Çamur Dağının Kızı (53)

Hava karardıkça kararıyordu. Çakan şimşekler, gök gürültüsü ve sicim gibi yağan yağmur, köylüleri ve çevreden gelenleri kara kara düşündürüyordu. İki saate yakındır Cemal öğretmenin Çamur Dağından dönmeyişi anası Aliye kadının içerisine ateş düşürüyordu. Baba Osman usta, ıslanmaya karşın koşar adımlarla kahvehaneye gitti. Doğruca Koca Çavuş Dede ile birlikte oturan muhtar İsmail’in yanına geldi. 

-Muhtar nerede ise iki saat oldu,

Cemal’im dönmedi. Başına bir hal gelmiş olmasın? Ne dersin dedem, ardından gitsem mi?

-Az otur Osman usta, ıslandın. Hele bir çay iç. Rahatla, korkma bir şey olmaz. Yağmurun dinmesini beklemiş olabilir.

Beşinci sınıf öğrencisi Sümüklü Salih’in oğlu Kürşat, babasının eski ceketini başına çekmiş, Gogoçların harmanındaki loğ taşının üzerinde oturuyor, gözleri Çamur Dağından ayırmıyordu. Yağan yağmura aldırmıyor, çok sevdiği öğretmenini merak ediyordu. Babası her ne kadar “Kürşat, hasta olacaksın, çabuk kalk oradan” diye uyardıysa da o, “Ben öğretmenimi gözetleyeceğim baba, merak etme hasta olmam” diyerek babasının talebini geri çevirdi.

Yağmur yavaş yavaş seyrekleşmeye başladı. Bir süre sonra da durdu ama şimşek yine çakıyor, gök gürlüyordu. Yağmurun durmasıyla birlikte gök gürültüsü de Kostan Dağından Vauk Dağına doğru çekildi. Şimdi uzaklardan geliyordu gök gürlemesi de.

Kürşat gözlerini ayırmadığı Çamur Dağından, ilk dönemeçten gelmekte olan öğretmenini görünce sevinçten ayağa fırladı. Babasının eski ceketi omuzlarından yere düştü.

-Öğretmenim geliyor!... Öğretmenim geliyor!...

Osman usta Kürşat’ın bağırmasını duyunca Gogoçların harmanına koştu. Oğlu Cemal’in dağdan aşağı üçüncü dönemeçten yavaş yavaş geldiğini görünce:

-Allah’ım sana çok şükür.

Kahvehaneden çıkanlar yavaş yavaş Gogoçların harmanında toplanıyordu. Yağmurun durması ile hava yeniden aydınlanmaya başladı. Cemal, sırtında toprak dolu torba ile Zeyneplerin evinin önüne geldi. Önceki torbaları bıraktığı yük taşının üzerine torbayı koydu. Torbadan sızan sular çamur olup yük taşından aşağı akmaya başladı. Omuzlarını kesen ipleri zorla çıkardı. Sırtındaki gömlek ve içindeki atlet yırtılmıştı. Babası, anası ve kız kardeşi koşarak yanına geldiler. Aliye kadın, oğluna sarıldı.

-Nasılsın oğul? Kurban olurum seni verene.

-İyiyim ana. Yağmur her tarafı çamur yaptı. Yol çok kaygan oldu. Onun için biraz geciktim.

-Tamam, daha gitmiyorsun.

-Olmaz baba, dört torba kaldı.

-Oğul telef edeceksin kendini, baksana sırtındaki gömlek ve atlet yırtılmış, yaralar oluştu sırtında. Gel etme bırak bu inadı. Üstün başın çamur. Çamurdan adama döndün.

-Olsun baba.

-İnat etme oğul, bırak kalsın. O torbalar şimdi yüz kilo oldu yağan yağmurdan, getiremezsin.

-Getiririm ana, merak etme.

-Koş kızım, içeriden bir minder getir.

-İstemez ana. Çeşminaz, çayımı buraya kadar getirebilir misin?

-Hemen abi.

Gelen çayı iki üç yudumda içti. Çeşminaz koşarak çayı doldurup getirdi. İkinci bardağı daha yavaş içti. 

-Akşam yaklaşıyor. Yağmur durmuşken taşımalıyım kalan torbaları.

-Acele etme oğul, yarı geceye daha çok var. Yavaş yavaş git gel, madem vazgeçmiyorsun.

-Tamam baba.

Kalktı. İpi eline aldı. Köylülerin bakışları arasından köyün çıkışına doğru yürüdü. Yırtılan gömleğin ve atletin altından sırtı görünüyordu. Yer yer yaralıydı sırtı. 

-Ben inatçı adam gördüm de bu öğretmen kadar inatçı görmedim, dedi Sümüklü Salih.

-Kapa şu ağzını Sümüklü.

-Anası sırtına minder koy diyor, adam kabul etmiyor. Buna inatçı denilmez mi arkadaş?

-Denilir ama o daha iyi bilir.

-Bilir bilir, son torbalara doğru alacağı hali görmek istemiyorum.

Cemal, köyün çıkışını geçtikten sonra Çamur Dağının ilk dönemecine girdi. Yürüdükçe ayağının altındaki toprak kayıyor, ayakları balçık çamuru ile kaplanıyordu. Zaman zaman durup ayaklarına yapışan çamuru yerden aldığı ince taş parçası ile temizliyordu. 

Havadaki gök gürültüsü kesilmişti. Bulutlar açıldı. Güneş Kostan Dağı üzerinde kendini gösterdi. Çamur Deresi hala çamur akıyordu. Gelen sel her ne kadar azaldıysa da dereden gelen su sesinden selin gücünden bir şey kaybetmediği gösteriyordu. 

Senin ne demek istediğini anladım Zeynep. Benim toprak taşımamam için yalan söyledin. Cemal’i sevmiyorum dediğin zaman beni ne kadar sevdiğini söyler gibiydin. Ben de seni çok seviyorum Zeynep. Ben bu torbaları köye indirip, önce töreyi kaldırıp sonra da anlı şanlı bir düğün yaparak evleneceğiz. O günler çok yakın benim Zeynep’im.

Köyde törenin kalkıp kalkmayacağını merak eden çevre köylerin bekar delikanlıları da Çamur köyüne geldiler. Aralarında Çamur köyündeki kızlardan seven bekar gençler vardı. Töre kalkarsa birbirlerine kavuşacaklardı. Kavuşacaklardı ama Cemal öğretmen daha torbaları taşımayı bitirememişti. Onlar da Gogoçların harmanına geçtiler. Onların da gelmesiyle köy daha da kalabalıklaşmıştı. Köyün kızları ise fark ettirmeden gelen gençlere bakıyorlardı. 

-Yakışıklı uşaklar da var içlerinde Zeliha.

-He kız, hele şu harmanın kenarında ayakta diklenen oğlan çok yakışıklı.

-Kesmişsin gözüne.

-Yok be, o beni tanımaz, ben onu tanımam.

-Kısmet olursa tanışırsınız.

-Kız Hüsniye senin sevdiğin bir oğlan vardı Şehpane köyünden o da geldi mi?

-Gelmez olur mu en önce o geldi. 

-Görüştünüz mü?

-Yok, uzaktan uzağa göz göze geldik.

-Hangisi kız?

-Cevizin altında duran, uzun boylu.

-Kız yakışıklı uşak.

-Yakışıklı tabi.

-Allah tamamına erdirsin.

-Amin.

Akşam karanlığı ile birlikte Cemal öğretmen sekizinci torbayı da getirdi. Zeyneplerin kapısının önüne torbayı bıraktıktan sonra doğruca kendi evlerinin önündeki çardağın altında oturan anası, babası ve kardeşinin yanına geldi. Oldukça yorgun görünüyordu. Çeşminaz koşarak çayını doldurup getirdi. Ne anası ne de babası bir şey soramıyordu. Aliye kadın oturduğu yerden kalktı, oğlunun arkasına geçerek sırtına baktı. Sırtındaki yaralar çamurdan görünmüyordu.

--Çeşminaz, hemen abine bir gömlek ile atlet getir.

-Niye ki ana, diye sordu Cemal.

-Sırtın yara bere içerisinde oğul, gömlek ve atletin yırtılmış. Hemen çıkar onları.

Çeşminaz abisinin atlet ve gömleklerinden birer tane getirdi. Cemal öğretmen hem çayını içiyor hem de üstünü değiştiriyordu. Anası her iki omuzuna gömleğin altına gelecek şekilde kalın yün çoraplarını yerleştirdi.

-Çorapların çok faydası oldu ana, ip omuzlarımı kesmedi. Sızlıyor ama önemli değil.

Çayını bitirdi. Ayağa kalktı. Karanlık bastırmıştı. Ay da Çamur Dağı’ndan yükseliyordu. Yükseldikçe köyün içi daha güzel aydınlanıyordu.

-Oğul şu tabancayı sok beline.

-Neden ki baba?

-Olur ki ayı ya da kurda rastlarsın. Yanında bulunsun.

-Yok baba, 

-İnat etme, sok onu pantolonunun içine.

-Bir de onu mu taşıyayım baba?

-Geç gelirsen veya gelemezsen, köyden ateş ederiz. Sen cevap verirsen gelmeyiz. Yok silahımıza karşılık vermezsen yanına ilk gelecek olan ben olacağım.

-Ona gerek kalmayacak baba.

-De hadi, getir şu iki torbayı da sen de kurtul bu eziyetten biz de kurtulalım.

-Ben kalkayım.

-Hadi oğlum sağlıcakla git, sağlıcakla gel.

-Sağol ana.

Kalktı. İpi eline aldı. Atlet ve gömleğini değiştirmesi sırtındaki sızıları birazcık olsun hafifletmişti. Ay ışığında Çamur Dağına tırmandı. Zeynep, çevirmenin kapısına kadar geldi. Çeşminaz onu görünce yanına gitti.

-Merak etme durumu iyi.

-Çok merak ediyorum, bize gelir misin? Abim kahvehaneye gitti. Anam yalnız. Gel de beraber bekleyelim.

-Olur…, döndü anasına, ana ben Zeyneplere gidiyorum.

-Olsun.

-Hanım ben de kahvehaneye geçeyim. 

-Tamam sen de git bakalım, beni de burada bilinmeyen kurtlar yesin.

-Sen de git Kadrinur kadının yanına yalnız oturma.

-Bir yere gidemem, can oğlumu bekleyeceğim.

Sümüklü Salih’in oğlu Kürşat, oturduğu loğ taşı üzerinden kalkmıyordu. Her zamanki gibi gözleri Çamur Dağının dönemeçlerindeydi. Ay, dolunay şeklinde yükseldikçe, dağı daha da aydınlatıyordu, dönemeçleri belli oluyordu. Ayakta duranlar da ayakta durmaktan yorulmuş olacaklar ki, kendilerine oturacakları yer bulup oturdular. Onların da gözleri Çamur Dağındaydı. 

-Töre kalkacak mı?

-Kalkacak.

-Bence kalkmaz.

-Neden?

-Bu köyde daha çok kadınların dediği oluyor aslanım. Hiçbir ana kızını uzağa vermek istemez. Onun için kadınların dediği olacak.

-Yani?

-Kadınlar karşı çıkacak. Kocaları da onların sözünden dışarı çıkamayacaklar.

-Öğretmen boşuna mı taşıyor toprağı.

-Bence boşuna.

-Sen öyle bil, töre kalkacak ben de kara gözlüme kavuşacağım.

-Çok beklersin.

Cemal öğretmen sırtında ay ışığında bir gölge gibi göründü. Kürşat, gözlerini sildi, dikkatlice Çamur Dağı’na baktı. Biraz bekledi, gölge doğruydu, Bu öğretmeni Cemal’di. Evet, öğretmenim geliyor, deyip ayağa kalktı:

-Öğretmenim geliyor! Diye bağırdı. Sesi önce Çamur Dağı’nda daha sonra da Kostan Dağı’nda yankılandı. Kahvehanedekiler dışarı çıktı. Gogoçların harmanına gidenler oldu. Zeynep ile Çeşminaz da doğruca köyün çeşmesine gittiler. Çeşmeden Çamur Dağı daha iyi görünüyordu. Çeşmenin akan suyun sesine Gogoçların gevezesinin havlaması karışıyordu. Aliye ana da Zeyneplerin evinin önüne geldi. Oğlunun getirdiği sekiz torba toprak sıra sıra dizilmişti. 

-Gel, dedi Kadrinur kadın, gel hele otur. Az kaldı, bunu getirdikten sonra bir torba kalacak. Onu da getirecek inşallah.

-İnşallah Kadrinur, inşallah.

Cemal, çeşmeye yaklaşınca kız kardeşi ve Zeynep’i gördü. Sırtındaki torbanın onun sendeleyerek yürümesine neden oluyordu. Duyulacak bir sesle:

-Siz ne arıyorsunuz burada?

-Seni bekliyoruz abim.

Sendeleye sendeleye yürümeye başladı. Torba, yağan yağmurla çamur olmuştu. Büyük bir zorlukla yük taşının üzerine torbayı bıraktı. İpler omuzunu bu kez fena sızlatmıştı. Her iki omuzu da çok acıyordu. İpleri çıkarmak istemiyordu. İpi gevşettikçe omuzlarındaki sızı artıyordu. Çeşminaz, yardım etti.  Çeşminaz, yardım etti. Yavaş yavaş ipi açtı. Çamur olmuş torba sırtına yapışmıştı. 

-Abi yavaş yavaş torbadan ayrıl, ben tutuyorum torbayı.

Büyük bir sızı duyarak torbadan ayrıldı. Gömleği torbaya yapışmıştı. Çeşminaz, gömleği torbadan ayrıldı. Dizleri tutmaz oldu. Olduğu yere çömeldi. Anası hemen koşarak yanına geldi. Oğluna sarıldı. 

-Sarılma ana, her tarafım acıyor, diyebildi.

-Kızlar, yardım edin, kaldırıp çardağa kadar götürelim.

Baba Osman usta ile Hayati, Cemal öğretmenin ne kadar acı çektiğinin farkındaydılar. Zeynep hemen koşarak çay getirdi.

-İçebilecek misin?

-İçerim Zeynep.

-Deli, dedi Cemalin duyabileceği bir sesle.

(Devamı var)

YORUM EKLE