Huskalı Deli Esma destanı (22)

Ardasa kasabasında beklenti en üst düzeydeydi. Kadın ve çocuklar hariç herkes kasabanın caddelerindeydi. Köylerden gelen vatandaşlar kahvehaneleri doldurmuş onlar da Gedikçioğlu Behzat’ın ölü ya da diri yakalanmasını bekliyordu. Birbirleriyle pek konuşmuyor, gelecek olan haberi dört gözle bekliyorlardı. Kadınlar ve çocuklar ise mahalle aralarında kapıların önlerinde bir araya gelerek onlar da gelecek iyi haberi bekliyorlardı.

Deli Hadi, elinde sopasını bir sağa bir sola sallayarak bir çarşı başı bir hükümet konağı yapıyordu. 

-Gedikçioğlu Behzat Yakalanacak… Gedikçioğlu Behzat yakalanacak… Gedikçioğlu Behzat yakalanacak…

Sözlerine kasaba halkı içinden “inşallah” diyordu. Çarşının başında çıkan bir söylenti anında tüm çarşıya yayılıyordu. 

Simsar Ali, ballandıra ballardıra, bire beş katarak Huskalı Deli Esma ile amazon kızları anlatıyordu. Onun anlattıklarını etrafını saranlar can kulağıyla dinliyorlardı.

-Bu Esma, bizim bu yukarıda bir mahallemiz var ya. Huska. Bunlar Çit’e bu mahalleden yıllar öncesinde göç etmişler. Oraya yerleşmişler. Yer yurt sahibi olmuşlar. Kendilerini Çit’de sevdirmişler. Mehmet Çavuş’un iki oğlu bir kızı olmuş. Savaşta bu iki oğlu koşa koşa vatan savunmasına gitmişler. Bir söylentiye göre şehit olmuşlar. Savaşın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen haber alamamışlar. Mehmet Çavuş ve karısı Ermenilerden çok çekmiş. Sonunda köyden gitmeye karar vermiş. Götürebildiği eşyalarını yanına almış, eşeğine yükleyip yola çıkmış.

-Kızına ne olmuş Simsar Ali?

-Ha orasını atladık. Bir de kızı oldu dedim ya. Kızın adı Esma’ymış. Bu Esma akranı kızlarla değil akranı erkek çocuklarla arkadaşlık edermiş. Güçlü kuvvetli bir kızmış. Akranı arkadaşları bunun bileğini bükemezmiş. Kendi başına ok yapar kurduğu hedefleri vurmaya çalışırmış. Kızlarla hiç ilgilenmezmiş. Onun için ona “Deli” demişler. Huska’dan Çit’e gittikleri için de adı “Huskalı Deli Esma” olmuş.

-Bak sen şu işe, yani deli değilmiş?

-Olur mu? Aksine çok zekiymiş. Anası, babası onu her ne kadar bir kız çocuğu gibi yetiştirmek istemişse o hep erkek arkadaşları gibi davranırmış. Nereden duydu onu bilmiyorum, Fidigar köyünde Okçu Osman’ın adını duymuş. Sabah akşam babasını sıkıştırıyor, illa da beni Okçu Osman emmiye götür diye başının etini yiyormuş. Sonunda babası Mehmet Çavuş, dayanamamış almış kızını Okçu Osman’ın yanına götürmüş. 

-Nereden nereye.

-Çit nerede Fidigar nerede.

-Öyle.

-Fidigarlı Osman, Huskalı Deli Esma’daki yeteneği görmüş ve onu önce ok atmada bir güzelce yetiştirmiş. 

-Esma’nın neden hala ok kullandığını şimdi anladım.

-Oku ile hedefi on ikiden vurur bu bizim Huskalı Deli Esma. Onun için eşkıyalar Esma’dan çok korkarlar.

-Silahı da çok iyi kullanıyormuş.

-Dinle anlatacağım. Az önce anlattım ya, Mehmet Çavuş, karısı Hayriye ile göç etmeden önce, Okçu Osman’a emanet ettiği kızını almağa gitmiş. Ne yaptıysa kızı gitmeye bir türlü razı olmamış. Okçu Osman, ‘kızın bana emanet Mehmet Çavuş, sen gönül rahatlığı ile gidebilirsin’ demiş. Adamcağız çaresiz geri dönmüş.

-Kızını almadan mı gitmiş?

-Evet.

-Allah Allah. Bak sen şu işe. 

-Okçu Osman, ok eğitiminin yanında buna silah eğitimi de vermesin mi?

-Bak sen.

-Dayamış mavzeri Esma’nın omuzuna önce mavzerle ateş etmeyi öğretmiş. Zaten zeki olan Esma, onunla da on ikiden vurunca bu kez tabanca ile ateş etme eğitimi vermiş. 

-Onu da mı öğrenmiş?

-Hem de nasıl.

-Vay ki vay.

-Okçu Osman, yaşın yetti. Okta da silahta da benden daha iyi atıcısın. Artık köyüne dönebilirsin. Sen sen ol, sakın ola ki, silahını haksızlardan yana kullanasın. Daima haklının ve mazlumun yanında ol. Senin bileğini bundan sonra kimse bükemez. Dağlar taşlar senin. Köyüne dön, demiş Okçu Osman.

-Dönmüş mü?

-Dönmüş.

-Anası babası yok kimin yanına gitmiş ki köye?

-Komşuları Yetim Ali var, onun yanına gitmiş. Yetim Ali ve ailesi Huskalı Deli Esma’yı omuzunda mavzer, belinde parabellum tabanca, boynunda arma, sırtında ok sadağı ile görünce şaşırdılar. 

-Vay be…

-Huskalı Deli Esma, Yetim Ali’nin kızı Leyla’yı alıp dağlara çıkıyor, ona eğitim veriyormuş. Leyla da silaha merak sarınca o da kuşanmaya başlamış. Ermenilerden kendilerini kurtaran kızlar Huskalı Deli Esma’ya sığınıyordu. Silah olmadığı için onlara ilk zamanlarda ok atmayı öğretiyordu. Fidigarlı Okçu Osman’ın yaptığı oklardan alarak onlara veriyordu. 

-Şimdi kiminde mavzer kiminde Alaman beşlisi var.

-Patlama, anlatacağım. Lafımı kesme.

-Tamam tamam.

-Avliyana’nın Sarbişka diye bir mahallesi var. Bileniniz vardır. Bir gece Ermeniler buraya baskın düzenlerler. Kadın erkek çoluk çocuk demeden önlerine gelenleri öldürür mahalleyi tarumar ederler. Bizim Huskalı Deli Esma bunu duyar. O Mahalleye yakındır. Kendisiyle olan kızlara, “Bu Ermenilere haddini bildirmemiz gerekiyor. Yalnız oktan başka silahınız yok. Hepiniz iyi ok kullanıyorsunuz. Benimle gelmek isteyeniz var mı?” der. Hepsi, “hepimiz varız” demişler. Er5menileri gittiği yolu takip ederek, Çit’in değirmeninin bahçesinde alem yaparken görürler. Çok iyi pusuya yatarlar. Ermeniler hiçbir şeyin farkında değiller. Zil zurna sarhoş eğleniyorlardı. Esma, “Oklarınızı bir defa kullanacaksınız. Attığınızı vuracaksınız. Biz de on kişiyiz onlar da on. Ben, bırak dediğimde oklarınızı gerip ayrı ayrı kişilere yollayacaksınız” diye talimat verdi. Herkes bir Ermeni aldı. Gizlendikleri yerden oklarını gerdiler. Esma’nın “Bırak” emri ile oklarını bıraktılar. Ermeniler neye uğradıklarını anlayamadan yere yığıldılar. Önde Huskalı Deli Esma, yerde yatan Ermenilerin yanına geldiler. Silahlarını armaları ile birlikte aldılar. Ermenilere saplanan oklarını da çekerek alıp uçlarını silip sadaklarına yerleştirdiler. Şimdi hepsi silah ve arma sahibiydi.

-Vay anasını. Helal olsun bu kızlara.

-Helal de ne helal. 

-Ermeniler Huskalı Deli Esma’nın adını duyduklarında kaçacakları delik ararmış. Çok iyi bir nişancıymış. Yanındaki kızları da kendisi gibi çok iyi yetiştirmiş.

-Desene Gedikçioğlu Behzat da kurtulamayacak onun elinden.

-Kurtulamayacak.

Çarşının belirli noktalarında toplanan kasabalılar Huskalı Deli Esma’yı anlatmakla bitiremiyorlardı. Bire beş katıp ballandıra ballandıra Esma’yı anlatıyorlardı. Deli Hadi ise hiç durmadan çarşı içerisinde yürüyüşünü sürdürürken:

-Gedikçioğlu Behzat yakalanacak… Gedikçioğlu Behzat yakalanacak… Gedikçioğlu Behzat yakalanacak… diyordu.

Akşama daha çok vardı ama, gecenin uzun süreceğini düşünen kasabalılar sokak ve caddelerde yanan gaz fenerlerini şimdiden hazırlıyorlardı. Harşit Çayı’nın üzerine yapılan ve kasabanın iki yakasını birbirine bağlayan üç kemerli köprünün giriş ve çıkışlarında yakılan meşaleler de hazırlandı. Belediye başkanının rahatsızlığı nedeniyle vekaleten görevi yürüten Kalaycıoğlu Hüseyin, tek tek kahvehaneleri dolaşarak köylerden gelen vatandaşlarla hasbihal ediyordu. 

Vali Hakan Bey, vatandaşlarla görüşme sonrası yeniden Hükümet Konağına geldi. Albay İsmet’in vilayete dönme teklifini geri çevirerek operasyonu sonuna kadar takip edeceğini söyledi.

-Hiç haber alamıyoruz albayım.

-Öyle Sayın Valim, yer çok uzak.

-Ne yaptılar acaba?

-Karşılaşmadılarsa da yakındır karşılaşmaları.

-Ölü ya da diri nasıl olursa olsun yakalanmasını istiyorum.

-Yakalanacak efendim. Hem önden hem de arkadan kuşatmaya alınınca kaçacak yerleri kalmayacak.

-Huskalı Esma ile ekibine ne kadar güvenebiliriz?

-Çok iyi eğitilmişler efendim. Bence ilk teması onlar sağlayacaklar.

-Neden?

-Askerimiz yürüme, onlar atlı gittiler. Önden yollarını keseceklerdir.

-Umarım hiçbirinin burnu kanamaz.

-İnşallah Sayın Valim.

(Devamı var)

YORUM EKLE