Huskalı Deli Esma destanı (3)

-Abla.

-Söyle.

-Sana neden ‘Huskalı Deli Esma’ diyorlar?

-Halt etmişler. Deli miyim ben?

-Yok abla, yanlış anlama da herkes aynı şeyi söylüyor.

-Merak ettik.

-Ha kendi aranızda konuştunuz demek, bu delinin arkasından gidilir mi diye, öyle mi?

-Biz senin arkandan hiç konuşmadık, dedi Leyla.

-Konuşmadık.

-Konuşmadık.

-Anladım, susun. Uyusanız iyi olur, gece yarısından sonra Suda Boğazı’na geçeceğiz.

-Geçelim abla da hele bir anlatsana. Hem çok atik hem de çok çeviksin.

-Senin gibi olmak istiyoruz ama olamıyoruz.

-Herkes kendisi gibi olsun, başkalarına özenmeyin zararlı çıkarsınız, hayatı kendinize zehir edersiniz.

-Anlaşıldı, anlatmayacaksın abla, dedi bu kez Çeşminaz.

-Bana bir çay koyun da anlatayım. Yoksa sizi eşkıya Baltazar değil, merak öldürecek.

Sultan, yan yana konulmuş iki taşın üzerinde duran isten kararmış demlikten su bardağına koyduğu çayı Huskalı Esma’ya uzattı.

-Buyur abla.

-Sen de otur.

-Diğerlerine de çay verip oturacağım abla.

-Koy bakalım, çayından bir yudum aldı. Arkaya yaslandı, yaşım ilerledikçe kendi ekranım kızlardan ayrılıp hep erkeklerle arkadaş olmaya başladım. Küçükken de güçlü kuvvetliydim. Kimse bileğimi bükemezdi. Kendimi bildim bileli ne entari ne de etek giydim, hep erkekler gibi pantolon giydim. Babam abilerime pantolon alırken bana da alırdı. Kızlardan ayrı erkeklerle olduğum için kendi aralarında hep bana ‘Deli Esma’ demeye başladılar. ‘Bırakın şu deliyi’ deyip yanıma gelmezdiler. Gelseler de ben onlara yüz vermezdim. Erkek çocuklarla bilek güreşi tutar, hepsinin bileğini bükerdim. Erkek arkadaşlarım da bana ‘Bileği bükülmez Deli Esma’ derdiler. Köyümüzün kızları hep beni kıskanırdılar. Gördükleri yerde bana ‘Deli deli kulakları küpeli’ deyip alay ederdiler. Ben aldırış etmezdim. Büyüdükçe silaha merak saldım. Fidigar köyünde ‘Okçu Osman’ diye bir okçu ustası vardı. Babama çok ısrar ettim, beni ona götürmesi için. En sonunda dayanamayıp beni ona götürdü. Her hafta pazar günleri ona gider akşama kadar ondan eğitim almaya başladım. 

-Çok iyi ok atıyorsun abla.

-Silahı da iyi kullanırım. Okçu Osman aynı zamanda askerliği döneminde çavuştu. Askerlere silah kullanmayı öğretmişti. Bir gün bana “Kızım, sen ileride çok güçlü bir kadın olacaksın. Seni Allah kadın olarak yarattı ama her erkekte bulunmayan güç ve her erkekte bulunmayan cesaret var sende.” dedi. Belinden çıkardığı parabellum tabancasını bana uzattı, “Bunu al, beline koy. Ben bunu geberttiğim bir Ermeni’nin belinden aldım. Mermisi az bulunur, onun için sen sen ol, gereksiz yere kullanma” dedi ve daha sonra tabanca daha sonra da Alaman beşlisi ile ateş etmeyi öğretti. Yine bir gün Alaman beşlisini omuzuma asıp içi dizi dizi mermilerle dolu iki arma verdi. Bana, “sen yeterli eğitimi aldın, bundan sonra bana ihtiyacın yok. Sen sen ol sakın ola ki silahını haksız yere ateşlemeyesin, yoksa o mermi döner sana isabet eder” dedi.

-Ne yaptın ondan sonra abla?

-Bu kadar yeter gerisini daha sonra anlatırım. Size yatın uyuyun dedim, hala ayaktasınız, gece yarısından sonra Suda Boğazı’na gideceğiz dedim, duyanınız olmadı.

-Suda Boğazı çok uzak buraya.

-Ben de onun için yatın diyorum. Yarın köylülere banka üçer lira para verecek. Parasını alan köylüler bu boğazdan geçip köylerine gidecekler. Fidigar, Görükse, Manastır köylerinin yolu hep bu boğazdan geçiyor. Bizim nasıl haberimiz olduysa Baltazar’ın da köylülerin para alacağını öğrenmiştir. O nedenle boğazı tutacaklardır. Biz de onlara karşı önlemimizi alacağız.

-Neden gece yarısından sonra yola çıkıyoruz abla?

-Az önce buraya çok uzak olduğunu söyledin ya.

-Evet.

-Zamanında varmak için.

-Anladım abla, öyleyse yatalım.

-Yatın, nöbeti ben tutacağım.

-Olur mu, Çeşminaz ile ben tutarım, dedi Leyla.

-Bana lazımsınız, yatın dinlenin. Yatmadan önce de sırt çantalarınız hazır olsun. Haydi dediğim zaman herkes hazır olmalı.

-Anladık.

Mağaranın giriş yerini ay ışığı aydınlatıyordu. Huskalı Deli Esma, oturduğu yerden kalktı, kapıya doğru yürüdü. Doğa, ay ışığından apaktı. Gecenin sessizliğini Çit ormanında uluyan kurtlar bozuyordu. Kurtların ulumasına Adisa’daki köpekler havlayarak cevap veriyordu. Dizlerinin üzerine çömeldi. Silahın namlusu omuzuna gelecek şekilde kucağına aldı. Karşı dağlara göz gezdirdi. Gece olağanüstü güzeldi. Vatan düşmanlardan temizlenmenin mutluluğunu yaşıyordu geceyi aydınlatan ay ışığının altında. Şu türeyen çapulcuları da temizledikten sonra bütün geceler çok daha güzel olacak. Yakındır Baltazar’ı yakalamak. Hele yarını hayırlısı ile atlatalım gerisi kolay. 

Baltazar’dan haber getirmek için gönderdiği Zermutlu Kürşat hala gelmemişti. Başına bir hal gelmiş olmasın? Bu saate gelmiş olması lazımdı. İşin içinde para olunca Baltazar mutlaka kendisi katılır operasyona. Zavallı köylüleri keklik gibi avlamaya çalışacak ama bu kez yapamayacak. Mağaraya doğru gelen bir karartıya gözü ilişti. Bu Zermutlu Kürşat olmalı. Hele yaklaşsın bakalım. 

Zermutlu Kürşat, Baltazar’a erzak sağlayan güvenilir bir adamı. Kürşat, hangi köyde ne var ne yok tespit eder Baltazar’a bildirir, o da ona göre köylere baskın yapardı. Baltazar’ın yaptıkları onun da canına tak etmişti. Yaklaştı, mağaranın kapısında bekleyen Esma ile karşı karşıya geldi. 

-Geç kaldın Zermutlu.

-Öyle oldu abla, kimse görmesin diye tedbirli geldim.

-Hele otur anlat bakalım. 

-Abla, Baltazar’ın kendisi katılmayacak.

-Nasıl katılmayacak?

-En iyi iki adamı Kirpi Kadir ile Tilki Cevdet boğazı tutacak sekiz kişi ile birlikte boğazı.

-Nasıl yapacaklar, planları ne?

-Konuşurlarken duydum. Boğaza çıkan dört yola ayrı ayrı ikişer adamını yerleştirecekler.

-Eee?

-Kirpi Kadir ile Tilki Cevdet ortada olacak. Köylüler boğaza çıktıkça orada ellerinde avuçlarında ne varsa alacaklar.

-Anladım. Sen şimdi ne yapıyorsun?

-Baltazar’ın yanına gitmeliyim. Beni bekliyordur. Gitmesen beni kesin öldürür.

-Etraf kurtlarla ayılarla dolu nasıl gideceksin tek başına?

-Giderim abla, merak etme.

-Kalk öyleyse, geç kalma. Şüphelenmiyor senden değil mi?

-Yok abla.

-Tamam, selametle. Az kaldı sormayı unuttum, bu arada Baltazar ne yapacak?

-Orasını bilmiyorum abla.

-De hadi yolun açık olsun, dikkatli git. Kurda kuşa yem olma.

-Olmam abla merak etme.

Zermutlu Kürşat uzaklaştıktan sonra, kafasında uygulayacağı planı kurmaya başladı. En iyi iki adamı ve sekiz eşkıya. Başını salladı. 

-Sonun geliyor Baltazar, az kaldı, dedi kendi kendine.

Çit ormanında kurtlar ulumaya devam ediyordu. Onların ulumasına bu kez Avliyana’nın ormanındaki kurtlar da karıştı. Ay ışığı altında kurtların ulumaları gecenin sessizliğini bozuyordu.

(Devamı var)

YORUM EKLE