Çamur Dağının Kızı (25)

Cemal öğretmen Zeynep’in getirdiği yemeği büyük bir iştahla yedi. Hala ona “Seni seviyorum Gudu Kızı”nı nasıl dediğini düşünüyordu. Onun da kendisine “Ben de seni seviyorum” demesi iştahını kabartmıştı. Yanan sobanın üzerine demliği koydu. Hem çay içmeli hem de yarınki derslere hazırlanmalıydı. Sevgimiz böyle kalsa iyi olur. Yarın dedikodu olur amirlerinin kulağına giderse bu köyden başka yere atamasını yapabilirler. Köyde dedikodu çıkması onun bir bakıma mesleğinin bitmesi anlamına da gelebilirdi. Hala aday öğretmendi. Bir yıl öğretmenlik yaptıktan sonra başarılı bulunursa adaylığı kalkıp asıl öğretmen olacaktı. Uzak durmalıydı Zeynep’ten. Herkese nasıl davranıyorsa ona da öyle davranmalıydı. 

Kaynayan suda çayını demledi. Yarın öğleden önce birinci, ikinci ve üçüncü, öğleden sonrada dördüncü ve beşinci sınıflara dersi vardı. Çocukları çok zeki buluyor, anlattığı dersleri can kulağı ile dinliyorlardı. Köyünde okuduğu ilkokulu anımsadı. O da okuttuğu öğrenciler gibi okumuştu. İlkokuldan sonra kasabada babasının kiraladığı evde kalarak okumuştu ortaokulu. Güzeldi öğrencilik yılları. Her türlü ekonomik sıkıntıya karşın babası okumasını çok istemişti. O da babasının katlandığı her türlü sıkıntıya karşın tüm sınıflarını “pekiyi” dereceyle geçmişti. Öğretmen okulunu da Gümüşhane Öğretmen Okulunda aynı başarı dereceyle bitirmenin mutluluğunu yaşamıştı annesi, babası ve kız kardeşiyle. Şimdi ise kendisi gibi vatana iyi çocuklar yetiştirmek için büyük bir heyecanla çalışıyordu.

Evde yalnız oluşu, öğretmen okulunu okurken yalınız olduğu günleri anımsatıyordu. Çeşminaz kadının kendisine kiraladığı ev oldukça geniş ve iki katlıydı. Kendi köyündeki işler bittiğinde anne, baba ve kız kardeşi de gelecek. Kış boyunca ailece birlikte kalacaklar. Onun tek düşüncesi öğrenim döneminde öğrendiklerini öğrencilerine aktarmaktı.

Günün gözü Çamur Dağından bir annenin evladı üzerindeki şefkati gibi o da sıcaklığı ile kuşatıyordu Çamur köyünü. Havanın güzel olması köylüleri de hareketlendirmişti. Kapılarının önüne çıkarak güneşten yararlanmak isteyen yaşlıların yanı sıra çocuklar da koşarak okullarına gidiyorlardı. 

Cemal öğretmen, çantası ile birlikte evinden çıktı. “Çok güzel bir gün” dedi. Evin hemen bitişiğindeki binada ise Çeşminaz kadın ile kızı Zeynep kalıyordu. Yoldan geçerken Çeşminaz kadının kapıda oturup güneşlendiğini gördü.

-Günaydın Çeşminaz ana.

-Günaydın öğretmen evladım. 

-Çok güzel bir gün değil mi ana?

-Öyle evladım. Kahvaltı yaptın mı, çayımız var gel bir şeyler atıştır, aç gitme.

-Yaptım ana çok sağ ol.

-O zaman hayırlı dersler evladım.

-Sağ ol ana.

Zeynep, konuşmanın sonuna yetişti. Bir süre Cemal öğretmenin arkasından baktı.

-Ne diyordu ana?

-Bir şey demedi kızım. Kahvaltı yaptın mı diye sordum.

-Ne dedi, yaptı mı?

-Yaptı yaptı.

Zeynep de anasının yanına oturdu. O da güneşin sıcaklığından yararlanmak istiyordu. Güneş bir boyunduruk yükselmişti Çamur Dağından Her yükselişi Çamur köyünü daha bir kucaklıyor daha bir ısıtıyordu.

-Pastırma yazı kızım.

-Nasıl ana?

-Eskilerimiz her yazın sonunda birkaç gün daha sıcak olurmuş, eskilerimiz işte bu sıcak günlere “Pastırma yazı” derlermiş. Eskiden beri söylenegelir.

-Güzelmiş ana, baksana ne güzel ısıtıyor.

-Öyle kızım. 

Xxx

-Hanım gitmesek miydi oğlanın peşinden, bilmediğimiz, tanımadığımız insanlar. Ev müsait mi değil mi bilmiyoruz.

-Cemal söyledi ya bey, ev iki katlıymış, odaları da var. Cemal’im ne yer ne içer, hiç düşünmez misin?

-Düşünürüm hanım düşünürüm de, o çocukluktan yetişmedir, yemeğini de yapar, çayını da demler.

-Gidelim baba, halam bakacakmış hayvanlarımızı, hem yeni insanlar da tanımış oluruz.

-İyi tamam ana kız bir olmuşsunuz illa da gidelim diyorsunuz. Gidelim de yatak yorgan buradan o köye nasıl götüreceğiz biliyor musunuz?

-Gerek yok bey, o evde her şey varmış, biz kışlık erzakımızı götürelim yeter.

-İyi haydi hazırlanın, Cemal akşam gelir, yarın onunla birlikte gideriz. 

Baba Osman, gurbetten geleli henüz bir ay olmuştu. Erzurum da havalar iyiden iyiye soğuyunca inşaat işleri de durmuştu. Gurbet hayatı onu çok yoruyordu ama çalışmaktan başka yapacak bir şeyi yoktu. Oğlu Cemal öğretmenliğe başlayınca belki bir daha gurbete çıkmaz, yakın kasabalarda ya da vilayette iş bulur çalışırdı. Bir daha yaban memleketine gitmek hiç de işine gelmiyordu.

Köyünde koca bir yazın hasretini gidermeden şimdi de karısı ve kızı illa da Cemal’in görev yaptığı yere gitmek istiyorlardı. Bunu, bunların aklına o çok bilmiş oğlum soktu. Ben ne yaparım o köyde, kimseyi tanımam etmem, sabahtan akşama kadar gün geçer mi evin içinde? 

Öğlene doğru Çemiş Hasan’ın kahvehanesi dolmaya başladı. Birkaç gün önce sağanak yağışın neden olduğu tahribat giderilmişti. Şimdi gönül rahatlığı ile çay içip oturabilirlerdi Çemiş Hasan’ın kahvehanesinde. Muhtar İsmail de bekçi Osman ile birlikte kahvehaneye geldi. Selam verip boş bulduğu bir masaya oturdu. Çayları getiren Çemiş Hasan’a:

-Anlaştın mı Çamur Abbas’la.

-Anlaştık sayılır muhtar, birazdan gelecek konuşacağız.

-Anlaşın Çemiş, burayı kurs yeri yapalım, köyümüzde çok okuma yazma bilmeyen var. Öğretmen de istekli kurs açmaya. İsteğini kırmayalım.

-Olur muhtar.

Bekçi ile çayını bitirdi. Ayağa kalktı. Köylüler muhtarın neden ayağa kalktığına anlam veremediler.

-Dinleyin avara kasnaklar, hiç işiniz yokmuş gibi keyif çayı içip yan gelip yatıyorsunuz.

-Ne yapalım? diye sordu Şalak Hamdi.

-Ne mi yapacaksınız, söyleyeyim. Bu yaz kurak geçti. Çamur Dağından gelen su yeterli olmadı. İstediğimiz ürünü kuraklık ve susuzluk nedeni ile alamadık. Doğru mu?

Köylüler “doğru” anlamında başlarını salladılar.

-İhtiyar heyeti olarak karar aldık, köyümüze havuz yapacağız.

Homurdanmaları susturan muhtar:

-Hiç yalandan yere kıçınızı o yana bu yana atmayın. İyi bir usta bulup, köyümüzü sulayacak havuz yapacağız. Durumu iyi olanlar para verecek, iyi olmayanlar ise bedenen çalışacaklar. 

-Kalkamayız onun altından muhtar, dedi Tosun Ahmet.

-Kalkarız kalkarız. Bu araziyi susuz bırakmamak için mutlaka havuz yapacağız. Bugüne kadar havuz çoktan yapılmalıydı.

-Öyle de ustayı nereden bulacağız.

-Ben bulurum. Herkes iki gudunun parasını havuz için verse havuzun parası çıkar.

-İyi düşünmüşsün muhtar ben varım, dedi Çemiş Hasan.

-Elbette olursun, aldığın çayların bir aylık parasını versen yeter Çemiş.

-Bir husus daha var.

-O ne ki, diye sordu Şalak Hamdi.

-Öğretmene Mavrangel’den odun gelecek. Öğretmen parasını verecek. 

-Odunun mu, taşımanın mı?

-Odunun parası verildi. Taşınacak. Getirmek isteyen on kişi lazım.

-Tamam on kişinin adını yazdım. Bu komşular, yarın hayvanları ile Mavrangel’e gidip odunları getirecekler.

-Kim kesecek?

-Ben keserim, dedi Çemiş Hasan, keser yararım, para da almam.

-Küçük bir iş daha var?

-Gene ne var muhtar?

-Benimle vilayete gelecek üç kişi lazım.

-O neden?

-Öğretmenin babası, anası ve kız kardeşi gelecek, onları alıp geleceğiz.

-Desene yeni komşumuz olacak.

-Bir bakıma öyle. Madem anlaştık, Çemiş Hasan herkese birer çay ver, parasını da gel al. Şu sigaraları da az için ya da kalkın dışarıda için. Tezek kokusu zaten yetiyor bize bir de sizin sigara dumanınızdan zehirlenmeyelim. 

Çemiş Hasan, herkese çay dağıttı. Bir anda kahvehaneyi karıştırılan bardaklardan çıkan sesler kapladı. 

-Yavaş karıştırın, kıracaksınız bardakları, bir bardak kaç para biliyor musunuz?

-Sende para çok Çemiş Hasan, dedi Tosun Ahmet, yenilersin. 

Birazdan Çamur Abbas, iki oğlu Hüsamettin ve Bedrettin ile geldi kahvehaneye. Bedrettin doğruca Çemiş Hasan’ın yanına giderek:

-Hasan emmi, ver elini öpeyim.

-Hayırdır?

-Yaptığımız kabalıktan sana karşı davranışımdan dolayı elini öpmek beni bağışlamanı istiyorum.

Kahvehanedekiler, adeta nefes almıyor, Çemiş Hasan ile Bedrettin arasında geçen konuşmayı dikkatlice dinliyorlardı.

-Gençlikte olur böyle şeyler Bedrettin, el öpmene gerek yok.

-Beni bağışla Hasan emmi, içim rahat olması için elini öpeceğim.

-Ellerim ıslak oğul.

-Olsun Hasan emmi.

Çemiş Hasan elini uzattı. Bedrettin büyük bir saygınlıkla eğildi uzatılan eli öptü. Kucaklaştılar. Çemiş Hasan da yanaklarından öpünce kahvehanede alkış tufanı koptu.

-Ben köylümle iftihar ediyorum.

-Tazelensin mi çaylar? diye sordu Şalak Hamdi.

-Yeni içtiniz.

-Muhtar çayı çok lezzetli oluyor.

-Tazele şunların çayını Çemiş, bunlar bu gidişle beni iflas ettirecekler.

Muhtar, çayı getiren Çemiş Hasan’ın da oturmasını söyledi. 

-Buyur muhtar?

-Çamur Abbas, aranızda kararlaştırdınız Çemiş Hasan ile. Senin ora kahvehane olacakmış, doğru mu?

-Doğru muhtar.

-Hasan’ın ruhsatı var. Oraya asarsınız, ortak olacak mısınız?

-Evet.

-Burayı da okuma yazma kursu için öğretmene vereceğiz.

-İyi olur muhtar. Çemiş Hasan ile benim aramda bir sorun olmaz. Harcamamız da ortak, kazancımız da.

-Çok güzel. Hep böyle güzel geçinip gidelim. Köyümüzün alnına sürülen bu kara lekeyi temizleyelim. Çemiş, al şu son gelen çayların parasını da kalkayım.

-Olmaz muhtar, son çayları ben söyledim bu avara kasnaklara.

-Ben onlara iş bulurum. Haydi hayırlı akşamlar.

-Güle güle muhtar.

(Devamı var)

YORUM EKLE