Yapılan araştırmalar ve bilimsel verilere göre insan ırkı yaklaşık 100 yıl sonra tehlikeye girecek.
Sanayi devriminden sonra dünyanın ısısı yaklaşık 1 derece arttı. Yapılan araştırmalara göre ise önümüzdeki 50 yılda dünyamızın ortalama sıcaklığı yaklaşık 3-4 santigrat derece artacak.
Pekâlâ, biz toplum olarak bu işin neresindeyiz. Biz bu durumu ne kadar ciddiye alıyoruz hiç düşündünüz mü?
Kıymetli okurlarım iklimimiz değişiyor. Ve bu durum basite alınmayacak kadar ciddi. Çünkü iklim değişikliği sonrası dünyamızın ısısının artması buzulların erimesi anlamını taşıyor.
‘’Buzullar eriyince ne olacak?’’
Deniz seviyesinin 5-10 cm artması insanlara maalesef basit gibi geliyor ve daha üst kotlarda yaşamın devam edebileceği düşünülüyor.
Bu hiçte basite alınacak bir durum değil!
Buzulların çözülmesinin hangi anlamı taşıdığının birkaç başlığını sizlerle paylaşmak istiyorum.
- Öncelikle buzullara yakın türlerin tamamen yok olması veya göç etmesi anlamına geliyor ki bu durum diğer türlerin baskı altına girmesi veya onlarında başka bir coğrafyaya göçmesinin zeminini hazırlıyor. Sonuç olarak yüzlerce hatta binlerce türün yok olması anlamını taşıyor. Ekosistemdeki bu değişiklik ise literatüre yeni hastalıkların eklenmesi anlamını taşıyacaktır.
- Buzulların erimesi ile dünyamızın değişecek olan hidrolojik ve hidrojeolojik yapısı sonrası, toprak kaymaları, seller, barajların taşması, baraj gövdelerinin göçmesi sorası ciddi can ve mal kayıplarının yaşanması,
- Aşırı ve alışagelmişin dışındaki ani yüksek orandaki yağışlar sonrası tarım alanlarının zarar görmesi ve gıda üretimlerinin riske girmesi,
- Kirlenen dünyamızın bu duruma bağlı olarak ekosistemini yenilememesinden dolayı salgın hastalıkların oluşması ve toplu ölümlerin gerçekleşmesi.
Onlarca daha yazabileceğimiz bu hususlar için harekete geçmemiz gerekiyor.
Öncelikle ‘’ben ne yapabilirim’’ sorusunu kendimize sormalı ve iklim değişikliği ile mücadeleyi bireysel olarak başlatmalı daha sonra ailemiz, çevremiz, mahallemiz, şehrimiz, ülkemiz ve dünyamızda neler yapabileceğimizi düşünmeliyiz.
Şöyle bir düşünün günde kaç kilogram atık üretiyorsunuz?
Kişisel olarak her gün onlarca kilogram atık üreterek iklim değişikliğine en fazla çanak tutan canlılar maalesef ki biziz.
Bildiğimiz ve ‘’kabul gören’’ kıyamet olgusuna göre bir anda sular yükselecek, dağlar devrilecek ve yeryüzündeki bütün canlılar bu karmaşanın arasında yok olup gidecek.
Evet, bizler kıyamet ile ilgili bu kabulümüzü anlık olmasında ziyade onlarca yıla yaymak için elimizden geleni yapıyoruz.
- Var mısınız örneğin kişisel temizliğimizde sadece doğal sabun kullanmaya.
- Var mısınız deterjan yerine kül ile basitçe üreteceğimiz bir ürünü kullanmaya,
- Var mısınız her yıl kilogramlarca atık üreten kimyasal içerikli yumuşatıcılar yerine sirke kullanmaya,
- Var mısınız kimyasal içerikli cam sil ve ayakkabı cilaları yerine limon kullanmaya,
- Var mısınız kimyasal içerikli cilt maskeleri yerine mısır unundan basitçe yapacağınız bir cilt maskesini kullanmaya,
- Pipet kullanmayarak içeceğimizi yudumlamaya,
- Pet şişe su yerine cam matara taşıyarak daha az atık üretmeye,
Onlarcasını yazabileceğimiz bu hususlara birçok kaynaktan rahatlıkla ulaşabileceğinizi söylemek isterim. Belki reklama girecek ama dünyamız için reklamını yapmaya değecek ‘’Zehirsiz Ev’’ kitabını acilen kitaplığınıza dâhil etmeli ve bütün aile fertlerinize okutmalı, okutmaktan öteye de geçip uygulamalıyız.
Dünyada her gün 1 trilyon plastik poşeti doğaya bırakıyoruz. Siz şu yazıyı okumaya başladıktan sonra bile milyonlarca poşet atıldı bile. Ama emin olun plastik atıkların en basiti poşetler.
Geri dönüşüm elbette önemli ama geri dönüşüm içinde çok ciddi bir enerji harcadığımızı göz önünde bulundurarak öncelikle atık üretmemeyi, ‘’sıfır atık’’ ilkesi ile yaşamayı öğrenmeliyiz.
Alışkanlıklarımızı değiştirmemiz elbette zor olacak ama dünyamız ve gelecek nesillerimiz için sizce değmez mi?