Beyin, sözlük anlamıyla; kafatasının üst bölümünde bulunan ve beyinzarı ile örtülü olan, iki yarım yuvar biçiminde sinir kütlesinden oluşan, organizmanın işlevlerini denetleyen, duyum ve bilinç merkezi olan organ.
Farklı bakış açılarından;
Yaşamsal faaliyetleri düzenleyen kurallar ağını oluşturan ve tüm yaşamı kodlayan bir yazılım.
Karar verme sürecini oluşturan, olmak, yapmak, etmek, arası döngüyü sürekli kılan karar organı.
Bende varım diyen, doğru ve yanlışı gören, hak olan ile hak olmayanı sezen, haram ile helali ayırabilen yegâne duyu.
Bakılınca beynin, birçok yaşamsal görevi olan ve hayatın tüm değerler süzgecini çalıştıran en önemli vücut parçası olduğu aşikâr. Bu sebeple bir beyin, yaşarken hep canlı ve diri kalmalı, sormalı, sorgulamalı, mantık kurmalı, koşulsuz biat etmemeli, öğrenmeli, keşif etmeli, hak olana yönelmeli.
Aksi durumda; hakkı yemeli, hukuku içmeli, kolay yoldan gezmeli, zora gelince tozmalı gibi bir yazılıma sahip, zevk ve sefa içinde yaşayıp giden bir beyni düşünelim. Böyle bir sistematiği benimseyen bir akıl, etrafında ki onca rezilliğe bile dur demeyen, komşusu aç iken halen daha tıka basa doldurduğu midesini kaşıyan, bol asitli içecekler ile ağzından olmadık sesler çıkaran, aciz ve o kadar basiretsiz bir canlıyı işaret etmez mi?
Peki, böyle bir beyinin canlılık veya cansızlık oranı nasıl anlaşılacaktır acaba!
Aslında bir beynin canlı veya cansız olmasının ölçütü, basit bir matematiksel orantı ile kurulabilir. Bir gün üzerinden bir hesap yapılıp, 24 saat esasına göre hareket edersek. Gün içinde hak yolda düşünülen, diri olunan, karşı durulan, fikir yürütülen, keşif edilen, sorgulanan, bilinen ve bulunan tüm zamanı, hesapsız ve kitapsızca, hakların yendiği, içildiği ve lüks içinde yüzüldüğü zamana oranlayabiliriz. Birinci değerler için A, ikinci değerlere ise B dersek buradan A / B için elde edilen değerler, sıfıra yaklaştıkça bu ciddi anlamda yaşayan fakat ölüden farkı olmayan bir beyni, değerlerin bir ve birden büyük değeri için ise organik yaşantı ve makro hayatın sonrasında bile, sonsuz yaşayabilecek bir beyni, bir düşünceyi, bir fikri karakterize edeceği söylenebilecektir.
Nefsin yanlış istekleri doğrultusunda abartılı yaşamsal faaliyetlere düşkünlük, yaşarken ölmüş bir beyin ve bitkisel tarzda bir yaşamın ta kendisi olarak, gün gibi apaçık karşımızda belirecektir.
Gün ve gelecek müsaitken, yaşarken ölmüş beyinleri diriltmenin tam vaktidir.
BEYİN ÖLÜMÜ