İstanbul'da Atatürk Havalimanı’nın tuvaletinde 17 Ekim 2015 günü ayakkabılarının bağlarıyla intihar ettiği iddia edilen İngiliz Gazeteci (!) Jacqueline Anne Sutton'un bu durumu oldukça dikkatimi çekti...
Ayakkabı bağlarıyla kendi kendisini tuvalet kapısına asan bir gazeteci... Niye mi? İddiaya göre; Irak’a gideceği uçağa geç kalıp kaçırdığı için...
Vay be! Ne kadar da ilginç...
İlginç ama daha da ilginci Bayan Sutton, Irak’a gitmek için Londra’dan geldiği uçaktan 21.58’de inmesine rağmen, iki saat sonra 00.15’de bineceği Erbil uçağını -nasıl oluyorsa- kaçırmayı başarması…
Bayan Sutton’un intiharı sonrası çantasından çıkanlar; Marks ve Lenin’le ilgili kitaplar, Kuran-ı Kerim ve bir de Tevrat… 2081 ABD doları, 270 Avustralya doları, 2250 Irak dinarı, 10 Ürdün dinarı, 25 Birleşik Arap Emirliği dirhemi, 4200 Hindistan rupisi…
Alın size bir ilginçlik daha…1.80 metre boyundaki Bayan Sutton’un, 2 metre boyundaki tuvalet kapısına kendisini asması…
İlginçliklerle dolu bu olaya bakıp ta niçin şaşırdığımı sormayın. Zira, yazımızın ilerleyen cümlelerinde Bayan Sutton’u tanıdıkça niçin okkalı bir “ vay be! “ çektiğimizi zaten anlayacaksınız.
Olayın vuku bulduğu tarihin üzerinden kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen, bu ilginç olduğu kadar da dramatik ve düşündürücü olayla ilgili kafamda hala yerine oturmayan bir şeyler var...
Peki kim bu Jacqueline Anne Sutton?
Sutton; İskoçya Strathclyde Üniversitesi mezunu. İngilizce, İspanyolca, Arapça, Farsça ve Kürtçe olmak üzere beş dil biliyor. Canberra’da bulunan Avustralya Ulusal Üniversitesi’nde (ANU) Arap ve İslam Araştırmaları Merkezi’nde “ Ortadoğu ” konusunda doktora yapmış. İngiltere’nin meşhur kanalı olan BBC’de bir süre çalışmış. Birleşmiş Milletler’e bağlı komiteler (Irak Programı), Uluslararası Seçim Sistemleri Vakfı (IFES), Dünya Bankası faaliyetleri, görev yaptığı yerlerden bazıları. Sutton’un görev yaptığı son kurum ise, Institute For War And Peace Correspondent (IWPR). Türkçe’ye çevirerek söyleyelim “ Savaş ve Barışta Muhabirlik Enstitüsü ”
Tabi, Sutton’un hayat hikayesiyle (!) ilgili yukarıda yazdıklarımız resmi belge niteliğindeki kağıtlar üzerinde görülenler/yazılanlar…
Peki ya, Sutton’un hayat hikayesinde bakıp ta göremediklerimiz, bilmediklerimiz, duymaklarımız…
Gazeteci kimliğiyle tanınan Sutton’la ilgili buzdağının görünmeyen yanına bakacak olursak acaba neler var orada?…
Mesela Sutton’un İngiliz istihbarat birimi Military Intelligence Section 6’yı (MI-6) hiç duydu mu? Bu birimle herhangi bir gönül sevdası/bağlantısı var mı? Nijerya, İran, Irak, Afganistan, Tunus, ve Filistin’de yardım kuruluşu gönüllüsü (!) olarak çalışma yapan Sutton’un, buralarda yaptığı manidar yardımlar neler?… Doğu Afrika’nın kuzeyindeki Eritre’nin ismini zikredince, Sutton’un aklına neler geliyor?...
Vay anam vay, ne duyarlı bir kadın be… “ Dünya kazan Sutton kepçe “, nerede İngilizlerim merkantilist çıkarları -pardon yardıma ihtiyacı olan birileri- bizim Gazeteci/Yardım Gönüllüsü (!) Sutton orada…
İşte tam bu noktada aklıma tam bir İngiliz uzmanı olan Yusuf Kaplan hoca geldi. Yusuf Kaplan’ın İngilizlerle ilgili yazılarını okumayı çok severim. İngilizlerin, dünya coğrafyası üzerlerinde yürüttükleri merkantilist hareketlerin, siyasi faaliyetlerinin, istihbarat çalışmalarının en güzel gözlemcisidir Yusuf Kaplan… Hülasa bu yazıları okuyunca dünyanın bilmem neresinde -ama özellikle Müslümanların yaşadıkları, yer altı ve yer üstü enerji kaynaklarının zengin olduğu yerlerde- olursa olsun İngilizlerin çevirdikleri fitne ve fücuru görebilirsiniz…
Neyse konumuz Yusuf Kaplan’ın güzel yazıları değil. Konumuz İngiliz Gazeteci Jacqueline Anne Sutton…
Sen bir Ortadoğu uzmanı olarak Müslümanların yaşadığı Afrika’nın, İran’ın, Irak’ın, Afganistan’ın, Filistin’in tozlu, dikenli, engebeli yollarında, sokaklarında cirit at, sonra gel İstanbul’un göbeğinde ayakkabı bağcıklarıyla kendini kapıya as, intihar et…
Dedik ya bu hikayede yerine oturmayan bir şeyler var…
Ha bir de unutmadan söyleyelim, Gazeteci Sutton’un cansız bedenini Atatürk Havaalanı’nın kadınlar tuvaletinde bulanlarda, bu aralar bizim hava alanımızı sıkça ihlal eden, savaş uçaklarımızı taciz eden, başımızda insansız hava araçları gezdiren Ruslar… Ne dersiniz işler/kafanız iyice karıştı değil mi?
Türkiye olarak çok zor günlerden geçiyoruz. Ülkemizin çevresinde bizi yakından ilgilendiren çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Ve görülen o ki, önümüzdeki günlerde daha da önemli gelişmelerin yaşandığını şahit olacağız…
Ama ülkemizin başkenti Ankara’da bombaların patladığı günlerde çok net olarak görülen bir şey daha var. Tıpkı 20. Yüzyılın başında olduğu gibi, ülke coğrafyamızın içerisinde ve çevresinde bugünlerde de Ajan Lawrenceler, Binbaşı Noeller, Gertrude Belller’in (aynı zamanda Churchill’in Ortadoğu danışmanı) torunları dolaşmaktadır. Ve bu torunlar buralarda dolaşmaya, hep devam edecekler…
20. yüzyılın başında Osmanlı Devleti’ni etkisiz hale getirmeye çalışan güçler, 21. yüzyılın başında da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni etkisiz hale getirmek için ellerinden gelenin fazlasını yapmaya devam ediyorlar.
Gün bugündür… Atalarımızın/dedelerimizin kanlarıyla suladıkları “ vatana “ sahip çıkma zamanıdır.
Zira, başka bir “ Türkiye “ yok…
İNGİLİZ GAZETECİ (!) JACGUELİNE'NİN İHTİHARINDA (!) BAKIP TA GÖREMEDİKLERİMİZ...