"Bitmiyor, sadece bazen belki güneşli bir günde veya kalabalık bir gecede geçtiğini sanıyorsun ama geçmiyor esasında. Alışıyorsun zamanla. Asla bitmiyor..."
Sabahattin Ali – Kürk Mantolu Madonna
Edebiyat denildiğinde aklınıza neler geliyor? Kitap okumaktan sıkıldığınız mı? "Yıllar var ki bir kitabı baştan sona bitiremedim" diye düşündüğünüz mü? Belki de aklınıza okuldayken girip çıktığınız bilmem kaç saatlik dersler geliyordur. Oysa edebiyat sadece "A" ile başlayıp "Z" ile biten bir şey değil ki. Paragraflar okuyup sonra da "Bu parçada anlatılmak istenen nedir?" hiç değil.
Edebiyat hayatı, duyguları, kuralları, hisleri, empatiyi ya da sempatiyi... yani kısaca hayatı hayat yapan tüm baharatları görmemizi sağlayandır. Edebiyat sayesinde günü gelir Nasreddin Hoca ile göle maya çalmayı, günü gelir Şadi Şirazi ile (Aşka uçarsan kanatların yanar), Mevlana ile ( Aşka uçmazsan kanatların neye yarar ?) ve Yunus Emre ile ( Aşka varınca kanadı kim arar ?) aşkı öğreniriz.
Hani en büyük şikayetimizdir ve söyleniriz "Matematik gerçek hayatta hangi işimize yarayacak ki?" diye, işte edebiyat ile gerçek hayatta lazım olacak ne varsa onu öğreniriz. Yeri gelir çocuğunun geleceği için kocasının aşık olduğu kadına tahammül eden kadının yaşadığı kedere şahit olur yeri gelir aşkın karşısında kör, sağır ve akılsız kalmak zorunda kalan bir kadının hikayesini okuruz. Yeri gelir hiç duymadığımız bir şiirin bizi nasıl darma duman edebileceğini görürüz. Ve günü gelir bir şiirle yolun yarısına ne kadar yaklaştığımızı hissederiz. Liste uzar gider ve edebiyat sayesinde bazen yaşadıklarımızı başkalarının da yaşamış olması, bazen de içimizden geçenlerin kelimelerle can bulması ile rahatlarız. Anlarız ki matematik hayatı kolaylaştırır elbet ama edebiyat hayatın kendisidir. Bu yüzden matematik öğretmenimize belki saygı duyarız ama edebiyat öğretmenimizi çok severiz.
Edebiyatın bir de diğer sanat dalları ile buluşması vardır ki yeri gelir duyguları olan herkesi esir alır. Örneğin Bedri Rahmi Eyüpoğlu' nu incelerseniz resim ve şiirin yeri geldiğinde nasıl birbirine sarılabileceğini belki siz de görebilirsiniz. Şiirlerinden bazıları şarkı olduğunda, bu şarkıları dilimize pelesenk etmişizdir. Bunlardan bir tanesini Bedri Rahmi 1949 yılında İstanbul Büyük Kulüp'te bir toplantıda okur:
"Karadutum, çatal karam, çingenem /
Daha nem olacaktın bir tanem/
Gülen ayvam, ağlayan narımsın/
Kadınım, kısrağım, karımsın."
Bedri Rahmi, şiiri okurken aniden gözlerinden yaşlar süzülür. Salondaki herkes niye ağladığını anlamıştır; tabii herkesten çok, hemen yanı başındaki karısı Eren Eyüboğlu… Çünkü şiirde “kadınım, kısrağım, karımsın” dediği kadın, karısı değil kendisine asistanlık yapmış olan heykeltıraş Mari Hanımdır. Mari, Bedri Rahmi’nin bir büstünü yapınca; Bedri Rahmi bu büstü, Mari’ nin çeşit çeşit portresiyle ve ona yazılmış şiirlerle yanıtlar. Bütün İstanbul bu yasak aşktan haberdarken Eren Eyüpoğlu sabırla kocasının kendisine dönmesini bekleyedurur.
1946 yılında Mari Hanım menenjit tüberküloz kapar. Bedri Rahmi o yıllar tablolarını elden çıkararak sevdiği kadını hayatta tutmaya çalışsa da çabaları sonuçsuz kalır ve aynı yıl Mari Hanımın ölüm haberini alır. Bunun üzerine sanatçı aşağıdaki şiiri yazar;
“Türküler bitti
Halaylar durdu
Horonlar durdu
Hüzün geldi başköşeye kuruldu
Yoruldu yüreğim, yoruldu…..”
Şairi bu acılı günlerinde teselli eden yine Eren Eyüpoğlu olur. Onu yeniden sanata kazandırmak için çabalar. Çabaları sonuç verir. Şair evine, karısına ve sanatına geri döner. 1974’teki ölümüne kadar geçen zamanı aynı evde çalışıp sanat için üreterek harcarlar. Öldüğü gün, eşi Eren cenazeden dönüşte, 35 yaşına gelmiş oğlunu karşısına oturttur. “Babanı uğurladık” der, “Ama şunu bilmeni istiyorum ki, ona çok kırıldım. Yaşadığı ilişkiyi unutmadım. Hiçbir kadın aşağılanmayı kabul etmez. Buna katlandımsa, bil ki, sadece senin hayatın kararmasın diyedir.”
Belki de edebiyat; duyguların, hislerin ya da yaşamın tüm tuzunun, baharatının, biberinin harfler yardımıyla kelimelere sonra cümlelere dönüşümüyle ulaştığı her bireyde yeniden farklı farklı duygulara, hislere veya düşüncelere dönüştüğü ölümsüz bir sistemdir.
Karadutum... Çatal Karam...Çingenem...