“Fitne zamanı oturan yürüyecek, yürüyen duracak, duran oturacak”
Hadis-i Şerif
Gümüşhane’nin hemen her eyleminde kim var denilmeden arabasıyla, kısıtlı imkânlarıyla koşan, yüke omuz veren aktivist Eyüp DEMİREL kardeşimin muhteşem köşe yazısının başlığı ile siz değerli okurlarıma seslenmek istiyorum.
İnsanoğlu asırlardan beri Habil ile Kabil’den türeyen; bir kısmı Kabil’i diğer kısmı Habil’in evlatları olarak günümüze kadar gelmiş ve kıyamete kadar da devam edecekleri aşikârdır.
Habil ile Kabil, Adem ile Havva'nın ilk iki oğludur. İlk doğan Kabil bir çiftçi, kardeşi Habil ise bir çobandır. Kabil, kardeşi Habil'i kıskandığından dolayı ona karşı kin ve nefret beslemiş, en sonunda da kardeşini öldürerek insanlık tarihindeki ilk cinayeti işlemiştir.
Bugün mazlumları sebepsiz katleden, şiddet, taciz, tecavüz, hırsızlık, üçkâğıtçılık, iltimas, dedikodu, gıybet ve daha birçok menfi işleri kendine şiar edinenlere Kabil’in, diğer yanda bu dünyada kendi halinde, helalinden kazanan, yardımsever, hoşgörü sahibi ve kimsenin hakkına tecavüz etmeyenlere de Habil’in torunları gözüyle bakmamız bu yüzdendir.
Bugün malına gereğinin çok çok üzerinden kâr koyanlar, kardeşinin, yetimin, garibin hakkına tecavüz edenler, iltimas nedeniyle liyakatlinin yerine birilerinin yakını olanları iş ve aş sahibi yapanlar Kabil’in vereceği hesap gibi asıl olan o âlemde hesap vermeye hazır olsunlar.
Diğer yandan kazandığı üç kuruş ile şükrederek, kendini ve ayalini helalinden bakmaya gayret edinen, haramdan, yalandan, riya, dedikodu ve gıybetten uzak hayatını idame edenler kesinlikle öte tarafta Habil ile birlikte olacaklardır.
Bugün sırf çıkarları için devletleri, zenginlik kaynaklarını, topraklarını ve insanlarını ateşe atanlar elbette Kabil’in yani onun soyundan gelen Firavun ile Nemrut gibilerin artıklarıdır.
Ve şunu asla hatırımızdan çıkarmamalıyız ki;
“Aciz insan şikâyet eder, asil insan idare eder, basit insan iftira eder, sabırlı insan azmeder ve şükürsüz insan da beddua eder…”
Bugün kardeşimiz dediğimiz, arkadaşımız ve dostumuz diye kucak açtığımız insanlar o gün olmadığımız yerde arkamızdan dedikodumuzu yapıyorsa, hak etmediğimiz yakıştırmaları bize yapıştırabiliyorsa, bize değil de müfteri sahiplerine inanabiliyorsa, kendilerine laf getirenlerin kesinlikle ondan da aynı yere servis yaptığını idrak edemiyorsa vay halimize.
Gümüşhane gibi dar bir coğrafyada çok ama çok iddialı bir slogan yani ‘altın kalpli insanların şehri…’ Kimse kusura bakmasın ama bu slogan çok iddialı bir kısmı doğru olsa da maalesef bu şehrin genelini temsil etmeyen, edemeyen bir çizgide. Yani bana ve birçok Gümüşhaneliye malayani gelmektedir.
Bu iddialı sözü masaya yatıracak olursak bana az da olsa hak vereceksiniz. Altın kalpli insan Zafer Meydanı’nda otururken kimsenin gıybetini yapar mı, altın kalpli olan insan rayiç bedelinin çok çok üstüne evini, dükkânını kiraya verebilir mi, altın kalpli insan gerçekten hak eden, ihtiyaçlı, gariban biri varken oğlunu, gelinini, akrabasını torpil denen iğrenç kanalla işe yerleştirebilir mi…?
Ve altın kalpli insan kafayı çekip arabasıyla birinin ölümüne, arkasında bıraktıklarını da çaresizliğe sevk edebilir mi? Altın kalpli insanlar uyuşturucu, tefecilik, kaçakçılık, taciz, hırsızlık, tecavüz gibi yüz kızartıcı suçlarla isimleri anılabilir mi?
En nihayeti altın kalpli bir insan üyelerinden topladığı paraları zimmetine geçirerek, onların umutlarını söndürebilir mi, onları yüz üstü ve gözü yaşlı bırakabilir mi?
O halde bizler sloganlarla değil Rabbimiz, rehberimiz Kuran ve Efendimiz’in (SAV) emrettiği şekilde dosdoğru bir çizgide, malıyla, canıyla bir diğer Müslüman’ın emin olduğu kimseler olmak zorundayız. Kıblesi bozuk olan toplumda maalesef bizler doğruyu, güzelliği, insanlığı, kardeşliği, birlik ve beraberliği, paylaşmayı asla ve kat’a öğrenemeyiz.
Son kelam Hazreti Kuran’ın Hucurat Süresi, 6.Ayetinde emrolunduğu gibi olma mecburiyetimiz olmalıdır.
“Ey iman edenler, eğer bir fasık, (harama ve yalana meyilli şahıslar, oluşumlar ve yayın organları) size (kızdırıp kışkırtıcı veya oyalayıp aldatıcı) bir haber getirip (verirse), onu ’etraflıca araştırın’ (her anlatılana hemen inanıp kanmayın). Yoksa bilmeden (ve yanlış yönlendirme sonucu), bir kavme (ve kesime) kötülükle sataşıp (haklarına tecavüz etmiş duruma düşersiniz) de ardından bu işlediklerinize pişman oluverirsiniz.”
Vesselam.