Huskalı Deli Esma destanı (24)

Acı ile yere kapanan eşkıyalar, zorla silahlarını ellerine alıp Huskalı Deli Esma’nın sesinin geldiği yöne doğru ateş etmeye baladılar. 

-Durmayın kefereler, durmayın, buradan çıkmamız lazım. Bu eksik eteklere mi teslim olacağız. Herkes kendine gelsin, diyordu ama aldığı iki ok yarası mecalini kesiyordu.

Yüzbaşı Eşref, Gedikçioğlu Behzat’ın çembere alınmasından çok memnundu.

-Onbaşı.

-Emredin komutanım.

-Şu karşıdaki beyaz kayayı görüyor musun?

-Görüyorum komutanım.

-Oraya bir el ateş et.

-Emredersiniz.

Silah sesi yamaçtan yamaca yankılandı. Dervişoğlu Behzat, daha ne olduğunu anlayamadan:

-Behzat.

-Sen kimsin?

-Ben Yüzbaşı Eşref. Buradan çıkışın yok, sen ve adamların silahlarınızı bırakıp teslim olun.

-Bizde teslim olmak yoktur yüzbaşı. 

-Askerlerim ateş etmek için emrimi bekliyor Gedikçioğlu. Son kez söylüyorum, silahlarınızı bırakıp teslim olun.

-Gücün yetiyorsa gel kendin al.

-Gedikçioğlu, bizi ateş etmek zorunda bırakma. Teslim olun.

Gedikçioğlu, yüzbaşının sözlerine bir el ateş ederek cevap verdi. O da buradan çıkışın olmadığını anlamıştı. Teslim olursa boğazına yağlı ilmiğin geçeceğini biliyordu. En iyisi çarpışarak ölmek. Teslim olursak kesin idam ederler bizi. Ha bir gün önce ha bir gün sonra, fark eden bir şey yok. Ekibine öndü. 

-Önde olanlar, Huskalı Deli Esma’ya, arkadaki altı kişi ise askerlere ateş edecek. Ölmek var, asla teslim olmak yok.

-Tamam ağam.

Silahlarını askerlere doğru çevirdiler.

-Ne bekliyorsunuz, ateş edin. 

Gedikçioğlu Behzat ile çetesinin ateşine karşılık Yüzbaşı Eşref, askerlerine ateş emrini verdi. Eşkıyalar birer birer vuruluyor, vurulanlar, yamaç aşağı yuvarlanıyordu. Gedikçioğlu Behzat, adamlarının bir bir vurularak, yamaçtan aşağıya yuvarlanmaları sonunun geldiğini anlatıyordu.  Sağ kolu Şükrü ile yalnız kalan Gedikçioğlu, buradan çıkışın olmadığına artık inanmıştı. Omuzuna ve kalın etine saplanan oklar ise her hareket ettikçe acısını ikiye üçe katlıyordu. 

-Ağam, ikimiz kaldık. Ateş edecek halimiz de kalmadı. Baksana bütün arkadaşlarımız öldü. Sen bilirsin ama teslim olalım diyorum.

Gedikçioğlu Behzat, zor şer bir taşın üzerine oturdu. Karşıda Huskalı Deli Esma, arkada Yüzbaşı Eşref ve askerler. Ne ileri gidebiliyordu ne de geriye. Her iki taraf da tutulmuştu. Hem Huskalı Deli Esma hem de Yüzbaşı Eşref’i oyalayarak sisin çökmesi kurtuluş yolu olabilirdi. Sis de Cami Boğazı Yaylası’ndan aşağıya yavaş yavaş geliyordu.

-Gedikçioğlu, adamların öldü. İki kişi kaldın. Bu sana son ihtarımdır. Teslim ol.

Sis umuduydu ama çok yavaş iniyordu aşağılara. Oyalamak lazım yüzbaşıyı ama nasıl? 

-Yüzbaşı! Teslim olursak da öleceğiz, teslim olmasak da.

-Ona yüce Türk adaleti karar verecek Gedikçioğlu, teslim ol.

-Teslim olmuyoruz.

Yüzbaşı, bu kez onbaşıya döner.

-Onbaşı, Gedikçioğlu’nun adamını hedef al ve ateş et.

-Emredersiniz komutanım.

Onbaşı Remzi, Şükrü’yü hedef aldı ve tek el ateş etti. Gedikçioğlu neye uğradığını anlamadan, vurulan Şükrü’nün cansız bedeni, diğerleri gibi yamaçtan aşağıya yuvarlandı.

Durumu dikkatlice izleyen Huskalı Deli Esma, sadağından bir ok daha çıkarıp, Gedikçioğlu Behzat’ın diğer omuzunu nişan aldı ve gerdiği okunu bıraktı. Havada ıslık çalan ok, Behzat’ın diğer omuzuna da saplanınca, ayakta duramadı ve kolunun üzerine yere uzandı.

-Yüzbaşım… Gedikçioğlu artık ateş edemez, teslim alabilirsiniz.

-Tamam Huskalı.

Gedikçioğlu Behzat aldığı üç ok acısıyla yerde kıvranırken Onbaşı Remzi baş ucunda diklendi. Kucağında tuttuğu Alaman beşlisini alarak yanındaki askere teslim etti. Toplanan silahlar yolun kenarında istif edildi. Yüzbaşı Eşref, askerlere yamaçtan yuvarlananların sağ olup olmadıklarının kontrol edilmesi emrini verdi. Yapılan kontrolde hepsinin ölü olduğu tespit edildi. İçlerinden tek sağ olarak teslim alınan Gedikçioğlu Behzat’ın kalın etine ve iki omuzuna saplı olan oklar vücuduna yakın yerden kırıldı.

-Okları çıkarmayın, kan kaybından ölmesini istemiyorum. Onun cezasını yüce Türk adaleti verecektir. Öldürdüğü genç fidanların, yakıp yıktığı köylerin hesabı sorulacak.

Huskalı Deli Esma ile amazon kızlar da yanlarına geldi. Yüzbaşı, atları göremeyince merak etti:

-Atlar nerede?

-Dönemecin arkasında.

-Çok sağ olun. Bize büyük yardımda bulundunuz. Teslim almak istedik ama ateş açtılar. Cezalarını buldular. Yola çıkma zamanıdır.

-Doğru yüzbaşım. Biz atlarımızın yanına gidiyoruz. Sizi orada bekliyoruz.

-Tamam Huskalı da acaba sizin geldiğiniz yol mu daha kısa, bizim geldiğimiz yol mu?

-Bizim geldiğimiz yol daha kısa yüzbaşım, benim anam İstavri köyünden olduğu için biliyorum, dedi Neriman.

-O zaman sizin geldiğiniz yoldan dönüyoruz. Köyden bir hayvan kiralayıp bu eşkıya bozuntusunu ona bindirmemiz gerekiyor. Yoksa bir günde kasabaya varamayız. 

-O iş Neriman’da yüzbaşım.

-Tamam.

Xxx

Akşam namazından çıkanlar evlerine değil kahvehanelere gidiyorlardı kasabada. Hiç kimse evine gitmek istemiyordu. Fırıncı Şakir’in fırından yeni çıkardığı ekmek kokusu kasabalıların iştahını kabartıyordu. 

-Tereyağı olsa ekmeğin içerisine kor yerdik.

-Ben de var, köyden yeni geldi, dedi kahveci Hacı.

-O zaman ben ekmek alıp geleyim.

-Olsun Hüseyin usta.

Karanlık iyice bastırınca sokakları aydınlatan gaz fenerleri yakıldı. Köprünün her iki yakasındaki meşaleler tutuşturuldu. Bazı dükkanlarda ise gaz lambaları yanıyordu. Kambur Cemal’in yaktığı lüksün ışığı caddeyi çok güzel aydınlatıyordu. Otelin kahvehanesi tıklım tıklımdı. 

Hava gittikçe serinliyordu. Kahvehanelerin önünde oturanlar üşüdükçe içeri giriyordu. Sonbaharın ikinci ayıydı. Gündüzleri güneşin etkisiyle sıcak saatler yaşanırken, gün batınca hava birdenbire serinliyordu. Lokantacı Osman, kasanın başında oturmuş, bugün kazanılan parayı sayıyordu. Bir tas çorba yiyen Sarbişkalı Hakkı, ücretini ödedi.

-Ses yok değil mi Osman abi.

-Ne sesi?

-Hani şu eşkıyadan.

-Ha ondan mı, henüz yok.

-Bu akşam kaldık burada.

-Gideydin köyüne niye kaldın ki?

-Onun yakalanmış halini görmek istiyorum Osman abi, benim kızımı öldürdü o şerefsiz.

-Yapma… Sakın bir şey yapmayasın.

-Yok abi yapmam sadece yüzüne tüküreceğim.

-Tükür tükür, ben de tüküreceğim.

-İnşallah ölmüştür. Canlısı devletimize masraf olacak.

-Otur çay söyleyeyim sana.

-Sağ ol Osman abi ben kahvehaneye geçeyim, bakayım bir haber var mı?

-İyi, sen bilirsin, birazdan ben de geleceğim.

(Devamı var)

YORUM EKLE