Öğlene doğru köylüler yavaş yavaş toplanıyorlardı. Hiç susmayan davul-zurna Gogoçların harmanında halay ve horon havası çalmayı sürdürüyordu. Çamur köyünde dışarıya ilk kez bir kız veriliyordu. Köylülerin çok sevdiği Cemal öğretmen hem töreyi kaldırmada ön ayak olmuş hem de ilk kız alan olmuştu. Çitikebir köyünden gelen Çitliler, köyün hasat edilmiş çıplak tarlalarında at koşturuyorlardı. Birbirleriyle adeta yarışıyorlardı. Mehmetalilerin Yılmaz’ın sözünden dışarı çıkmıyorlardı. Yılmaz:
-Durun ve atlardan inin.
Dediğini yaptılar. Atların dizginlerini bıraktılar. Heybelerinde getirdikleri Alaman beşlilerini çıkardılar. Çömeldiler. Silahların namlusunu havaya diktiler. Yılmaz, parabellumla bir el havaya ateş edince onlar da silahlarındaki bütün mermileri havaya sıktılar. Dağ taş Alaman beşlilerinin sesinden adeta inledi. Kostan Dağından Çamur Dağına, Çamur Dağından Kostan Dağına gitti geldi Alaman beşlilerinin sesi. Silahlarını söktüler, heybelere yerleştirdiler. Atlarına binip köyün beton yolunda atları tırısa sürmeye başladılar. Köy içerisinde birkaç kez gidip gelen Çitliler, atlarını bekçi Osman ile muhtarın oğlu Ömer’e teslim ettiler.
Önlerinde Mehmetalilerin Yılmaz, arkasında kemençeci Katip Şadi ile birlikte Gogoçların harmanına indiler. Akçaabat Sallaması ile başlayan horon köylerine has yöresel oyunlarla bir saatten fazla sürdü. Aslan Bey, Çitlilerin bu kadar disiplinli olmalarından çok hoşnut olmuştu. Cemal öğretmenin yanına yaklaştı.
-Cemal, sana bir şey soracağım.
-Buyur beyim.
-Şu yanında çocukla ayakta duran ve düğüne hiç katılmayan kız kim, biliyor musun?
-Biliyorum beyim. Onun da adı Zeynep’tir.
-Ne tesadüf. Yanında diklenen çocuk onun mu?
-Hayır beyim. O çocuk kardeşidir. Kimi kimsesi yoktur. İki kardeştirler.
-Neden hiç yüzü gülmüyor, hiç halaya da katılmadı?
-Onun sevdiğini şu gördüğün Çamur Dağı aldı.
-Nasıl yani?
-Törenin yüzünden. Bandırlak köyünden sevdiği genç töre gereği toprak taşırken yuvarlanarak öldü. Odur budur yüzü gülmez. Çok güzel de kaval çalar.
-Kaval mı çalar? Benim anam Gülizar da çok güzel kaval çalarmış, dedem Süleyman ile birlikte.
-Neden sordun o kızı beyim?
-Nasıl söyleyeyim sana? Kızın hem durgunluğu hem de güzelliği çok hoşuma gitti.
-Yoksa?
-Yani Cemal… Sevdiği olduğuna göre, yanlış bakmışım.
-Sevdiği öldü beyim.
-Yeniden birini sevmesi zordur Cemal.
-Orasını sen merak etme. Eğer niyetin bu ise, senin nasıl mert ve dürüst insan olduğunu bilirim. Evlendikten sonra köyde kalacağız. Zeynep ve ben konuşuruz onunla.
-Bilirsin benim de yaşım geldi geçiyor. Onu görünce ne yalan söyleyeyim, gözlerimi ondan alamıyorum. Niyetim ciddidir. Kardeşini de en iyi okullarda okuturum.
-Konuşuruz onunla beyim ama sabırlı olacaksın.
-Bu kadar bekledik. Hele kaval çaldığını da söylemen hiç tanımadığım anamı hatırlattı.
Hayati, yanlarına yaklaştı.
-Ne konuşuyorsunuz kafa kafaya vermiş.
-Hiç Hayati abi… Beyimle şuradan buradan konuşuyorduk.
-Öyle olsun. Haydi sen kalk eve geç. Birazdan gelin çıkacak. Hazırlık yapılıyor.
Çamur köyü muhtarı İsmail ile Çitikebir köyü muhtarı da kafa kafaya vermiş konuşuyorlardı. Törenin kalkması, yapılan düğün Çamur köyünün çok daha tanınır olduğunu söylüyordu muhtar İsmail.
-Bu yaşıma geldim, böyle bir düğün görmedim. Gerçekten çok muhteşem bir düğün oldu muhtar. Hele sizin de gelişiniz düğünümüze renk kattı. Çok sağ olun.
-Sizler de sağ olun muhtar. Bizler düğün biter bitmez gideriz, yolumuz uzun, çocuklar uykusuz.
-Aslan Bey de sizinle mi gidecek?
-Konuşmadık ama aynı yolun yolcusuyuz, sanırım bizimle gider.
Onlar konuşa dursun davul-zurna gelin evinin önünde yanık yanık havalar çalmaya başladı. Artık gelinin çıkması bekleniyordu. Yarım saattir davul zurna çalıyor ama gelin bir türlü evden çıkmıyordu. Kadın erkek hep gelin evinin kapısında toplanmış, gelinin çıkmasını bekliyorlardı.
-Bu kadar uzun mu sürer sizin köyde gelinin evden çıkması muhtar?
-Biraz öyle olur. Evin tek kızı. İki evlattan biri. Vedalaşmalar uzun sürer Osman usta. Ne o sabırsızlandın mı? Düğün sahibinin karnı geniş olur.
-Yok sabırsız değilim. Karnım da geniştir bilesin.
-Halinden belli oluyor. Yumruklarını sıkıyorsun.
-Senin de gözünden bir şey kaçmıyor.
-Ben boşuna muhtar seçilmedim usta.
Zeynep, Hayati’nin kolunda gelinliğini giymiş, kapıdan çıktı. Kadrinur ananın iki gözü iki çeşmeydi. Zeynep kapıdan dışarı adımını atınca, Çitliler birer şarjör mermiyi havaya boşalttılar.
Aslan Bey’in süslenmiş Yıldız atı kapıya Ömer tarafından yaklaştırıldı. Sütbeyaz atın üzerinde tek bir leke bile yoktu. Çamur köyüne gelmeden Zermut köyünde bulunan gölde tertemiz yıkanmıştı. Uzun kuyruğuna düğüm atılmış, her iki kulağına da iki ayrı renkte mendil bağlanmıştı. Zeynep, abisinin yardımı ile ata bindirildi. Kadrinur ananın iki gözü iki çeşmeydi. Çemberi ile gözyaşlarını siliyordu. Hayati, atın dizginlerini eline aldı. Yavaş yavaş konağın çevirmesinin çıkışına doğru ilerlemeye başladı. Davul-zurna yanık havaları çalmayı sürdürüyordu.
Gelinlik, Zeynep’e çok yakışmıştı. Atın kulaklarına renkli mendiller bağlanmamış olsaydı at olduğu bile belli olmayacaktı. Çitliler çoktan atlarına binmişlerdi.
-Hazır olun, dedi Mehmetalilerin yılmaz, ben bir şarjör boşalttım mı, sizler de sırayla ateş edeceksiniz. Biriniz bitmeden diğeriniz başlamayacak. Öyle de yaptılar. Kız tarafında artık karşılık vermek yoktu. Gelinin çıktığı köyde kız tarafı ata binince töre gereği ateş edilmezdi.
Zeynep’in gelin gideceği ev bitişikte olmasına karşın, köyü dolanması gerekiyordu. Köyü çevreleyen yola doğru, gelin önde Çitliler arkada yavaş yavaş ilerliyorlardı. Köyün ilkokulunun bahçesine gelince Yılmaz, “durun” dedi. Daha önce yaptıkları gibi birer şarjör mermiyi daha havaya sıktılar. Köyün altını dolanan yola doğru atlarını sürdüler. Ekini biçilmiş tarlalara gelince atlarından indiler, tek sıra oldular. Heybelerinden çıkardıkları Alaman beşlilerini yeniden kurdular. Mehmetalilerin Yılmaz, heybeden çıkardığı dinamiti ateşleyip gücünün yettiği kadar uzağa savurdu. Büyük bir patlama oldu. Yer yerinden oynuyordu. Bir bir daha peş peşe heybesindeki dinamit lokumlarını bitirinceye kadar yakıp savuruyordu. Dağlar taşlar patlamalardan adeta inim inim inliyordu.
Alaman beşlilerine mermiler yerleştirildi. Yılmaz, parabellumdaki mermileri bitirince sıra diğerlerindeydi. Onlar da birer şarjör mermiyi havaya boşalttılar. Yeniden atlarına bindiler. Köyün altındaki yolda bekleyen gelinin yanına geldiler. Davul-zurna önde, Hayati arkada yürümeye başladılar. Gelinin bindiği at Aslan Beyin atı olunca diğer atlılar öne geçmiyordu. Beyin atının önüne geçmek, beye saygısızlık anlamına geliyordu.
Sonunda Cemal öğretmenin durduğu evin önüne geldiler. Yılmaz, yeniden talimat verdi. Tabancalar konuştu. Tabancalara Cemal öğretmen de eşlik etti. Babasının tabancasından bir şarjör mermiyi havaya boşalttı. Yanında duran ve içerisi şekerleme dolu mendili çözerek gelin Zeynep’in başına gelecek şekilde döktü. Çocuklar, yerde şekerleme toplama yarışmasına girdiler. Yere dökülen şekerleri topladıktan sonra Zeynep, abisi Hayati’nin yardımı ile attan indirildi. Kapının önüne inen Cemal, anası Aliye hatunla birlikte koluna girip içeri aldılar.
Ömer, Aslan Beyin atının dizginlerini alarak kahvehanenin önündeki seyis Fatih’e teslim etti. Ayağa kalkan Aslan Bey:
-Allah mesut etsin. Bizim yolumuz uzun, şimdiden yola çıkarsak ancak varırız köyümüze. Değil mi Yılmaz?
-Öyle Beyim. Yola çıkma zamanıdır.
Vedalaştılar. Atlarına bindiler. Kostan Dağına doğru sürdüler. Aklında, Gogoçların harmanında kardeşi ile dikilen ve yüzü hiç gülmeyen Zeynep kalmıştı.
-SON-
Hocam elinize,emeğinize, kaleminize sağlık. bize bu güzellikleri yaşattığınız için teşekkürler. Selam ve dua ile.
Çok teşekkür ederim.