KATLİAM BİR TEPKİ OLAMAZ

Yine bir katliam ve yine katliamın özünü tartışmaya açık gören insanlara laf anlatma çabası.

Gazetelerdeki yazılara ayrı sosyal medyadaki paylaşımlara ayrı şaşırıyorum. 

Charlie Hebdo 2006 yılında Danimarka’da bir gazetede yayımlanan Hz. Muhammed ile ilgili karikatürleri yayımladı ilk olarak ve müslümanlardan tepki topladı. Sonra 2011 yılında ‘Şeriat Hebdo’ adıyla yeni haftalık sayısını çıkardı ve bu sayıda da Hz. Muhammed’le ilgili karikatürler yayımladı. Aynı gün dergi çalışanları saldırıya uğradı ve derginin Paris’teki çalışanları ateşe verildi. Dergi tüm bunlara rağmen 2012 yılında ve 2013 yılında da Hz. Muhammed’le ilgili karikatürler yayımlamaya devam etti. Çünkü Paris'in göbeğinde bulunan bu dergi basın özgürlüğünden haberdar. Basın özgürlüğü bizim aşina olduğumuz bir kavram değil ancak öğrenilmesi için birilerinin ölmesi gerekmiyor. Bakın Charlie Hebdo 12 kişinin öldüğü saldırıdan sonra yeni sayısını çıkardı, kapakta yine Muhammed var ve bundan sonra aynı şekilde yayımlarına devam edeceklerini açıkladılar. Ne oldu peki şimdi? Öldürmek çözüm oldu mu? Hiçbir şey bu saldırıyı haklı çıkarmaz. Pek çok şekilde tepki gösterilebilir; eylem yapılabilir, yasal yollarla mücadele edilebilir. Benim bu konuyla ilgili aklıma ilk gelen tepki, karşıt mizah dergisi kurmak oldu. Mizaha mizahla cevap vermek en zekice ve vurucu olan olacaktır diye düşündüm. Sebep her ne olursa olsun bu şekilde bir saldırı tepki değil katliam  kabul edilebilir ancak. Bu saldırıyı duyup da sevinen bir Müslüman varsa otursun Müslümanlığını sorgulasın. Ama bence  asıl mesele bu değil. Biz meselenin gösterilmek istenen kısmını görüyoruz sadece. Bu tarz olaylarla beyinlere islamofobi kavramını yerleştirmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürülüyor. İslam barbarlıkla aynı cümlede kullanılıyor. Oysa Hz. Muhammed barış peygamberiydi. Eğer katliamı din boyutunda inceleyeceksek, bu katliamı düzenleyenler, İslamı ve peygamberini yanlış bilenlerdir

Dünyanın İki Yüzlülüğü

.

Bakın şimdi size kimden bahsedeceğim, Naci El-Ali. Bu adı ilk kez duymuş olabilirsiniz. Çünkü o İsrail tarafından  vurulmuş kanlar içinde yatarken, dünya basınında ‘hepimiz Naci el-Ali’yiz’ nidaları atılmadı. Onun katillerinin dini adına tukaka kampanyaları düzenlenmedi. Naci El-Ali, Filistinli bir karikatüristti. İsrail işgali yüzünden ülkesini 10 yaşında terk etmek zorunda kalmış, mülteci kamplarında yaşamış. Tüm bu yaşadıklarını, tanık olduğu katliamları, ülkesindeki savaşta gördüklerini özellikle Hanzala adını verdiği kahramanla anlatıyordu. Hanzala arkası dönük duran, dik saçlı bir çocuk. Kimliği yok çocuğun, savaşlar içinde ailesini kaybetmiş ya da kaybetmek üzere olan bir Afgan çocuğun kimliksizliğine dem vuruyor belki de Hanzala, Arkası hep dönük. Naci El-Ali ne bir dine ne bir inanca ne de bir fikre saygısızlık etmişti. Onun yaptığı tek şey gördüklerini sanatsal bir üslupla insanları etkileyebilecek kadar güzel bir şekilde ifade etmekti. Tam da bu yüzden İsrail tarafından tehdit olarak görüldü ve 1987 yılında MOSSAD tarafından gerçekleştirilen bir suikastle öldürüldü. Şimdi islamofobi yaratmaya çalışanlar o zaman neredeydi peki? İşte tam olarak bu yüzden arkası dönüktü Hanzala’nın, dünyanın ikiyüzlülüğüne dönüktü.

Şimdi siz öldürenlerin Müslüman olduğuna odaklandınız ya hani, bu yalnızca yaşanmış bir olay. Dünyada sürekli insanlar öldürülüyor ama nedense yalnızca öldürenler Müslümansa dinleri önemli oluyor. Çünkü bu bir psikolojik savaş. Beyinlerde yaratılmak istenen bir islam algısı var.

Ben katliama karşıyım ama yalnızca Müslümanlara  yapılana ya da Müslümanların yaptığına değil dünyada ne kadar katliam varsa, insanın insana yaptığı her türlü katliama karşıyım.Çünkü benim inancım bunu gerektiriyor.
YORUM EKLE