İnsanlık... Ne garip bir kelime! İçinde insanı, yani aklı, vicdanı, doğayı, evreni barındırıyor. Ama bir bakıyorum, insanlıkla insan arasında dağlar kadar fark var. Hangi ara bu kadar saptık yolumuzdan, hangi ara “en akıllı varlık” olup da bu kadar akılsız işlere bulaştık? İsyanım var bugün! Binlerce yıldır var olan bir türüz, ama hâlâ barış dolu, doğayla uyumlu, ileri seviyede gelişmiş bir toplum olmayı beceremedik.
Hâlâ hastalıktan ölen insanlar var, düşünebiliyor musunuz? Uzay çağına giriyoruz diyoruz, teknolojimizle övünüyoruz. Cep telefonlarımız bile bir zamanların dev bilgisayarlarından daha güçlü. Ama hâlâ basit bir hastalık, hâlâ temiz içme suyu bulamayan milyonlarca insan... Bu nasıl bir çelişkidir? Bir yanda lüks villalarda süren hayatlar, bir yanda çocukların kirli suyu içip ölmeleri. Adalet bunun neresinde? İnsanlığın ilerlemiş olması gerekiyordu, ama nerede?
Ve şu savaşa, savunma endüstrisine akıtılan paralar… Düşündükçe tüylerim diken diken oluyor. İnsan, kendine zarar vermekte neden bu kadar hevesli? Milyarlarca doları, trilyonları silahlara, bombalara, füzelerle dolu bir yarışa harcıyoruz. O paralar bilim için harcansa, o kaynaklar insanlığı daha iyi bir noktaya taşımak için kullanılsa... Kim bilir neler başarırdık! Ama yok, hâlâ birbirimizi yok etmenin daha “verimli” yollarını arıyoruz. Bu ne acımasız bir döngü, bu ne utanç verici bir miras!
Doğaya zarar vermek konusuna hiç girmek bile istemiyorum. Ama nasıl susayım? Göz göre göre evimizi, gezegenimizi mahvediyoruz. Plastikler, kimyasallar, fosil yakıtlar… Tüm bunlarla sadece doğayı değil, kendimizi de yok ediyoruz. Doğa, insanoğlu olmadan milyonlarca yıl dimdik ayakta kaldı. Ama biz var olduğumuzdan beri, kendimizi onun efendisi ilan edip sömürmekten başka bir şey yapmadık. Oysa onunla uyum içinde yaşamak varken, neden hâlâ yok etmeye devam ediyoruz?
Bir de insanın kendi kendine verdiği zarara bakın. Alkol, sigara, uyuşturucu… Neymiş? Keyif! Keyif denen şey bu mu? Kendi bedenine, sağlığına ihanet edip, sonra “ben özgürüm” demek mi? Özgürlük buysa, bu nasıl bir köleliktir? İnsanlık, insanlığa ihanet ediyor. Hem bireysel hem toplumsal. Sadece bireysel keyfini düşünen, çevresine duyarsız, gelişime katkı sağlamayan bir asalak gibi yaşayıp gidiyoruz. Dünya yanıyor, ama biz görmüyoruz.
İsyanım var bugün. İsyanım bu düzene, bu gidişata, bu umursamazlığa. Oysa insan dediğin umut olmalı, çözüm olmalı, güzellik olmalı. Hayat, başkalarına zarar vermeden de yaşanabilir. Dünya, doğayla uyum içinde bir cennet olabilir. Ama bunun için hepimizin bir adım atması, değişmesi, uyanması gerek.
Daha ne kadar savaşacağız? Daha ne kadar birbirimizi ve gezegenimizi yok edeceğiz? Daha ne kadar kendi kendimize zarar vereceğiz? Bu soruları soruyor, ama cevaplarını bulamıyorum. Bulamadıkça da içimde bir öfke büyüyor.