HUZUR MEVSİMİNDE HUZURA ERMEK

On bir aylık vuslat nihayet sona eriyor. Cuma akşamı teravih namazı ile, gece sahur ile İslam alemi cumartesi günü huzur iklimi, huzur mevsimi ramazana kavuşuyor. Rabbimize ne kadar şükredersek azdır bizi ramazana ulaştırdığı için. Ramazanlar huzurun, mutluluğun, paylaşmanın zirve yaptığı zamanlardır. Ramazan, iyilikler, güzellikler ayıdır. Bizler, her yıl Ramazanda iyiliğe dair çok şey öğrenir, çok şey yaşarız. Ramazan, iyiliğin kişinin kendisine, Rabbine, ailesine, yoksullara, kimsesizlere, mültecilere, yetimlere, yaşlılara, velhasıl bütün mahlûkata yapılacağını öğretir bizlere. Üzülerek belirtmek gerekir ki günümüzde dünyanın önemli bir bölümü açlık, sefalet ve korku içinde temel ihtiyaçlarını karşılamanın mücadelesini veriyor. İyiliğin, fedakârlığın, paylaşmanın neredeyse unutulmaya yüz tuttuğu, savaşların, işgallerin, sömürgeciliğin, şiddet ve katliamların had safhaya çıktığı bir yerkürede yaşıyoruz. Ve bizler biliyoruz ki, iyiliğe muhtaç, iyiliği arayan, iyilik için çırpınan insanlara ulaşmak, onları iyilikle buluşturmak, inananlar olarak her birimizin görev ve sorumluluğudur. Zamana tanıklık eden ve “Ben Müslümanım” diyen herkes, iyiliğin yeniden gönül coğrafyamızda ve bütün dünyada hakim kılınması için seferber olmalıdır. Her bir mümin, kendinden ve yakın çevresinden başlamak üzere her işinde hayra anahtar, şerre kilit olmayı ilke edinmelidir. Resulullah (sav) Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor. Allah için size sığınan kimseye sığınak olun. Allah için isteyen kimseye verin. Sizi davet edene icabet edin. Size bir iyilik yapana karşılığını verin. Eğer karşılık verecek bir şey bulamazsanız, -karşılıkta bulunduğunuza kanaat getirinceye kadar- ona dua edin.


Allah’a ve Ahiret gününe iman edenler için dünya bir imtihan yurdu. Ahiret bilincine sahip olmayanlar için, korkunç bir tükeniş ve dehşet verici bir son bu. İnananlar için ölüm yeni bir başlangıç; asla bir son değil; ebedi hayata yeniden doğuş, diriliş. Yaklaşan  Ramazan da, bu dirilişin habercisi. Üstad Sezai Karakoç’un ifadesi ile; “Zaman, insanı hep ölüme doğru götürürken, Ramazan gelir, diriliş ayı başlar. Oruç ayı insanı ölüme değil, diriliş aydınlığına götürür. Oruç, insanı, yeniden var olma, yeniden yapılanma, yoğrulma yolunda bir ay süren bir çileye tâbi tutar. Hırsla, ihtirasla dünyaya bağlanmanın, adeta ahireti unutmanın mevsimlerinin geçtiğini, din gününün geldiğini ilân eden bir sancaktır oruç. Şu haz ve hız çağında, tutkularının esiri olmaya başlayan insanlık için bir özgürlük muştusu. Ne ki, hırsla ve ihtirasla dünyaya bağlananlar gibi Müslümanlar da, seküler dünyanın etkisi altında kalarak İslâmî değer yargılarını zaman zaman bir kenara bırakabiliyorlar. Aliya İzzetbegoviç’in dikkat çektiği üzere, bu hal, Ramazan algımızı bile etkileyebiliyor: “Haram-helal denkleminin yerine, en kârlı olanın meşru sayıldığı, kaynağı ve usulü sorgulanmaksızın elde edilen her türlü kazancın mubah görüldüğü, erdemin, tevazuun sözde kaldığı, değerleri piyasa’nın belirlediği hayat, seküler hayattır. Seküler hayat, eş zamanlı olarak seküler bir ahlak, seküler bir siyaset, seküler bir din tasavvurunu da beraberinde getirmektedir. Öyle ki, ubudiyetin en kapsamlı şekilde yaşanması gereken Ramazanlar bile bu sekülerleşmeden nasibini almakta, kişi başına düşen tüketim miktarı had safhaya çıkmaktadır. Sekülerleşme başkaca isimler ve biçimler altında her dönem var olmuştur, olacaktır. Ancak mesele, seküler hayat tarzının günümüzde hiç bir alternatif bırakmayacak derecede yaygınlaşması, Müslüman hayatının en mahrem alanlarına kadar sızması, buna mukabil asgari eleştiri anlayışının yerini, her şeyin normal karşılandığı izafi, kaygan, belirsiz bir ortama bırakmasıdır. Radyolarda, televizyon kanallarında ve gazete köşelerinde Ramazanlarda nispî olarak artan dini içerikli yayınlar, iftar ve Ramazan programları, sohbetler, magazinle karışık muhabbetler medyatik ortamın ramazanlaşmasından çok, Ramazan’ın medyatikleşmesiyle ilgilidir. Medyatik ortamlarda artarak süren faaliyetlerin sıhhatinin sağlanması gerekir. Ramazan ve ona ait değerlerin her yıl yeniden tazelenerek yaşanmasından çok giderek sıradanlaşmasına yol açan programlara itibar edilmemesi gerekir.Her şeye rağmen Ramazan bütün rahmetiyle, bereketiyle ve coşkusuyla gelmiştir. Samimiyetle tutulan ve kabul edilen tek bir oruç, açılan bir iftar, yapılan bir dua, sadece Müslümanları değil, belki bütün insanlığı Rahim-i Zülcelâl nezdinde temsil edebilir, onlara şefaatçi olabilir. Huzur mevsiminde huzura ermek dileğiyle…

YORUM EKLE