Anasının yapıp bıraktığı kuru fasulye ve bulgur pilavından karnını doyuran Cemal öğretmen, dış kapıyı açarak dışarı çıktı. Ay, hilal şeklinde Çamur Dağından yükseliyordu. Bir süre ayakta öylece bakakaldı. “Kara çadırın kızı” türküsünü, ‘Çamur Dağının Kızı’na uyarlayarak kendisinin duyacağı şekilde söylemeye başladı. Gözlerini hilal şeklindeki aydan ayıramıyordu. Yıldızlar da pırıl pırıldı gökyüzünde. Zeynep’in söyledikleri acaba doğru muydu? Gören olmuş mudur Çamur Dağının üzerindeki yıldızları. Ben de görüyorum, dağın üstündeki yıldızları ama o yıldızlar başka başkaymış. Onları görenlerin gözleri kamaşıyormuş. Çok parlakmışlar. Parlaklıkları aydan da daha fazlaymış. Herkes de göremiyormuş o yıldızları. Birbirini sevip de kavuşamayanlar yıldız olup Çamur Dağının başına akarlarmış. O yıldızlar göründüğünde Çamur Dağının yamaçlarından toprak taşınır gudu yaparlarmış. Çok ilginç ama görünen yıldızlar normal yıldızlar. Olsun, efsane de çok güzel.
Yalnız kendisi değil, Hayati, anası Kadrinur hatun ve Zeynep de evin önünde oturuyorlardı. Konuşmaları kendisine kadar geliyordu. Kulak kabarttı, Hayati’nin açacağı dükkan konuşuluyordu.
-Zeynep, bak ne diyeceğim, öğretmen uyumamıştır, daha akşamdan, anası, babası, kardeşi gitti, yalnız kaldı, çağır onu gelsin birlikte çay içelim.
-Olur abi.
Cemal öğretmen konuşulanı duydu ama duymamazlıktan geldi. En azından Zeynep’in yanına gelmesini bekliyordu. Hiç değilse birbirlerine kısa süre de olsa doya doya bakacaklardı. “Hayati abi de çok anlayışlı insan” dedi kendi kendine.
Zeynep evin önüne dönünce ay ışığında Cemal’in ayakta dikili olduğunu gördü, durakladı.
-Sen kapıda mısın?
-Evet.
-Niye gelmiyorsun?
-Aile arasına girmek istemedim. Belki bir şey konuşuyorsunuzdur.
-Ne konuşacağız köylük yerde, abim gelsin dedi, çay içelim.
-Bak buna hayır diyemem.
Bir süre Zeynep’in elini tuttu. Ay ışığında gözleri ışıl ışıldı Zeynep’in.
-Ay ışığında çok güzel görünüyorsun gudu kız, gözlerin gökyüzündeki yıldızlardan daha parlak.
-Hala orada mısın?
-Nerede?
-İlk guduyu aldığın zaman bana ‘Gudu Kız’ demiştin, hatırladın mı?
-Hatırlamaz olur muyum, hiç unutmadım ki.
-Hadi gel. Abim, peşimden gelmesin.
-Tamam.
Birlikte konağın önüne geldiler.
-Gel öğretmen, çay demledik, birlikte içelim.
-Olur abi.
-Yemek yedin mi evladım?
-Yedim ana, anam kuru fasulye ile bulgur pilavı yapıp bıraktı, ısıttım yedim.
Zeynep, çayları doldurdu, bir tabak içerisinde de börek getirdi.
-Börek de varmış. Ne yalan söyleyeyim, hamur işini çok severim.
-Ye evladım.
-Hava güzel öğretmen. Çok özledim köyümün bu akşamlarını.
-Artık bitti Hayati abi.
-Bitti çok şükür.
-Bir şey diyeyim mi? Seni çok iyi baktı Kadrinur ana, bayağı kilo aldın.
-Bu daha ne ki, daha da alacak. Benim oğluma Aslan Hayati derlerdi. Güçlü, kuvvetli, babayiğit bir delikanlıydı. Onu öyle bakacağım ki, yine Aslan Hayati olacak.
Bir süre konuşmadan börekten yiyip çay içtiler. Gogoçların gevezesi hiç susmuyordu. Durmadan yine havlıyordu.
-Bu köpek ben geldim geleli havlıyor Cemal. Gündüzleri hiç sesi sedası çıkmıyor.
-Çok ilginç bir köpek abi, geceleri sabaha kadar havlıyor, gündüzleri ise yemi dışında hep uyuyor.
Hayati cebinden tabakasını çıkardı. Oldukça kalın bir sigara sardı. Yaktı. Dumanını göğe yukarı üfledi. Çayından bir yudum daha aldı.
-Biliyor musun Cemal?
-Neyi abi?
-Kostan Dağında babanın tütününden bana sigara vermiştin. O kadar da açtım ki, verdiğin yarım ekmekle zeytinleri nasıl yediğimi hatırlamıyorum. Seninle karşılaşmasaydım, acından ve soğuktan ölecektim. Ölmesem de geri dönecektim. İyi ki karşılaştım seninle. Kardeşimle evleneceksin diye demiyorum. Çok iyi bir insansın. Dürüstsün, güzel ahlaklısın.
-Sağol abi.
-Zeynep, çok şanslı, senin gibi ehli namus biriyle evleneceği için.
-Şımartma onları Hayati, daha evlenmediler.
-Yok ana ne kardeşim şımarır ne de Cemal.
-Cemal evladım köyde epeyce yeriniz var mı?
-Var ana ama hepsini işleyemiyoruz. Yetecek kadarını ekip biçiyoruz. Ben de ekimde yardım ediyordum ama, anam benden yoksun kaldı şimdi babam var. Onunla ekip biçecek.
-Olsun yavrum, baban ne zaman başlayacak havuza?
-On beş güne gelirim demişti. Herhalde gelir gelmez başlayacak.
-Ben de dükkan açıyorum Cemal.
-Öyle mi? Bak bu iyi, köyde bir dükkanın olması iyi olacak. Nereye açacaksın?
-Şuraya. Bu kulübeyi biraz daha büyüteceğim.
-Şimdiden hayırlı olsun abi. Ben kalkayım, yarınki derslere biraz hazırlanmam lazım.
-Olsun.
-İyi geceler. Börek çok güzeldi, elinize sağlık.
-Afiyet olsun evladım. Yemeğe ara sıra bize de gel.
-Sağol ana, hele anamın yaptığı yemekleri bitireyim.
-Olsun evladım, iyi geceler.
-İyi geceler.
Xxx
Aradan on beş gün geçmişti. Osman usta söz verdiği gibi köydeki işleri tamamlayınca kızı Çeşminaz ile Çamur köyüne geri döndü. Çeşminaz, geri döndüğüne çok sevinmişti. Gelir gelmez, evi bir güzelce temizledi. Abisinin kirli çamaşırlarını yıkadı. Yatak ve yorganları evin önündeki çevirmenin üzerine güneşlenmesi yerleştirdi. Annesi yalnız kalmıştı köyde ama hemen evin bitişiğinde teyzesi Mevlide vardı, onun için anası yalnız sayılmazdı. Babası havuz yapımında köylülerle çalışacak o da babası ve abisi için yemek yapacaktı. Çok sevdiği muhtarın oğlu Ömer’i de görecekti. Sevinçten yerinde duramıyordu.
İşlerini bitirince doğruca Kadrinur ananın yanına gitti. Elini öptü.
-Döndün demek Çeşminaz?
-Evet ana, babam havuz yapımında çalışacak, anam da hem babana hem de abine yemek lazım, sen git yemeklerini yapar evi de evirir çevirirsin dedi.
-İyi ettin kızım.
-Okullar da tatil olmak üzere, belki abim köye gider, anama yardımcı olur.
-Öyle de olur.
-Ben eve geçeyim ana, evde yemek yok, babamla abim gelirler. Sizi görmek için geldim. Buradayım daha sonraları uğrarım.
-Bekleriz kızım, çekinmeden gelebilirsin.
-Sağol ana. Zeynep görüşürüz.
-Görüşürüz.
Akşam karanlığına kadar havuzda çalışan köylüler, yorgun, bitkin düşmüşlerdi. Osman usta hiç soluk aldırmadı onlara öğle yemeğinin dışında. Hızlı çalışmak onları yormuştu. Evlerine dönerken, kendi aralarında Osman ustayı çekiştirmeyi de ihmal etmediler.
-Bu Osman usta böyle giderse bizi perişan edecek.
-Öyle görünüyor.
-Çok hızlı ve prensipli çalışıyor.
-İyi usta.
-Neresi iyi? Bizi perişan etti.
-Şikayetçi olmayın daha ikinci gün, böyle giderse sonunu getiremezsiniz. Adamın hakkını yemeyin. Adam çalışıyor.
-Her taşı da beğenmiyor.
-Beğenmez tabi. Havuzcuk yapmıyor adam, havuz yapıyor.
-Bir de şu yumurtaların beyazını sarısından ayırmak yok mu öldürüyor insanı.
-Yumurta sarısı yiye yiye kümesteki tavuklara döndük.
-Hiç sorma, çoluk çocuk yumurta sarısı yiyoruz.
-Horasan harcıymış.
-Çimentoya ne oldu, biraz para harcar alırdık.
-Yok illa da Horasan harcı olacakmış.
-Ustanın işine karışmayalım. Bir defa havuz yapıyoruz. Sağlam olsun, akıtmasın, su tutsun diye çabalıyor.
-Akşam kahvehaneye gelen olur mu?
-Pek niyetim yok ama, oranın çayı da bir başka oluyor.
-Gelelim, fazla oturmaz çayları içer, biraz sohbet ederiz.
-Yarın erken kalkacağız ha. Osman usta bizden önce gider de kimseyi göremezse kızar ona göre.
-Doğru dersin.
Çemiş Hasan ile Çamur Abbas, havuz için çimentoyu temin edeceklerinden kahvehaneyi akşamları açıyorlardı. Çayı demlediler. Gelecek olan köylüleri bekliyorlardı. Havuzun ilk yapım günlerinde kahvehaneye gelen pek olmadı. Yorgun düşen köylüler, akşam yemeğinden sonra yatıp uyuyorlardı.
-Şu çimentoyu yüklenmeyip biz de çalışsak mıydık Çamur Abbas?
-Bence de öyle yapsaydık, bu gidişle biz çimento parasını çıkaramayacağız.
-Öyle görülüyor. Baksana Osman usta bir aydır burada kahvehaneye hiç gelmedi. Demek ki, çayını evde içiyor.
-Havuz da nerede ise bitecek. Sen mi gidersin ben mi gideyim, sucu Refik’ten on torba çimentoyu almağa?
-Muhtarla konuşalım, dört tane katır mı eşek mi temin eder, sahipleri ile gidip çimentoları alıp gelelim.
-Sen git Çemiş, ben kahvehaneye bakarım.
Bir anda şaşırdılar. Bir aydır kahvehanenin kapısını açmayan Osman Usta oğlu Cemal öğretmenle kapıdan içeri girdiler. Çemiş ile Çamur Abbas birbirlerine baktılar. İkisi bir ağızdan:
-Özledik seni Osman usta, buyur, buyur.
-Ne yaparsınız çalışıyoruz, yoruluyoruz, akşam yemeğinden sonra da dinleniyoruz.
Muhtar İsmail de bekçi Osman ile birlikte “selam” vererek Osman ustanın yanına oturdu. Çamur Abbas, hemen çayları alıp geldi.
-Osman usta, havuzun duvarları bitti sayılır.
-Öyle muhtar.
Çemiş Hasan söze girdi.
-Muhtar yarın bana dört tane eşek mi olur, katır mı olur sahipleri ile ver, çimentoyu alıp da geleyim.
-Tamam, dört tane hayvan sahipleri ile birlikte sabah erkende kahvehanenin kapısında olacak.
Akşamın ilerleyen saatlerinde yemeğini yiyen bazı köylüler kahvehaneye geliyorlardı. Çamur Abbas ile Çemiş Hasan’ın yüzü gülmeye başladı. Şu havuz bir an önce bitse bari, diyorlardı.
-Osman usta, haziranın yirmi birine kadar havuz biter mi?
-Biter ama neden yirmi biri?
-Dağdan toprak getirip gudu yapımı başlayacak. Tabi daha öncesi Cemal öğretmen on torba toprağı taşıyacak ve ondan sonra da köylüler Çamur Dağının her iki yakasından toprak getirecekler.
-Daha erken biter muhtar merak etme.
(Devamı var)