-Salih Bey, hele bir çay daha iç.
-Sağol Lütfi Ağa, düğün alayı beni bekler.
-Hazır burada iken sana bir şey söyleyeceğim.
-Sonra olsa.
-Olmaz, söyleyeceğim şey çok önemli.
-Nedir bu kadar önemli olan ağam?
-Sen.
-Ben mi?
-Evet.
-Hele de bakalım ağam, bir hatam mı oldu?
-Oldu hem de çok büyük hata yapıyorsun.
-Etme ağam. Ben bugüne kadar kimseye kötü bir söz söylemedim.
-Onu biliyorum.
-Öyleyse…?
-Bak oğul, sen bir beysin, bir beye bekar durmak yakışmaz.
-O ne demek şimdi Lütfi Ağa?
-Demem şu ki, evlenesin.
-Evleneyim mi?
-Söyledim, bir beyin bekar durması yakışık almaz.
-Ben bir kez evlendim ağa, bana ikinci evliliği nasıl yakıştırırsın?
-Evlendiğin kadın öldü.
-Ben ondan başkasına gönül vermem ağa.
-Bak oğul, eğer bir bey bekarsa onun için dedikodular çıkar. Yapmadığın şeyi yaptı diye söylerler. Bu da kulaktan kulağa gider ve öyle zaman gelir ki, toplum içine çıkamaz olursun.
-Yapma ağa, kim buna cesaret edebilir ki?
-Ederler, ederler. İki yıl oldu karın öleli. Bir de çocuğun, onun yanı sıra bir de yaşlı anan var. O eve bir gelin gerek.
-Olmaz ağa.
-Olmaz, deme. Sen sen ol sözümü dinle oğul.
-Gidelim ağa, geç kalıyoruz. Gidilecek çok daha yolumuz var. Karanlık olmadan gelinin köye varması gerekiyor.
-Tamam, sen bu koca kurttun dediklerini sakın unutma.
-Unutmam ağa.
Kapıya çıktılar. Onlar çıkınca davul zurna sustu, horon bitirildi.
-Haydin gidiyoruz.
Kasabaya kadar durmadan yol aldılar. Salih Bey, yolda hep Lütfi Ağa’nın söylediklerini düşündü. Yolun nasıl bittiğinin farkına varamadı.
Ardasa’nın girişinde durdular. Salih Bey, atının başını döndürerek:
-Beni dinleyin, herkes silahlarının namlusunu yere doğru çevirerek omuzunuza assın. Çarşı içerisinde hiç kimse ateş etmeyecek. Evlerden bizim düğünümüze katkı koymak için ateş edenler olabilir ama bizden kimse ateş etmeyecek. Şimdi, davul ve zurnacı öne geçsin. Gelinimiz ortadan gidecek. Atlarınızın yürüyüşünü benim atın yürüyüşüne göre ayarlayın. Gidelim, Kambur Cemal bizi bekliyordur.
Davul-zurna önde onlar tek sıra Hükümet Konağından kasaba içine doğru ilerlemeye başladılar. Toprak ve çakıllı caddenin kenarlarındaki dükkanlardan, caddeye bakan hartama ve toprak damlı evlerin pencerelerine çıkan vatandaşlar düğün alayını büyük bir merakla seyrediyorlardı. Kasaba halkı, davul ve zurnacının arkasından giden Salih Bey’in düğüne katılmasını düğün sahibine ne kadar önem verdiğinin göstergesiydi. Herkes gelini merak ediyordu ama faytonun içerisinde olduğu için görünmüyordu.
Salih Bey’in söylediği gibi Kambur Cemal otelin önüne çıkmış tam da caddenin ortasında duruyordu. Salih Bey, verdiği sözü hatırlayarak Şahım’dan indi. Aceleyle atından inen kahya Kerim, koşarak Şahım’ın dizginlerini aldı Salih Bey’in elinden. Atlılar da atlarından indiler. Bey’in yanına gelen kasabalılar, düğünün “hayırlı olsun” dileğinde buluyorlardı.
-Bu kadar yeter, dedi Kambur Cemal, herkes horana, çal davulcu.
“Davullar çift çift vurula Gelin giyinsin atlası Çifte kurşun ata ata
Avluda halay kurula Kalaylansın bakır tası Gelini bindirdik ata
Düşler hayıra yorula Ağlamasın kız anası Yolumuz yeni hayata
Şen ola düğün şen ola Şen ola düğün şen ola Şen ola düğün şen ola.”
Davul-zurna sesini duyan kasabalılar, gittikçe kalabalıklaşıyordu. Horonlar oynanıyor, halaylar çekiliyordu. Horon halayı içerisine bindiği faytonla birlikte alınan Ayşe, olanları büyük bir merakla izliyordu. Horon ve halay bir saatten fazla sürdü.
-Çok sağ olun komşular, düğünümüze büyük bir zevk kattınız. Yolumuz uzun. Yolcu yolunda gerek., diyerek kahyanın atını getirmesi için eliyle işaret etti. Düğün alayı yeniden atlara bindi. Fayton yine ortaya alındı ve kemer köprüye doğru ilerlemeye başladılar.
Davul-zurna sesini duyan tahsildar Resul’ün kızı Fatma, duvarda asılı olan babasının tüfeğini ve armayı yanına alarak camı açıp, pencerenin önüne yerleşti. Çifte tüfeğin namlusunu açtı, iki fişek yerleştirdi. Pencereden eğildi baktı. Önde Salih Bey ve düğün alayının köprüye girdiklerini görünce iyice hiddetlendi.
-Gel Laz kızı, bakalım buradan sağ geçebilecek misin? Seni Can’a yar etmeyeceğim.
Köprüyü yarılayınca Salih Bey, tahsildar Resul’ün kaldığı eve baktı. Fatma’yı gördü ve geri döndü:
-Tekrar söylüyorum, kimse ateş etmeyecek. Ateş edenlere kesinlikle karşılık vermeyeceğiz.
Fatma, düğün alayının ortasındaki faytonu görünce iyice hiddetlendi. Gözlerini faytondan ayıramıyordu. Gözleri Ayşe’deydi. Al gelinliği içerisinde yaklaşıyordu. O yaklaştıkça, Fatma’nın içindeki kin daha da kabarıyordu.
-Seni o al gelinliğin içinde kana bulamazsan bana da tahsildar Resul’ün kızı Fatma demesinler. Bakacağım sen benim sevdiğim insanı nasıl elimden alırsın? Koskoca köyünde koca bulamadın da gelip benim sevdiğim erkeğe nasıl gönül verirsin?
Babasının silahını eline aldı. Faytona doğru çevirdi. Ayşe’yi gördüğü anda ateş edecekti. Ne Salih Bey’i ne de düğün alayını görüyordu gözleri. Gözleri faytondaydı. Bir daha açtı namluyu, fişeklere baktı. Kapattı. Pencereden dışarıya tüfeğin namlusunu uzattı. Faytonun, iyice pencerenin altına yaklaşmasını bekliyordu.
Salih Bey, Fatma’nın pencereden uzattığı namluyu görünce, atının başını tekrar geriye çevirdi.
-Kimse ateş etmeyecek, sakın sözümden dışarı çıkmayın.
-Neler oluyor Bey?
-Anlatırım Kartal, hele şurayı geçelim.
Fayton, tam pencerenin altına geldi. Fatma, tüfeğin her iki namlusunu da kaldırdı. Hayal meyal gördüğü Ayşe’ye ateş etti. Tekrar iki fişek daha yerleştirdi yine ateşledi.
(Devamı var)