Türkiye Muallime ve Muallimler Dernekleri Birliği, 7 Mayıs 1921 tarihinde kurulmuştur. 1924 yılında gerçekleşen ilk genel kongresinde ülke genelinde faaliyet yürüten muallim örgütlerini tek çatı altında birleştirme kararı alan Dernek, ismini de Türkiye Muallimler Birliği olarak değiştirmiştir. Birliğin temel amacı muallimler arasında yardımlaşma ve dayanışmanın sağlanması ve cumhuriyet idaresi ile birlikte gerçekleştirilen inkılapların halka anlatılmasıdır. Teşkilatlanmasını tamamlayan Birlik, kongreler düzenleyerek bilgi ve tecrübe aktarımına olanak sağlamıştır.
1932 yılı Ağustos ayında Ankara’da düzenlenen Türkçe Muallimleri Kongresi, çeşitli illerden gelen temsilci öğretmenlerimizin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. 20 gün süren kongre kapsamında öğretmenlerimiz edebiyat tarihi hakkında görüşleri vermiş diğer yandan da Ankara’yı gezme fırsatı bulmuşlardır. Gazeticiler tarafından kongreye katılım sağlayan öğretmenlerimizle ropörtaj yapılmış, kendilerine; Ankarayı nasıl buldunuz? Sorusu sorulmuştur. Gelin hepbirlikte verilen cevapları okuyalım.
Eyüp orta mektebi Türkçe muallimi Emine Saniye H.: -“Ankara” denildiği zaman zihinlerde bir güneş doğar... O güneş mefhumunda ise; celadet, ilim ve ümran hayalleri parıldar.
İzmit orta mektebi Türkçe muallimi Şaziye H. : - Türkçe, edebiyat kongresi konferansları ebediyen unutulmayacaktır. Onun için talebelik hayatımın en kuvvetlisini Cebeci Muallim Mektebinden aldım diyebilirim. Bu mektep, bütün heyeti ile modem Ankara’nın küçük bir numunesiydi.
Galatasaray edebiyat muallimi Refet Avni Bey: -Ankara’yı samimî, halkçı, çok ilerlemiş buldum. Türklüğümle bir defa daha iftihar ettim.
Gümüşhane Orta Mektep Müdürü Mustafa Bey: -Türkçe muallimleri Kongresini, Milli pedagoji tarihimizin en ehemmiyetli hâdiseleri arasında tereddütsüzce kaydedebiliriz. Dağınık kanaatleri birleştirmek, meslektaşların tecrübelerinden yekdiğerlerini haberdar ve müstefit etmek, enerjileri aynı hedef etrafında toplamak gayesini takip eden kongrenin mesleğimiz için sayısız faydalar temin edeceği şüphesizdir. Bundan başka Türk Muallim ve mürebbilerinin, esası inziva ve infirat olan Şark mesai sisteminden Garp tekniğine doğru teveccüh ettiğini göstermesi itibariyle de bu terbiyevî hâdisenin ayrıca ehemmiyeti vardır. Her türlü terakki ve inkişafını kollektif mesaisine borçlu olan, dağınık, ferdi, hedefsiz skorların boş bir didinmeden ibaret olduğunu iyi anlayan Garp milletleri arasında bu mahiyette kongreler mesleki bir zaruret, hayatî bir ihtiyaç haline girmiştir. Müşterek mesaiyi tanzime yarayan ve neticeleri itibariyle çok feyizli olan bu nevi içtimaların önümüzdeki senelerde de tevali etmesi temenniye çok şayandır.
Gümüşhane Orta Mektep
Yalvaç Orta Mektep Muallimi Remzi Bey: -Ankara’yı ve bilhassa Gazi çiftliğini ümidimin fevkinde güzelliklerle mali buldum. Ümrana son derece müsait olan Ankara’nın yakın zamanda dünyanın en mutemedin şehri olacağına iman ettim.
Edirne Kız Muallim mektebinden Cemal Bey: 337 senesinin gene böyle sıcak, gökten alevler dökülen bir günü idi. Şimdi Ankara istasyonuna şen kahkahalı mesut yolcular getiren tren o günlerde mütemadiyen yaralı taşıyordu. Haymana ovasının kızgın bir çöl halini toprakları kan ile sulanıyordu. Sargıların içinde gözlerim kapalı beni de vagonların birisinden indirdiler. Bir ay sonra Ankara’nın yüzünü görebildim. Kerpiç evler, dar sokaklar, susuz çeşmeler ile o zaman Ankara gene sevimli idi. On sene sonra Ankara’yı tekrar görüyorum. Fakat o kadar farklı ki...
Osman Cemal Bey: -Yirmi gündür, bizi ılık, şefkatli sinesinde misafir eden Ankara’dan ayrılıyoruz. Yirmi gün... Nede çabuk geçti ve biz bu yirmi günün bu kadar çabuk geçtiğini neden anlayamadık? Biz, henüz yavrularımız kollarımızda trenden istasyona indiğimiz ilk neşeli sabahın kokusu ile mestken bu erken ayrılış reva mıdır? Bizi buraya çağıranlar ne için buradaki meşgalemizi biraz daha uzatmadılar, ne için Ankara’nın emsalsiz olan sonbaharından da bize bir parça teneffüs ettirmediler? Ankara’yı doya doya gezemeden, Ankara’nın her tarafını doya doya göremeden, bu ayrılış insani ne kadar garipleştiriyor. Vakıa, yirmi güne yirmi gece şirin Cebecide yattık kalktık, yedik içtik ve iki yüz elli kişilik muazzam bir aile halinde çok cana yakın bir hayat geçirdik; Hisara çıktık. Kayası gezdik, Mamağı dolaştık, geçen hafta Marmara gölü kenarında muhteşem bir grupla karşılaştık, evvelisi gün kafile kafile Türk Ocağını ve orada yaratılmış harikaları ziyaret etik, dün kadın erkek kafile kafile Çankaya’ya yüz sürdük. Fakat daha göremediğimiz, görmek istediğimiz nice yerler var. Daha ne civar tepelere tırmanabildik, ne Dikmenle tanıştık, ne Etliğe, Keçiören’e gittik, ne güzel ve narin Kavaklı derenin etrafını fırlandık … Ah, ne olurdu, Ankara’nın ılık ve müşfik kucağındaki misafirliğimiz biraz daha uzasaydı da buranın gezdiğimiz, dolandığımız yerlerinden aldığımız çok tatlı ve bizi bir kat daha hayata bağlayacak olan hatıraları ile biraz daha yüklü olarak geriye dönseydik...
Öğretmenlerimiz kendilerine sorulan Ankara’yı nasıl buldunuz? sorusuna bu şekilde cevaplar vermişlerdir. O devirdeki Ankaranın büyüleyici atmosferinin etkisinde kalmamak ne mümkün. Lakin Gümüşhane Orta Mektep Müdürü Mustafa Beyin verdiği cevabı sizinde dikkatinizi çekmiştir umarım. 20 gündür Ankara’da kalmalarına, çeşitli yerleri ziyaret etmelerine rağmen Mustafa bey, kongrede bulunma amacına o kadar odaklanmış ki, kendisine sorulan şahsi soruyu, kongrenin faidelerinden ve amacından bahsederek cevaplamayı daha uygun görmüştür. Gümüşhanemizi bu sorumlulukta temsil ettiği ve bizlere ulaşan bu örnek disipline davranışı için kendisine teşekkür ediyor, rahmetle anıyoruz.
Mustafa Bey, Gümüşhane Orta Mektep Müdürü ünvanı ile bir çok kitabın fransızcadan çevirisini yaparak farklı çalışmalarada imza atmayı başarmıştır.
Kaynak : Hâkimiyeti Milliye – 21 Ağustos 1932
Araştırmacı yazar : Adem EZBER