Toplum hayatımızda en çok kaybettiğimiz değerlerden biride hoşgörü kültürüdür .Bir çok bireyimizde sertlik, kavga, kutuplaşma, kin ve intikam, tahammülsüzlük, başkalarına saygı göstermeme, “yalnız ve hep ben” duyguları egemen olmuş durumdadır. Hoşgörüsüzlük, politikacısından bilim adamına, iş adamına, esnafına, gencine, ihtiyarına varıncaya kadar neredeyse bütün topluma bulaşan bir hastalık olmuştur.
Asırlarca, “iman etmedikçe cennete giremeyen, birbirini sevmedikçe iman etmiş olmayan”, “yaratılmışı yaratandan ötürü seven” ve bunun için insanlık tarihinde seçkin bir yer edinen bu toplum, Hz. Peygamber’in, Mevlana’nın, Yunus Emre’nin yolundan yürümüşken şimdi ne halde? Nerelerde? Bizi biz yapan, bu milleti yüce kılan inanç ve kültür değerleri nerede?
Acaba geçmişte de bugünkü gibi tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük, sertlik ve kavga var mıydı? Tarihçilerin yazdıklarına göre zaman zaman elbette oldu. Yeniçerilerin kazan kaldırdığı, kendi vezirlerinin, sadrazamlarının, padişahlarının kellelerini aldığı dönemler oldu. Ama aynı yeniçerinin savaş sırasında, siperde beklerken gül yetiştirdiği, aynı toplumun sevgide, saygıda, hoşgörüde, incelik ve zarafette zirvede olduğu da bilinen gerçeklerdi. Peki ya şimdi? Anlayışlı, hoşgörülü insanı seven bireylere ne oldu? Hakikaten, futbol maçlarından başlayın, demokrasi kültürüne doğru devam edin, değişik milletlere, ırklara, dinlere karşı yaklaşımımıza bakın, maalesef çok yüksek hoşgörü düzeyinde olmadığımızı göreceksiniz.
Göreceksiniz ki, birimizin diğerine tahammülü kalmadı artık. Çabuk sıkılıyoruz, çabuk tüketiyoruz. Heyecanımızda sevgimizde hemen bitiveriyor. Herkesi eleştiriyoruz. Çok sevdiğimize bile tahammül edemiyoruz.
Sonradan mı böyle olduk, böyle miydik bilinmez ama biraz değişik olan, bizim gibi düşünmeyen, yaşamayandan ve bizden olmayandan hoşlanmaz olduk. Bu hoşnutsuzluk ve sevgisizliği Türkiye değerler araştırmasında da görebiliyoruz. Araştırmaya göre insanlar, kendisiyle benzer olmayan insanlarla komşu olmak bile istemiyor. Yine ülkemizde insanların %68’i nikahsız yaşayan çiftlerle, %54’ü şeriat yanlılarıyla, %48’i Hıristiyanlarla, %39’u başka dinlerden olanlarla, %39’u göçmenler ve yabancı işçilerle, %20’si oruç tutmayanlarla, %17’si de sevmediği partiye oy veren insanlarla komşu olmak istemiyor. Dahası hoşlanmadığı ve rahatsızlık duyduğu durumlarla ilgilide ,küpe takmış erkeklerden rahatsız olanlar %63, barlara diskoteğe gidenlerden rahatsız olanlar %56, flört eden gençlerden rahatsız olanlar %44, boşanmış kadınlardan rahatsız olanlar %17 oranını gösteriyor.
Görülüyorki; toplum olarak hoşgörü kültürünü iyice yitirmişiz ve yeniden , yaşamak, yaşatmak için bilgi, sevgi ve çabaya ihtiyaç var. Bunun içinde , okullardan ve medyadan başlayarak, siyasilerin ve kamu yetkililerinin söylemlerine varıncaya kadar her alanda, farklı fikirlere ve yaşam tarzlarına olduğu gibi, farklı etnik kimliklere ve dinsel inanışlara saygılı olmanın yalnızca demokrasinin değil, uygarlığın da bir gereği olduğu anlayışını yerleştirecek ciddi çalışmalar ivedilikle başlatılmalıdır. Selam ve sevgiler.
Asırlarca, “iman etmedikçe cennete giremeyen, birbirini sevmedikçe iman etmiş olmayan”, “yaratılmışı yaratandan ötürü seven” ve bunun için insanlık tarihinde seçkin bir yer edinen bu toplum, Hz. Peygamber’in, Mevlana’nın, Yunus Emre’nin yolundan yürümüşken şimdi ne halde? Nerelerde? Bizi biz yapan, bu milleti yüce kılan inanç ve kültür değerleri nerede?
Acaba geçmişte de bugünkü gibi tahammülsüzlük, hoşgörüsüzlük, sertlik ve kavga var mıydı? Tarihçilerin yazdıklarına göre zaman zaman elbette oldu. Yeniçerilerin kazan kaldırdığı, kendi vezirlerinin, sadrazamlarının, padişahlarının kellelerini aldığı dönemler oldu. Ama aynı yeniçerinin savaş sırasında, siperde beklerken gül yetiştirdiği, aynı toplumun sevgide, saygıda, hoşgörüde, incelik ve zarafette zirvede olduğu da bilinen gerçeklerdi. Peki ya şimdi? Anlayışlı, hoşgörülü insanı seven bireylere ne oldu? Hakikaten, futbol maçlarından başlayın, demokrasi kültürüne doğru devam edin, değişik milletlere, ırklara, dinlere karşı yaklaşımımıza bakın, maalesef çok yüksek hoşgörü düzeyinde olmadığımızı göreceksiniz.
Göreceksiniz ki, birimizin diğerine tahammülü kalmadı artık. Çabuk sıkılıyoruz, çabuk tüketiyoruz. Heyecanımızda sevgimizde hemen bitiveriyor. Herkesi eleştiriyoruz. Çok sevdiğimize bile tahammül edemiyoruz.
Sonradan mı böyle olduk, böyle miydik bilinmez ama biraz değişik olan, bizim gibi düşünmeyen, yaşamayandan ve bizden olmayandan hoşlanmaz olduk. Bu hoşnutsuzluk ve sevgisizliği Türkiye değerler araştırmasında da görebiliyoruz. Araştırmaya göre insanlar, kendisiyle benzer olmayan insanlarla komşu olmak bile istemiyor. Yine ülkemizde insanların %68’i nikahsız yaşayan çiftlerle, %54’ü şeriat yanlılarıyla, %48’i Hıristiyanlarla, %39’u başka dinlerden olanlarla, %39’u göçmenler ve yabancı işçilerle, %20’si oruç tutmayanlarla, %17’si de sevmediği partiye oy veren insanlarla komşu olmak istemiyor. Dahası hoşlanmadığı ve rahatsızlık duyduğu durumlarla ilgilide ,küpe takmış erkeklerden rahatsız olanlar %63, barlara diskoteğe gidenlerden rahatsız olanlar %56, flört eden gençlerden rahatsız olanlar %44, boşanmış kadınlardan rahatsız olanlar %17 oranını gösteriyor.
Görülüyorki; toplum olarak hoşgörü kültürünü iyice yitirmişiz ve yeniden , yaşamak, yaşatmak için bilgi, sevgi ve çabaya ihtiyaç var. Bunun içinde , okullardan ve medyadan başlayarak, siyasilerin ve kamu yetkililerinin söylemlerine varıncaya kadar her alanda, farklı fikirlere ve yaşam tarzlarına olduğu gibi, farklı etnik kimliklere ve dinsel inanışlara saygılı olmanın yalnızca demokrasinin değil, uygarlığın da bir gereği olduğu anlayışını yerleştirecek ciddi çalışmalar ivedilikle başlatılmalıdır. Selam ve sevgiler.
hocam haklılar ama