Hatırlanacağı gibi İsrail, 31 Mayıs 2010′da Gazze Şeridi’ne 3 yıldır uygulanan ambargoyu delip insani yardım ulaştırmayı hedefleyen Mavi Marmara gemisine, uluslararası sularda helikopter ve botlarla baskın yapmıştı. Baskında 9 kişi hayatını kaybetmiş, 30 kişi yaralanmıştı. Tüm dünyanın tepkisini çeken baskında gemi, İsrail’in Aşkod limanına çekilmiş, yaralılar kelepçelenip hastaneye kaldırılmıştı. Türkiye’nin yanı sıra İsrail’in Avrupa Birliği’ndeki müttefikleri, Birleşmiş Milletler ve dünyanın dört bir yanından birçok ülke operasyonu kınamış; şaşkınlık ve üzüntü ifadelerini dile getirmişti.
Türkiye, olayın ilk gününden başlamak üzere, İsrail’le ilişkilerin yeniden düzenli bir şekilde sürebilmesi için "İsrail özür dilesin, tazminat ödesin, Gazze Şeridi’ne uyguladığı ambargoyu kaldırılsın" şeklindeki talebini tüm platformlarda ısrarla yinelemiş ve bu paralelde birçok diplomatik girişimlerde bulunmuştu.
Bu talebi kabul etme yönündeki telkin ve ısrarlara uzun süre direnen İsrail, Obama’ nın da araya girmesi neticesinde, baskılara daha fazla dayanamadı ve Netanyahu, Başbakan Erdoğan'la yaptığı telefon görüşmesinde Mavi Marmara baskını için Türk halkından özür dilediğini ve diğer şartları da kabul ettiğini açıkladı.
Bu özür tüm dünya ve Türk medyasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Başbakan Erdoğan ve Davutoğlu’nun ısrarları ve Obama’nın da büyük etkisi ile sonuçlanan diplomatik bir zaferi olarak algılandı. Ancak yine ülkemizde ki tarafsız ve iyi analiz yeteneğine sahip deneyimli fikir önderleri ve yazarların tespitlerinde , durumun pekte görüldüğü gibi olmadığı anlaşıldı.
Onlara göre; Uluslararası ilişkilerde “detayı gösteren fotoğraflar” elbette önemliydi ama asıl önemlisi “büyük fotoğraf ”taki görülenlerdi. Büyük fotoğrafı doğru okuyabilmek, olaylarla ilgili “neden-sonuç” ilişkisini kurma açısından son derece önemliydi.
Obama İsrail’e neden geldi? İsrail özür için neden üç yıl bekledi? Büyük fotoğraftaki detaylarda neler vardı? Gerçekten de bu soruların cevapları düşünüldüğünde, İsrail’in aniden melekleşip Türkiye’nin ne kadar önemli bir müttefik olduğunu hatırlaması ve adeta bütün şartları kabul etmesi çok ilginçti.
Aslında ABD için, Arap baharının getirdiği risk ve tehditler, Mısır, Suriye ve Irak’ın akıbeti, Afganistan macerasının nereye varacağının bilinmemesi, artı İran faktörü iki müttefik bölge ülkesi Türkiye ile İsrail’i barıştırmak için oldukça önemli nedenlerdi.
Dahası ABD’nin, bölgedeki yeni istila planları için, kendine bağlı son derece sağlam bir güç oluşturmak istemesi ve bu süreci gerçekleştirirken müttefikleri arasında cereyan eden sıkıntılarla uğraşmak istememesi iki ülkeyi yeniden barıştırma ve ilişkilerini düzene sokma açısından önemliydi.
Tüm bu gelişmelerden sonra, büyük fotoğrafta bunlar görülüyordu. Yine de bu tespitler uydurulmuş senaryolarsa ve İsrail ‘özür’ olayında samimiyse; açık ve net olarak, “Gazze’ye ablukanın tümüyle kaldırıldığını çıksın tüm dünyaya açıklasın. Mavi Marmara yeniden yola çıkıp, Gazze limanına yanaşsın ve yükünü Filistinlilere teslim etsin. Gemiye saldırı emrini verenler adam öldürmekten cezalandırılsın. Gazze’ye askeri müdahalede bulunmayacağını taahhüt etsin. İsrail hapishanelerinde tutulan Gazzeliler salıverilsin. Tüm askerlerini Mescidi-i Aksa’ dan çeksin. Çeksin bir görelim samimiyetini. Bunlar yapılmazsa özrün hiçbir anlamı olmayacaktır ve sonunda yukarıdaki senaryoların doğru olduğu açıkça belli olacaktır.
ABD’nin mimarı olduğu hiçbir “barış sürecinin bugüne kadar “savaşsız” bitmediği bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla özellikle uluslar arası arenada prestij açısından ‘özür ‘olayını iyi yönetirken, bölgemizdeki gelişmeler hakkında da uyanık olmalıyız. Selam ve Sevgiler…
Türkiye, olayın ilk gününden başlamak üzere, İsrail’le ilişkilerin yeniden düzenli bir şekilde sürebilmesi için "İsrail özür dilesin, tazminat ödesin, Gazze Şeridi’ne uyguladığı ambargoyu kaldırılsın" şeklindeki talebini tüm platformlarda ısrarla yinelemiş ve bu paralelde birçok diplomatik girişimlerde bulunmuştu.
Bu talebi kabul etme yönündeki telkin ve ısrarlara uzun süre direnen İsrail, Obama’ nın da araya girmesi neticesinde, baskılara daha fazla dayanamadı ve Netanyahu, Başbakan Erdoğan'la yaptığı telefon görüşmesinde Mavi Marmara baskını için Türk halkından özür dilediğini ve diğer şartları da kabul ettiğini açıkladı.
Bu özür tüm dünya ve Türk medyasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Başbakan Erdoğan ve Davutoğlu’nun ısrarları ve Obama’nın da büyük etkisi ile sonuçlanan diplomatik bir zaferi olarak algılandı. Ancak yine ülkemizde ki tarafsız ve iyi analiz yeteneğine sahip deneyimli fikir önderleri ve yazarların tespitlerinde , durumun pekte görüldüğü gibi olmadığı anlaşıldı.
Onlara göre; Uluslararası ilişkilerde “detayı gösteren fotoğraflar” elbette önemliydi ama asıl önemlisi “büyük fotoğraf ”taki görülenlerdi. Büyük fotoğrafı doğru okuyabilmek, olaylarla ilgili “neden-sonuç” ilişkisini kurma açısından son derece önemliydi.
Obama İsrail’e neden geldi? İsrail özür için neden üç yıl bekledi? Büyük fotoğraftaki detaylarda neler vardı? Gerçekten de bu soruların cevapları düşünüldüğünde, İsrail’in aniden melekleşip Türkiye’nin ne kadar önemli bir müttefik olduğunu hatırlaması ve adeta bütün şartları kabul etmesi çok ilginçti.
Aslında ABD için, Arap baharının getirdiği risk ve tehditler, Mısır, Suriye ve Irak’ın akıbeti, Afganistan macerasının nereye varacağının bilinmemesi, artı İran faktörü iki müttefik bölge ülkesi Türkiye ile İsrail’i barıştırmak için oldukça önemli nedenlerdi.
Dahası ABD’nin, bölgedeki yeni istila planları için, kendine bağlı son derece sağlam bir güç oluşturmak istemesi ve bu süreci gerçekleştirirken müttefikleri arasında cereyan eden sıkıntılarla uğraşmak istememesi iki ülkeyi yeniden barıştırma ve ilişkilerini düzene sokma açısından önemliydi.
Tüm bu gelişmelerden sonra, büyük fotoğrafta bunlar görülüyordu. Yine de bu tespitler uydurulmuş senaryolarsa ve İsrail ‘özür’ olayında samimiyse; açık ve net olarak, “Gazze’ye ablukanın tümüyle kaldırıldığını çıksın tüm dünyaya açıklasın. Mavi Marmara yeniden yola çıkıp, Gazze limanına yanaşsın ve yükünü Filistinlilere teslim etsin. Gemiye saldırı emrini verenler adam öldürmekten cezalandırılsın. Gazze’ye askeri müdahalede bulunmayacağını taahhüt etsin. İsrail hapishanelerinde tutulan Gazzeliler salıverilsin. Tüm askerlerini Mescidi-i Aksa’ dan çeksin. Çeksin bir görelim samimiyetini. Bunlar yapılmazsa özrün hiçbir anlamı olmayacaktır ve sonunda yukarıdaki senaryoların doğru olduğu açıkça belli olacaktır.
ABD’nin mimarı olduğu hiçbir “barış sürecinin bugüne kadar “savaşsız” bitmediği bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla özellikle uluslar arası arenada prestij açısından ‘özür ‘olayını iyi yönetirken, bölgemizdeki gelişmeler hakkında da uyanık olmalıyız. Selam ve Sevgiler…
Bu özür tüm dünya ve Türk medyasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Başbakan Erdoğan ve Davutoğlu’nun ısrarları ve Obama’nın da büyük etkisi ile sonuçlanan diplomatik bir zaferi olarak algılandı. Ancak yine ülkemizde ki tarafsız ve iyi analiz yeteneğine sahip deneyimli fikir önderleri ve yazarların tespitlerinde , durumun pekte görüldüğü gibi olmadığı anlaşıldı.
Onlara göre; Uluslararası ilişkilerde “detayı gösteren fotoğraflar” elbette önemliydi ama asıl önemlisi “büyük fotoğraf ”taki görülenlerdi. Büyük fotoğrafı doğru okuyabilmek, olaylarla ilgili “neden-sonuç” ilişkisini kurma açısından son derece önemliydi.
Obama İsrail’e neden geldi? İsrail özür için neden üç yıl bekledi? Büyük fotoğraftaki detaylarda neler vardı? Gerçekten de bu soruların cevapları düşünüldüğünde, İsrail’in aniden melekleşip Türkiye’nin ne kadar önemli bir müttefik olduğunu hatırlaması ve adeta bütün şartları kabul etmesi çok ilginçti.
Aslında ABD için, Arap baharının getirdiği risk ve tehditler, Mısır, Suriye ve