İnsanlığı karanlıktan aydınlığa çıkarmak üzere Rabbimizin gönderdiği yüce Peygamberimizin doğumunun sene-i devriyesinin heyecanı bir haftadır bütün dünyayı kapladı. O’nun doğduğu çağda dünyanın her tarafında cehalet, zulüm ve ahlâksızlık almış yürümüş, Allah inancı unutulmuş, insanlık korkunç ve karanlık bir duruma düşmüş, dünya yaşanmaz hale gelmişti. O’nun doğduğu gece, insanlığın kurtuluşu için çok hayırlı ve mübarek bir başlangıçtır. O gecenin sabahı gerçekten de feyizli bir sabahtı. İnsanlık için yepyeni bir gün doğmuş, aydınlık bir devir açılmıştı. Bir fazilet güneşi ve hidayet meşalesi olan sevgili peygamberimizin gönderilişi, Yüce Allah’ın bütün insanlara en büyük nimetlerinden birisidir. Bu gece, Müslümanlar arasında yüzyıllardan beri büyük bir coşku ile kutlanmakta, Sevgili Peygamberimiz derin bir saygı ile anılmaktadır. Büyük Türk Alimi Süleyman Çelebi tarafından yazılan ve asıl adı “Vesiletün Necat” olan Mevlid kitabı O’nun doğumunu, üstünlüğünü ve mucizelerini en güzel bir şekilde dile getiren değerli bir eserdir. Mevlid'in yazılmasına sebep diye gösterilen bir olay vardır. Söylendiğine göre Süleyman Çelebi, imamlığını yaptığı Ulu Cami'de, İran'dan gelen bir müderrisin vaazını dinlemiş. Bu müderris vaazında, dinler arasında da bir fark olmadığını, bütün kitaplı dinlerin hak din, bütün peygamberlerin hak peygamber olduklarını anlatmış. Süleyman Çelebi, hayranı olduğu Hz. Peygamber'in öteki peygamberler safında değerlendirilmesine son derecede üzülmüş ve sevgili Peygamber'ine karşı duyduklarını, manzum olarak yazmaya başlamış. İşte bu sonsuz aşktır ki, Mevlid adı ile bilinen "Vesiletün Necat’ı" ortaya çıkarmış. Altı yüz yıldır, bütün İslâm dünyasının her dinî günde, doğumda, ölümde, bayramda okuduğu bu lirik eserin, bugün okunan biçimi ile, Süleyman Çelebi'nin yazdığı biçimin aynı olduğu söylenemez. Zamanla bazı mısralarda kelimeler, bazen da mısralar değiştirilmiş, Türk halkının duygu ve düşünce kalıbı içinde yeniden oluşturulmuştur. Mevlid'in bazı parçaları, ne kadar realist –gerçekçi- bir üslûpla yazılmışsa, bazı parçaları da sürrealist yani gerçeküstü bir üslûpla kaleme alınmış gibidir:
"Hem hava üzre döşendi bir döşek
Adı Sündüz, döşeyen ân ı melek."
beytinde olduğu gibi, gerçeküstü üslubu yansıtan birçok parçalar vardır. Süleyman Çelebi'den sonra birçok şair birer mevlid yazdılarsa da hiçbiri Süleyman Çelebi'nin eriştiği noktaya erişemedi. Çünkü Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i "Sehl-i Mümteni" denilen bir sanat örneğidir. Çok kolay yazılmış gibi göründüğü halde, taklidi son derece de güçtür. Bu yüzden taklitleri tutmamış, halk yazılanların hiçbirini benimsememiştir. Oysa yazılan Mevlidlerin arasında, çok sanatkârane olanları vardır. Not: Sehl-i Mümteni: Hem kolay, hem de güç manasına gelir. Edebiyatta ilk bakışta yapılması kolay göründüğü halde, yapılmaya veya taklit edilmeye kalkışıldığında zorluğu veya benzerinin meydana getirilmesinin imkânsızlığı anlaşılan eserleri yazma veya söyleme sanatına denir. Sehl-i Mümteni'nin en belirgin özelliği sade oluşudur. Yunus Emre'nin şiirleri, Mehmet Akif'in şiirleri, Süleyman Çelebi'nin Mevlidi, baştan aşağı Sehl-i Mümteni sanatı ile doludur. Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i, Rumca, Bulgarca, Sırpça, Arapça'ya çevrilmiş, Müslümanlar arasında her dinî günde, bayramda, ölümde, doğumda okuna gelmiştir. Mevlidi Nebi programları ile peygamberimiz hatırlanır salatü selamlar getirilir. Onun insanlığa örnek şahsiyeti programlarda anlatılmaya çalışılır. Hiç bir program O’nun kişiliğini tam anlamı ile anlatamaya yetmez, kelimeler kifayetsiz kalır. O insanlığın manevi ışık kaynağıdır. O’nun anıldığı ortamda huzur olur, mutluluk olur, dostluk olur, kardeşlik, mütevazilik olur . Onun hayat düsturlarının prensip olarak yaşandığı ortamlarda kavga, kargaşa buhran olmaz, olamaz. Bu gün peygamberimizin sünnetinin yaşandığı beldeler yok değil. İslam coğrafyasında Peygamberin sünneti üzere bir yaşam olsaydı, İslam coğrafyası, huzurun, refahın kalbi olurdu. İnsanlık O’nun terbiyesinden uzaklaşınca karanlık cahiliye dönemlerinde hüküm süren yaşam tarzlarına yeniden dönüş yaptı. Bu karanlık ve insani olmayan yaşam tarzları ancak ve ancak O’nun rehberliğinde yine tarihin çöplüğüne atılacak, insanlık yeni bir ruhla dirilecektir.