Çamur Abbas ile Çemiş Hasan, bostanlardan gelen kazma seslerini dinliyorlardı. Köylüler, sebze tohumlarını bir an önce toprakla buluşturmak için durmaksızın çalışıyorlardı. Bu yıl geçen yıla karşın daha erken biteceğe benziyordu tohumların toprakla buluşması. Geçen yıl sadece kadınlar ve kızlar bağ, bahçe ve bostan işleriyle ilgilenirken, bu yıl erkekler de bağ, bahçe ve bostanlardaydı. Onlar da eşleri ve kızları gibi bostan kazıyor, fasulye ve patates tohumlarını toprakla buluşturuyorlardı.
-Şu öğretmenin yaptığı işi gördün mü?
-Ne yaptı öğretmen, Çemiş Hasan?
-Daha ne yapsın, erkekler de artık çalışıyorlar. Kahvehane boş kaldı. Akşam olacak ki kahvehaneye geleler, bir iki bardak çay içip doğruca evlerine gidecekler.
-Doğru dersin. Bak ne diyeceğim.
-Söyle.
-Biz gündüzleri çay demlemeyelim. Nasıl olsa kahvehaneye gelen yok. Çayı demleyip aşağıya dökeceğimize, biz de bağ, bahçe ve bostan işlerine bakalım. Akşama yakın, çalışmayı bırakır gelir açarız kahvehaneyi. Çayı da o zaman demleriz.
-Doğru dersin, yarından tezi yok biz de bağ, bahçe ve bostan işlerine bakalım.
Osman usta ve Aliye kadın evlerine kadar gelen kazma seslerini duydukça köyleri gözlerinin önüne geliyordu. Şimdi Çitikebir köyünde de komşuları bağ, bahçe ve bostandaydılar.
-Ne diyeceğim bey biliyor musun?
-Anladım ne diyeceğini, hafta sonunu beklemeyelim, yarından tezi yok biz de köyümüze gidip sebzemizi ekelim diyeceksin.
-Aynen öyle onu söyleyecektim.
-Gidelim hatun. Biz de tohumları toprakla buluşturalım, komşulardan ayrılmayalım.
Konuşmaları duyan Çeşminaz, akşam düşündüklerinin gerçek olacağından dolayı büyük bir sevinç kapladı içini. Bir haftada sebzeyi diker, ben yine buraya gelirim ama bakalım yollarlar mı beni? Yollarlar, tohumları ektikten sonra pek iş kalmıyor köyde. Üç baş hayvanı da bakarlar ama abimi de razı etmek lazım.
-Ana ben çeşmeye gidiyorum.
-Akşam gittin kızım su bitti mi?
-Az kaldı ana.
-İyi.
Omuzluğun her iki tarafına sacdan yapılmış beyaz kovaları astı. Ömer’i görürüm umudu ile evden büyük bir heyecanla çıktı. Kızlar da bağ, bahçededir. Ömer de bu saatte atını çeşmeye götürüp su içiriyordu. Hızla çeşmeye doğru yürüdü. Kovalar sallanmasın diye elleriyle tutuyordu. Ömer’in atı çeşmede su içirirken görünce daha da heyecanlandı.
-Çekeyim atı sudan daha sonra içiririm, sen doldur kovalarını.
-Yok, yılana su içerken bile dokunmayacaksın der eskilerimiz. İçsin suyunu, acelem yok.
-Nasılsın?
-İyiyim… Biz yarın gidiyoruz…
-Nereye?
-Köyümüze.
-Neden?
-Biz de sebzemizi dikeceğiz.
-Daha gelmeyecek misin?
-Bilmiyorum.
-Seni daha göremeyecek miyim?
-Belki. Abimle kalmak için babam anam yollarsa gelebilirim.
-Gel, seni görmeden duramam.
-Ben de.
Bir süre konuşmadan birbirlerine baktılar.
-Atın suyunu içti, çek onu da kovalarımı doldurayım. Anam bekler.
Ömer, atını sulaktan çeker, tam döneceği sırada:
-Seni seviyorum Çeşminaz.
-Ben de Ömer.
Çıplak atına bindi. Çamur Dağına yukarı sürdü. Çeşminaz, Ömer gözden kayboluncaya kadar arkasından baktı.
-Deli oğlan.
Omuzluğu her iki omuzuna eşit koydu. Yandaki zincirlerin ucuna takılı olan demir kancaları kovaların saplarına taktı, evin yolunu tuttu.
Xxx
Akşam saatlerine doğru kazma sesleri sustu. Kuzu ve buzağı melemeleri kulakları çınlatıyordu. Belli ki acıkmışlardı. Gogoçların tembel köpeği akşam karanlığının olmasını bekliyordu havlamak için. Çemiş Hasan ve Çamur Abbas, çayı demlediler. Köylüler gelecek diye beklemeye başladılar.
Kahvehaneye ilk gelen Osman usta oldu. Çemiş Hasan hemen çayını getirdi.
-Daha yeni demledik Osman usta.
-Çayın renginden belli oluyor. Kimse yok kahvehanede.
-Senin o öğretmen oğlun büyük kötülük etti bize.
-Kötülük mü? Nasıl?
-Nasıl olacak, erkekler bağ, bahçe, bostan işlerine gitmiyor, sabahtan akşama kadar kahvehanede oturuyorlardı. Biz de çay verip parasını alıyorduk. Ama senin oğlun, erkekler de çalışacak diye tutturmasın mı?
-Bak sen.
-He ya. Bu sene hepsi de bağ, bahçe, bostan işlerinde karıları ile birlikte çalışmaya başladılar. Biz de akşam çayını demledik, gelenler olursa çay vereceğiz.
-Ben de gidiyorum. Benden de oldunuz.
-Niye gidiyorsun Osman usta?
-E, biz de sebzemizi dikeceğiz.
-Doğru. Geleceksin daha. Havuz işi var. Havuzu yapacaksın.
-Evet, geleceğim.
Muhtar İsmail, bekçi Osman ile “selam” vererek kahvehaneye girdi. Çemiş Hasan hemen çay alarak geldi. Kahvehanenin boş olması muhtarın da dikkatinden kaçmadı:
-Nerede bu avara kasnaklar. Kovdun mu onları Çamur Abbas?
-Hani ya da öyle olsaydı da kovsaydık onları. Ne gelen var ne giden. Bağda, bostanda bahçedeler sabahtan beri.
-Helal olsun senin şu öğretmen oğluna Osman usta. Onun sayesinde avara kasnak olmaktan kurtuldular. Bak ne güzel çalışıyorlar, çayından yudum aldı, sen ne yapıyorsun?
-Ne yapalım muhtar, biz de yarın gidiyoruz. Biz de sebzelerimizi dikeceğiz.
-Yarın mı?
-Evet.
-Ömer köye kadar götürsün sizi.
-Sağol muhtar.
-Olur mu öyle şey. Aliye hatun o kadar yolu yürüyemez. Ömer’e akşam söylerim atı sabah erkenden hazırlar, sizi köye kadar götürür döner.
-Sağol muhtar ama gerek yoktu. Buradan götüreceğimiz çamaşırlarımızdan başka bir şey yok.
-Olsun, onları ata yükler, Aliye hatun da biner öyle gidersiniz. Eğer ben de yürüyemem dersen sana da bir binek hayvanı ayarlayayım.
-Sağol, ben alışkınım yürürüm.
Akşam yemeğini yiyen köylüler yavaş yavaş kahvehaneyi doldurmaya başladılar. Çemiş Hasan ile Çamur Abbas’ın yüzü gülmeye başladı. Gün boyu beş kuruş para kazanmadılar, nasıl da yüzleri gülmesin.
En son gelen Hayati oldu. “Selam” verip Osman usta ile muhtar İsmail’in yanına oturdu. Çamur Abbas, hemen çayını getirdi. Çayında arka arkaya iki yudum aldıktan sonra muhtara döndü:
-Muhtar bir şey diyeceğim.
-Söyle Hayati.
-Bu dışarıya kız vermeme töresini hala kaldırmadınız. O yetmiyormuş gibi başka yerde yaşayan bir kişi Çamur köyünden kız almak isterse ya üç yıl üç ay üç gün bekleyecek ya da Çamur Dağından on torba toprak taşıyacak. Hala bu töreyi sürdürüyorsunuz.
-Doğru dersin, kaldıracağız.
-Ne zaman?
-Osman ustanın oğlu Cemal öğretmenden sonra.
-Muhtar, gencecik delikanlı, iyi çocuk da. Ya taşıyamazsa? Benim kardeşimi hangi genç ister? Ya da benim kardeşim acıyı sinesine çeker bir daha evlenmezse?
-Cemal taşıyacak Hayati. Benim oğlumun öyle göründüğüne bakma güçlü kuvvetlidir.
-Umarım öyledir Osman usta. Oğlun iyi bir çocuk, çalışkan, dürüst. Eğer töreyi uygulayacağız da inat edilir ve Cemal öğretmene bir şey olursa bunun bedelini bugüne kadar kaldırmayanlar öder, başta da sen muhtar İsmail.
-Beni tehdit mi ediyorsun Hayati? Benim elimden ne gelir, köylüler bir araya gelip de şu töreyi kaldıralım dediler de ben karşı mı çıktım?
-Benim söylediğim tehdit değil muhtar, yanlış anladın. Öğretmene bir şey olursa bunun ilk sorumlusu devlet nezdinde sen olursun demek istedim. Devlet bunun hesabını hepimizden sorar, başta da babası Osman ustadan.
-Benim oğlumun hesabını benden sorsun ki Hayati?
-İstemeye geldiğinizde, sana töre var dediklerin de söylenecek söz tamamlanmadan “benim oğlum Çamur Dağından on torba toprağı taşır” diyerek kesip attın Osman usta.
-Orası öyle, biraz aceleci davrandım. Ama merak etme Cemal güçlü, kuvvetlidir, o toprağı taşır.
-Öyle olsun.
-Ha, Hayati biz yarın sabah gidiyoruz. Biz de köyde sebzelerimizi dikelim. On beş güne gelirim, havuz yapılacak.
Muhtara döner ve:
-Muhtar ben gelinceye kadar havuzun temelleri açılsın, taşları taşınarak yığılsın kireç, kum ve yumurtalar da hazır olsun.
-Tamam Osman usta.
-Eh, bana izin, yeniden görüşmek üzere iyi akşamlar.
-İyi akşamlar Osman usta, Ömer yarın sabah hazır olacak.
-Sağol muhtar.
Kahvehaneden çıkan Osman usta, ağır adımlarla evine doğru ilerliyordu. Tam evinin çevirme kapısını açacaktı ki, fiskos konuşma sesleri duydu. Durdu, kulak verdi.
-Çeşminaz, anama durumu anlatacağım, seni isteteceğim.
-İstet Ömer.
-Tamam.
-Ben içeri giriyorum, biraz eşyalarımız var, toplamam lazım, babamın da gelmesi yakındır.
-Seni seviyorum Çeşminaz, bu gece anama konuyu açıp en kısa zamanda seni isteteceğim.
-En kısa zamanda.
-En kısa zamanda.
Ömer, Çeşminaz’ın eve girinceye kadar arkasından baktı. Beş adım atmıştı ki Osman usta ile burun buruna geldi. Korkudan dili damağına kaçtı.
-Hayırdır Ömer, nereden böyle gece vakti?
-Hiç Osman amca uyku tutmadı biraz dolaşayım dedim.
-Fazla dolaşma, geceler her zaman tehlikelidir.
-Eve gidiyordum zaten Osman amca.
-İyi.
Evin kapısını çaldı. Açan Çeşminaz’dı. Bir süre yüzüne baktı. Çeşminaz, babasının anlamlı bakışlarından ürktü, bacakları titrer gibi oldu, Kapının sövesini tutarak ayakta durmaya çalışıyordu.
-Sen daha yatmadın mı kızım?
-Yok baba, çamaşırları topluyordum, diyebildi duyulur sesle.
-Akşamdan hazırlığınızı yapın, sabah erkenden gideceğiz. Muhtarın oğlu Ömer de atı alıp bizimle gelecek.
Babasının bu sözleri Çeşminaz’da ikinci bir şoka sebep oldu. El yordamı ile peykenin üzerine oturabildi.
(Devamı var)