Çamur Dağının Kızı (66)

Usta, sabah ezanı ile uyandı. Karısı Aliye hala uyuyordu. 

-Hanım kalk, dünyanın ucuna gideceğiz, erkenden yola çıkmamız lazım.

Aliye kadın, sağ kolundan sol kolunun üzerine döndü. Usta, bir daha seslendi. Sinirlenen karısı:

-Ne oluyorsun, daha sabah olmadı, yat aşağı.

-Ne yatması hanım, sabah ezanı okunalı yarım saat oldu.

-Olsun, uykum var, uyuyacağım.

-Bırak şimdi uykuyu, bir an önce kasabaya varıp Deli Kadir’e yetişmemiz lazım. Yoksa Ardasa’dan Gümüşhane’ye yürüme gideceğiz. Usanma, hadi kalk.

-Tamam, tamam kalkıyorum.

-Ben çocukları uyandırmaya gidiyorum.

Usta üzerini değişip mabeyine açılan kapıyı açtı. Ocağın taşına çakılı çivide asılı olan gaz lambası yanıyordu, kahvaltı sofrasını da kurulu görünce şaşırdı.

-Çeşminaz, diye seslendi.

Cevap alamayınca dışarı çıktı. Yaz sabahının hafif üşütücü havası yüzüne vurdu. Kollarını havaya kaldırıp derin bir nefes aldı. Zeynep, elinde gaz feneri ile ahırdan çıktı. 

-Hayırdır kızım?

-Hayvanları yemledim baba. Teyzem, öğlene kadar ilgilenemem dedi. Ben de yemlerini verdim.

-Kahvaltıyı da hazırlamışsın.

-Evet.

-Ben ayakyoluna gideceğim, sen de abini uyandır. Erkenden yola çıkmalıyız.

-Tamam baba.

Kahvaltıyı sabahın alaca karanlığında yaptılar. Evin kapılarını sıkı sıkı kilitlediler. Anahtarı Ayşe kadına teslim edip yola koyuldular. Önlerinde iki saat yürüyecek yol vardı. Köyün içinden Çit Deresi ana yoluna indiler. Yolda hızla yürümeye başladılar. 

-Şu yol bir an önce yapılsa baba.

-Yapılacak ama ne zaman oğul.

-Biz ne ise de anam perişan oluyor. Keşke birinin binek hayvanını alaydık.

-İyi olurdu ama kim geri getirecek oğul.

-Orası da öyle.

Aliye kadın en arkadan geliyordu. Belli ki pek yürüyemiyordu.

-Yavaş yürüyün usta yetişemiyorum.

Yarım saat yürümüştüler ki arkalarından gelen nal sesine kulak verdiler. Gelen Aliye kadının kardeşi Ayşe hatunun oğlu Hüsnü’ydü. 

-Hayırdır Hüsnü?

-Osman emmi, anam, bacım o kadar yolu yürüyemez, eşeği al da kavuş onlara dedi.

-Helal olsun baldızıma. Hadi hanım yine iyisin. Bak vefalı kardeşin sana acıdı. Cemal bindir ananı.

Şimdi rahattılar. Zermut yol ayrımına gelince usta durdu.

-Şurada biraz soluklanalım.

-Ben ineyim sen gel bin, zaten yolumuz az kaldı. 

-Yok, isterseniz siz geçin ben arkanızdan gelirim.

-Olmaz. İndir beni Cemal, dedi Aliye kadın. İner inmez de kocasının yanına gelerek oturdu. Osman usta tabakasını çıkardı, sardığı tütünü yaktı.

-Şimdi anladım niye durduğunu.

-Niye?

-Şu melet için.

İki saat sonra kasabaya giriş yol ayrımındaydılar. Kasabanın yoluna yönelmişlerdi ki, Deli Kadir’in kamyonun yavaş yavaş geldiğini gördüler. Osman usta el kaldırdı. Tam yanlarına gelince durdu. Kapıyı açıp aşağıya indi.

-Çok bekledim sizi, demek gelmeyecekler dedim.

-Geç kaldık Deli Kadir. Yerin var mı?

-Var var, binin. 

Şoför mahalli boştu. Usta, Deli Kadir’in yanına oturdu, diğerleri ise arka koltuğa geçtiler. Zor şartlar altında yapılmış karayolunda her zamanki gibi dikkatli araç kullanıyor, yavaş gidiyordu Deli Kadir. Onun kamyonuna binen kendini güvende hissediyordu.

-Usta, çok gittin geldin bu yolu, bayağı perişan oluyorsunuz.

-Hiç sorma Deli Kadir. Ama bu sefer son olacak gibime geliyor.

-Öyle mi?

-Cemal’in düğünü var, önümüzdeki pazar günü. Onu evlendirdik mi pek gidip gelmeyiz artık.

-Allah mesut eylesin.

-Amin.

Dönemeçli ve dar köprülü karayolunu sohbet ede ede bitirdiler. Osman usta, yolcu ücretini uzattı.

-Olmaz usta, bu da benim Cemal oğlumuzun düğün hediyesi olsun.

-Sağol Deli Kadir, bizde pazar yerine geçelim. Ömer gelmiştir şimdiye.

-Selametle.

Ömer, ustanın dediği gibi pazar yerinde onları bekliyordu. Ustayı yanında da Çeşminaz’ı görünce çok sevindi. Koşarak yanlarına eldi. Usta ve Aliye kadın elini öptü, Cemal ve Çeşminaz’la tokalaşarak hoş geldiniz dedi.

-Ömer, kuyumcuya uğrayıp yola girelim. Akşama ancak varırız köye.

İkindi vakti Kostan Dağının zirvesindeydiler. Usta, durdu, atından indi. Yol kenarında bir taşın üzerine oturdu. Tabakasını çıkardı. Sardığı sigarasını yaktı. 

-Sırf şu sigarayı içmek için attan indin değil mi?

-Olur mu Aliye hatun biraz dinlenelim. Çamur köyüne ve Çamur Dağına doya doya bakalım. 

-Ne var Çamur köyünde Çamur Dağında?

-Olur mu, kız vereceğiz buraya. 

-Sadece sen kız vermiyorsun ya.

-Olsun, benim kızım hepsinden kıymetlidir.

At nalları köyün içinde duyulmaya başlayınca kahvehanede oturanlardan Sümüklü Salih dışarı çıktı. Gelenlerin Osman usta olduğunu görünce:

-Hoş geldiniz usta, gel hele yorulmuşsundur, bir çayımızı iç.

-Hoş bulduk Salih, paran var mı, uzak yoldan geldik ben bir çayla doymam.

-Kaş tane içersen içi usta, paramız olmasa da veresiye defterine yazdırırız.

Kucaklaştılar. Kahvehanedekiler, sıra ile ustanın elini sıkarak “hoş geldin” dediler.

Muhtar İsmail’in yanına oturdu. Çemiş Hasan hemen çayları getirdi. 

-Geç kaldınız, dedi muhtar.

-Köyden geç çıktık. Az kalsın da Deli Kadir’i kaçıracaktık. Yoksa hala yolda olacaktık. 

Xxx

Zeynep, Cemal öğretmen ve Aliye hatunu görünce sevinçten yerinde duramadı. Koştu, Aliye hatunun elini saygıyla öptü, hoş geldin ana dedi.

Kadrinur kadın da çardakta oturuyordu. 

-Gel hele dünür, gel otur, yoldan geldiniz, aç susuzsunuzdur. Çayımız da var. Bugün geleceksiniz diye Zeynep, sizin için birkaç çeşit yemek yaptı. Biraz dinlenin de yemeğinizi yersiniz. Usta gelmedi mi?

-Geldi geldi. Kahvehanenin önünde indi. Çağırdılar onu.

-Ne var ne yok Aliye kadın? İyi misiniz?

-İyiyiz Kadrinur, kapıyı bacayı kilitledik geldik bu yaz günü.

-Ne yapacaksın kolay değil oğul evermek, kız vermek. Hepimizin başında. 

-Öyle öyle. Hayırlısı olsun.

Zeynep’in gözlerinin içi gülüyordu. Cemal öğretmeni yeniden görmenin mutluluğunu yaşıyordu. Cemal de ondan farksız değildi. Pazar günü yapılacak olan düğün için sabırsızlanıyorlardı.

-Çay vereyim mi ana?

-Ver kızım.

-Sana Cemal?

-Çoktan çayı vermeliydin.

-Bak ne diyeceğim Aliye.

-Söyle.

-Kızı da bu sene mi vereceksin?

-Usta verelim diyor ama ben istemiyorum.

-Usta verelim diyorsa verin gitsin. Güze de onun düğününü yaparsınız.

-Ondan sonra bir Köroğlu bir Ayvaz kalalım öyle mi?

-Gelin alıyorsun ya?

-Alacağım gelin, oğlum nerede ise o da orada olacak.

-Yaz tatilinde gelirler. Sonra kışın karne tatilleri de var.

-Orası da öyle ama ne olursa olsun uzak olacaklar. Hele Çeşminaz. İyice gözümden uzak olacak. Allah’tan sen varsın burada. Sanki başka birsini bulamadı da bula bula Çamur köyü muhtarının oğlunu buldu.

-Ömer iyi çocuktur.

-Orası öyle de ne bileyim. Ben gönlüm hiç razı gelmedi ama kızım onu sevdi.

-Yapacak bir şey yok. Benim kızım da senin kızın gibi dünyanın bir ucundaki Cemal öğretmeni sevdi.

Hayati ile Osman usta, çevirme kapısından içeri girdiler. 

-İki kaynana baş başa verdiniz kimi çekiştiriyorsunuz?

-Kimseyi çekiştirmiyoruz Osman abi, hoş geldin. Gel otur, dedi Kadrinur.

-Hoş bulduk.

Dinlenmişsinizdir, Zeynep sizler geleceksiniz diye yemek yaptı. Uzak yoldan geldiniz açsınızdır.

-Ne yalan söyleyeyim. Acıktık. Değil mi Aliye Hatun?

-Ben o kadar acıkmadım.

-Cemal, oğlum, dedi Kadrinur, Zeynep’e söyle sofrayı hazırlasın. Burada mı yersiniz içeride mi Osman abi?

-Burada yiyelim, hava güzel.

-Hep birlikte Zeynep’in yaptığı yemekleri iştahla yediler. 

(Devamı var)

YORUM EKLE