Hoşgörü konusunda en sevdiğim yaklaşımlardan biri de Bernard Shaw’a ait olandır. Şöyle der: “Bana karşı anlayışlı davranan tek kişi terzimdir. Her gördüğünde, yeniden alırdı ölçülerimi. Ondan başka herkes, önceki ölçülerin bana uyacağını sandı.” Ne kadar ustaca bir ifade, değil mi? Hoşgörü, bir büyüklük, bir bilgelik ifadesidir. “Yüzbin kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel” diyen Mevlana’nın bilgeliğinde olduğu gibi.
Sağlıklı ve erdemli bir insan davranışı olan hoşgörü; tahammül etme, katlanma, farklılıklara saygı duyma, izin verme, aldırmama ve iyi karşılama anlamlarına gelir.Evde, trafikte, sokakta, okulda, işyerinde, hayatın içinde, kısaca insanın olduğu her yerde hoşgörüye ve koşulsuz sevgiye ihtiyaç vardır. Hoşgörünün ve sevginin olmadığı yerde çatışma, bencillik, anlaşmazlık, güvensizlik, tartışma ve kavga gibi olumsuzluklar yaşanır.
Toplumda hoşgörüyü davranışa dönüştürmenin yolu, insanın sevgiyi yaşaması, kendisine saygı duyması, kendisi ile barışık olmasıyla mümkündür.Hoşgörü ve sevgi, çağın getirdiği sorunların, aç gözlülüğün, doyumsuzluğun, sevgi yoksunluğunun, güvensizliğin çaresi olabilecek yegâne anlayıştır.
Buna rağmen toplumumuzda en çok kaybettiğimiz değerlerden biriside hoşgörü kültürüdür. Bir çok insanımızda sertlik, kavga, kutuplaşma, kin ve intikam, tahammülsüzlük, başkalarına saygı göstermeme, “yalnız ve hep ben” duyguları egemen olmuş durumdadır. Hoşgörüsüzlük, politikacısından bilim adamına, iş adamına, esnafına, gencine, ihtiyarına varıncaya kadar neredeyse bütün topluma bulaşan bir hastalık olmuştur.
Bu anlamda yapılması gereken çok basittir. Hoşgörü ilkesiyle her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklayan, sevginin, barışın, kardeşliğin sembolü olan Mevlana ve Yunus Emre gibi gönül insanlarını hatırlayıp, ilkelerini rehber edinmek.
Dünyayı bir sahne olarak düşünürsek, insanlarda bu sahnenin birer oyuncusudur.Girerler ve çıkarlar... Önemli olan bu oyunda gerçekleri savunup fark yaratmak ve hoşgörülü olmaktır. Sonuçta asıl mesele oyuna nasıl başlanıldığı değil, nasıl bitirildiğidir.Mevlana “Ben insanların ayıplarını gören gözlerimi kör ettim. Sen de onlara benim gibi iyi gözle bak.” Diyerek bu anlamda gereken mesajı vermiştir.
Terör, kin ve nefret de sahnelenen hayat oyununun yedek oyuncularıdır. Yürekte hoşgörü, sevgi ve şefkat olmadığında sahaya çıkarlar ve kötülük yaparlar, herkese, her şeye. Einstein'ın dediği gibi; aptallara göre insanlar; ırk, cinsiyet, milliyet, yaş, statü, renk, din ve dil başta olmak üzere 8’den fazla kategoriye ayrılırlar. Halbuki olay bu kadar karmaşık değildir. İnsanlar sadece 2’ye ayrılırlar: İyi insanlar ve Kötü insanlar. Hoşgörüsü, sevgisi ve şefkati olmayanlar kötü insanlardır ve onlar terörden beslenirler, terörü beslerler...
Ülke olarak demokrasi, adalet ve barış ilkelerini hayata geçirme konusunda kararlı olmaya çalıştığımız şu günlerde kötü insanlar, İstanbul Beşiktaş’ta yine yaptı yapacaklarını. 44 vatandaşımızı katlettiler.Onlarcada yaralı.Bu vesileyle menfur terör saldırılarını kınıyorum, bu saldırılarda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, ailelerine ve sevenlerine başsağlığı, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum. Ayrıca terörün her türlüsüne karşı, daha fazla yan yana durmanın, daha fazla dayanışma içinde olmanın ve farklılıklara hoşgörü ile yaklaşmamız gerektiğinin altını birkez daha çiziyorum.
Bu arada 17 Aralık günü, tüm dünyada sevgi ve hümanizm sloganı olarak kabul edilen ”Gel, gel,ne olursan ol yine gel!' diye insanoğluna seslenen Hz Mevlana'nın 743. Vuslat yıl dönümü. Saygıyla ve rahmetle anıyoruz.
İYİLER VE KÖTÜLER