mı sanıyorsun?

-Huskalı Deli Esma ve arkadaşları var ya onlar da iyi eğitilmiş güçlü bir ekip. 

-Doğru dersin de her ne kadar iyi eğitim almış olsalar da her şeyden önce erkek değiller.

-Ne yani, onlar da mı başaramaz diyorsun?

-Demiyorum, öyle görünüyor.

-Sen gönlünü ferah tut, Şişman Mahmut, gerekirse bizler de düşeriz peşlerine… Kasabadaki kadın erkek, çoluk çocuk düşer peşlerine.

-Öyle san sen, çeteyi yakalamak, elma ağacında meyve toplamaya benzemez.

-Toplamadan daha kolaydır çeteyi yakalamak.

-Sen öyle düşün. 

-Ben gideyim de tamir edilecek lastikler var. Yarın almaya gelirler, boş çevirmek hoş olmaz. 

-Haydi kolay gelsin.

(Devamı var)

YORUM EKLE