Covid 19 virüsü sayesinde dünyanın dengeleri değişmek üzere.
Dünyamızın geçmişine baktığımızda milattan önce de sonra da benzer salgın hastalıklar defalarca görülmüş, yaşanan kayıplar bazen binlerle bazen de milyonlarla ifade edilmişti.
Salgınlarla ilgili tarihsel sürece baktığımızda;
1340-1350'li yıllarda Avrupa'yı vuran veba, nüfusun yüzde 3'ünü öldüren çok büyük bir salgındı ve yaklaşık 50 Milyon kişi bu salgın yüzünden hayatını kaybetti.
15.yy'a geldiğimizde ise Amerika'da yüz yıl boyunca bir bölgenin nüfusunun yüzde doksanı çiçek hastalığı yüzünden hayatını kaybetmişti.
1801 yılında sarıhumma hastalığından 50.000 Fransız askerinin yüzde doksan beşi ölürken eve sadece 3000 Fransız askeri dönebildi.
1957-1958'deki Asya gribi 4 milyon, 1968-1969'daki Hong Kong virüsü ise 2 milyon kadar kişinin ölümüne neden oldu.
Kolera salgınları, veba salgınları ve onlarcasının daha yaşandığı tarihsel süreçte milyonlara hatta yüz milyonlara varan kayıplar yaşandı.
Bu yazıyı kaleme alırken bu yıl yani son 3 ayda dünya genelinde HIV/AİDS virüsünün sebep olduğu ölüm sayısı 407.627 iken yine son 3 ayda sıtma yüzünden dünyada 237.845 kişi yaşamını yitirdi.
Bu rakamları sizleri rahatlatmak için veya korkutmak için vermiyorum. Çünkü okuyan herkes olaya güncel baktığında işin ciddiyetini, tarihsel baktığında ise sıradanlığını kavrayacaktır.
Salgınla ilgili ülkemizin, batı ülkelerinin ve Amerika’nın aşırı panik içerisinde olmasının sebebi özellikle son teknoloji çağında benzer vakaların yaşanmamış olması.
Çünkü gelişen tıp, on yıl önce yakalanan insanlara 3 ay ömür biçilen kanser türlerine karşı bu günlerde yıllarca yaşayacağı çözümler üreterek insanlara güven vermiş durumda.
Çin ve bazı uzak doğu ülkelerinin ise irili ufaklı benzer salgınları son yıllarda defalarca yaşadıkları için olayın panik havasından kurtulup önlem almakta daha başarılı bir çizgi çizdiklerini görmekteyiz.
İman eden bir toplum olarak öncelikle tedbiri elden bırakmamamız gerekli ama takdiri ilahiden bu denli korkmamamız gerektiği düşüncesindeyim.
Koronavirüs’ün biyolojik bir saldırı olduğu ile ilgili fazlaca yayın ve paylaşım görmekteyiz. Siyonistlerin son planları diyenler, İngilizlerin planı diyenler, Amerika’nın Çin için planladığı fakat sonrasında kontrolden çıktığını söyleyenler, İtalya’yı bitirme hamlesi olarak yorumlayanlar ve benzer şekilde uzadıkça uzayan birazı doğru birazı şehir efsanelerinden oluşan onlarca iddia.
Değişik iddiaların meydana atıldığı süreçte tek gerçek var, o da bu süreçten psikolojik olarak başarılı çıkacak olan ülkelerin bundan sonraki süreçte ulusal arenada daha söz sahibi olacağı.
Bana göre kimyasal ve psikolojik saldırıya biyolojik saldırı eteği giydirilen bir süreç olup sürecin dünyaya geri dönüşü çok ağır olacaktır.
Dünya nüfusundaki azalmaya baktığımızda ‘’kendine yetemeyen bir dünyaya bu durum acaba katkı sağlar mı’’ tezi kaybedilen insanların 70 -80 yaş ve üzeri olduğu göz önünde bulundurulduğunda çürümektedir.
İnsanların psikolojilerini düzeltmek ve salgından bir an önce kurtulmak için elbette önlemler alınmalıdır ama kullanılan başta dezenfektanlar olmak üzere bütün kimyasalların insan sağlığına ve doğaya dönüşü Koronavirüs kayıplarından misliyle fazla olacaktır.
Adeta kimyasal maddeleri soluyarak yaşadığımız bu günlerde Koronavirüs ölümlerinden misliyle fazla kanser ve solunum hastalıklarının kapımızda olduğunu üzülerek söylemek istiyorum.
Gerekli gereksiz içeriği bilinmeden caddelerde, sokaklarda, iş yerlerinde, camilerde, ibadet yerlerinde, apartmanlarda, araçlarda ve onlarca yaşam alanında kullanılan dezenfektanların doğal yaşama vereceği zarar göz ardı edilmemelidir.
Çünkü bu kimyasalların doğaya dönüşü, birçok türün kaybolmasına neden olacaktır. Türlerin ve faydalı mikroorganizmaların kaybolması ise literatüre yeni hastalıkların eklenmesi anlamını taşıyacaktır.
Bu aşamada gelecek süreçte acaba hangi yeni ilaçların pazarı oluşturuluyor diye sormadan yapamayacağım.
Peki, bizler ne yapmalıyız?
Yetkili makamlarca açıklanan tedbirlere kulak vermeli ve mecbur değilsek evimizden çıkmamalıyız. Çünkü pozitif vaka oranımız ilk günlerde yapılan testlerin yüzde yedisi iken bu günlerde yüzde 25’leri geçmiş durumda.
Temizlik kurallarına uymalı fakat zararlı kimyasalları haddinden fazla tüketmemeliyiz.
Su israfı yapmamalı, en azından elimizi 20 saniye sabunla ovarken musluğu kapalı tutmalıyız.
En önemlisi psikolojik olarak bu süreçten yenilmemeliyiz.
Unutmamalıyız!
Dünyada her 24 saatte yaklaşık 32 bin insanın açlıktan ölüyor. Siz bu yazının başından bu noktasına gelene kadar bile yaklaşık 57 insan açlıktan hayatını kaybetti.
En Önemlisi de bu gün yaşantımızda olan bu virüs belki bir yıl sonra rutin bir hastalığa dönüşecek ama bu dünya bize sonsuza kadar lazım olacak.
Yusuf abimizi Severek Takip Ediyoruz ❤