KOR KOR ATEŞLER...

Evvela 2016 yılının bölgemize ve ülkemize huzur getirmesi temennisi ile başlayalım. Bireysel dualardan daha ziyade genel yakarışlar daha efdal olsa gerek. Ülkemizde huzur olmadıktan sonra biz veya siz zengin olmuşuz, mal mülk edinmişsin, makam mevki sahibi olmuşsun bir önemi yok. Ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor artık; düşme ihtimali olan her yeri yakıyor. Evladının mürvetini arzulayan bir annenin sinesinde ki duyguların yerini endişe ve korkuyla bekleyiş almışsa; evladının sağ selim görevden dönmesinin ötesinde hiçbir hayal kurmuyorsa ve bu annelerin sayısı hiçte az değilse; sizin huzurunuzdan ve mutluluğunuzdan söz edilemez.

Mezhep taassubunu din zanneden ve mezhep ritüellerinden kendisine yeni bir dini inanış ihdas eden orta doğudaki yangın hem temas ettiği her yeri yakıyor; hem de Müslüman dünyasının oksijenini emerek bizi nefessiz bırakıyor. ”Benim Şiilik gibi; Sünnilik gibi bir dinim yoktur” diyen Cumhurbaşkanımızdan (İran ziyareti dönüşünde Nisan 2015)başka bu taassubun üzerine gitmeyi dahi düşünmeyen 1,5 milyar nüfuslu İslam dünyası cesaretini toplayıp bu ayrılığı ortadan kaldırmaya yönelik adımlar atamaz ise daha vahim sonuçlarla karşılaşabiliriz.

Bizim Sünnilik gibi Şiilik gibi bir dinimiz yoktur; bizim dinimiz belli, onun peygamberi belli, Peygamberin içtihatları belli iken illada ben şu Sahabeyi öbüründen daha çok seveceğim sizde sevmek zorundasınız dayatmasında bulunan şia üzerinde özellikle İranlı İslam alimlerinin durması gerekir. İslam coğrafyasındaki mezhep taassubu batılı ülkelerin tek sermayesi olarak onları hem güldürüp hem sevindiriyor. Sömürecek bir kaynak kalmadığına göre silah satacakları ve çok kar edecekleri bu kardeş kavgasından daha yararlı ne olabilir. Ben senden daha çok Müslümanım anlayışı ile kardeşini öldürmek için batılı ülkelerden silah alan bir Müslümandan daha çok kim sevindirir bu monşerleri.. Monşerlerin yaptıklarını ayıp sayamayız çünkü it itliğini yiğit de yiğitliğini yapar; asıl olan bizim kendimizle olan kavgamızı sonlandıracak başta cesur söylemlere ihtiyacımız vardır. İslam alimlerini zorla da olsa bu sorunu çözmeye mecbur bırakacak adımlar atılmalıdır. Alimlerin ve mollaların sözünü önemseyen mezhep taraftarları böylelikle sükuna ve selamete erişebilirler inancındayım.

Güney doğudaki terör hortlağı yeniden ağzından ateş çıkarmaya başladı. Kanlı gözleri, kirli elleri ve söz anlamaz tavrı ile başladı yürümeye.. Öldürecem kan dökecem, evleri yıkacam, kadınları yaşlıları Suriyeliler gibi göçe zorlayacağım diye çıkmış yola.. Ortadoğudaki çatışmaları fırsat bilmiş, sevinmiş yeniden… Yeniden yollarda hendekler kazıp yeniden ağzından ateş saçıyor canavar. Konuşuyor Siirt baro başkanı diyor ki: “biz 1990 yılında faili meçhullerden dolayı bu hendekleri kazıyoruz. ” 1990 yılında da 1980 ihtilalindeki Diyarbakır cezaevindeki haksızlıkları öne sürüyorlardı. 1980 yılında da kürtlerin demokratik haklarının ihlal edildiğini.. Hani Anadolu’da  derler ya “cıhız bahaneyi sever” diye.. Her zaman bir bahanesi var.

Terörün öne sürdüğü bahaneler siyasetinde zaman zaman yanılgısı olmuş ve onları haklı çıkaran söylemler söylenmiştir. Bu söylemlerin onları cesaretlendirdiğini bu köşeden defalarca yazdım. Bir kez daha yazıyorum teröristin eylem için her zaman bir bahanesi vardır. Ülkemin istikbalini tehlikeye atacak söylemlerden uzak durmalıyız.1990‘lı yıllardaki terörle mücadelede asker ve polislerimizin mücadele yöntemlerini eleştirirken daha dikkatli olmalıyız. Karşımızda demokratik kuralları uygulayan legal bir yapı yok ki onunla hukuk içinde mücadele edebilesiniz. Anadolunun her köşesinde yaşayan ve bu ülkenin bir ferdi olmaktan mutlu olan 75 milyon insanımız var. Hepsi ülkesini dinini, dinayetini ve toprağını seviyor. Bunları şu bu diye kategorize etmek yanlıştır. Dememeliyiz, ağzımızdan laz, kelimesi de kürt kelimesi de gerekli gereksiz çıkmamalıdır. Ne gerek vardır insanları etnik kimlikleriyle çağırmaya.. Bizler çocukluğumuzda babalarımızın cemaatinde zaman zaman bulunurduk. O cematte birisi hakkında konuşulurken O kürt’ tür lafı çıkınca orada bulunan büyükler hemen gözleriyle lafı söyleyeni uyarır, sonrasında kişinin güzel özellikleri söylenirdi. Demem o ki birisinin etnik kökeninden bahsedilmesi köy odalarında dahi ayıp karşılanırdı. Şimdi nerden çıktı bu kürt halkı kavramı..
YORUM EKLE