Canboğul (9)

Akşama doğru Şeyran’ın Gersud köyüne indiler. Artık bundan sonraki yolları düz, akşam yapacakları moladan sonra yarın akşam Şeyran’da olacaklardı. Köyün yakınındaki düzlük alana yüklerini indirdiler, çadırlarını kurdular. Önce yükler iki çadıra yerleştirildi. 

Hava çok soğuk olmamakla birlikte serindi. Ateş yakmak gerekiyordu. Dursun ile Temel hemen çalı topladılar, ateşi yaktılar. Gersud Deresinden kara demliği su doldurup ateşin üzerine koydular. Hayvanları yaylım için serbest bıraktılar. Ateşin çevresinde çember oluşturdular. Akşam yaklaştıkça hava da gittikçe soğuyordu. Yol yorgunluğun yanı sıra karınları da acıkmıştı. 

-Küle gömdüğümüz balıklar olsaydı kızartıp yerdik, dedi Ayşe.

-O balıklar yerini buldu kızım.

Merakla Mahmut emminin yüzüne baktı:

-Nasıl emmim?

-O senin gördüğün yırtık elbiseli kadın, çoktan o balıkları almış, kızartıp yemiştir kızım.

Ayşe’nin merakı daha da arttı:

-Yoksa?...

-Evet kızım, yalnızca o kadını sen görmedin, biz de gördük.

-Olamaz emmim, neden bana bir şey söylemediniz?

-Nasıl olsa soracaktın.

-Soracaktım ama kaldığın yerden sonrasını soracaktım. Ya o mağaraya attığınız torbalar?

-Onlarda hem yiyecek hem de giyecek vardı kızım.

-Benden önce attıklarınızı göremedim, yani o kadın mağarada mıydı?

-Evet. Biz attıklarımız hemen alıp mağaranın içerisine götürüyordu.

-Peki emmim, kim o kadın?

-O kadının adı Ayşegül, Ayşe.

-Yani, Can’ın karısı mı?

-Çığ altında kalan Can’ın karısı Ayşegül kızım. Sen hele çaylarımızı doldur, kaldığım yerden anlatayım.

-Tamam emmim, hemen.

Ayşe’nin çayından yudum alan Mahmut Emmi:

-Can’ın rehberlik ettiği kervan, dönüşte yine Avliyana’dan geçiyordu. Kervanın dönüşünü duyan Ayşegül, merakla kervanın köye inmesini bekliyordu. Kervan sessiz sedasız köyden geçerken, Ayşegül, Can’ı göremeyince meraklandı:

-Can nerede?

Taştan ses çıkıyor, kervandan ses çıkmıyordu. Ayşegül koşarak, en sondaki kervancının yakasına sarıldı:

-Can nerede, ne yaptınız ona?

-Biz bir şey yapmadık bacım.

-Nerede öyleyse?

-Çığ altında kaldı Gavur Geçidi’nde.

-Vay başıma gelenler. Ben söylemiştim. Gitti Can’ım gitti. Can boğuldu ana, Can boğuldu baba. Dizlerine dövüyor, feryadı, karşı kayalarda yankılanıyordu. Gelinlerinin feryadına hasta yatağından kalkarak eşi Zülfiye ile dışarı çıkan Kartal Mustafa:

-Ne oldu kızım?

-Can boğuldu baba, Can boğuldu ana.

-Ne demek boğuldu?

-Çığ altında kaldı. Can’ım çığ altında kaldı. Can’ım gittiii. Can’ım boğuldu ana, Can’ım boğuldu baba.

Feryadı duyan köylüler, kadın erkek, çoluk çocuk Kartal Mustafa’nın evinin önünde toplandı.

-Aramaya çıkalım.

-Çıkalım.

-Buluruz.

-Buluruz.

-Herkes kazma kürek alsın yanına.

-Alalım.

-Nerede geldi çığ?

-Gavur Geçidi’nde.

-O Uçuruma inilmez.

-İnilmez.

-Şimdiye ölmüştür.

-Ölmüştür.

-Bulamayız.

-Doğru, bulamayız.

-Oradan gelen çığdan kurtulan olmadı.

-Olmadı.

-Yukarılar kar.

-Çok yağmış.

-Öyle.

-Baharı beklemeliyiz.

-Oranın karı zor erir.

-Zor erir.

-Yazık oldu.

-Babayiğitti.

-Mertti.

-Dosttu.

-Can dosttu.

-Gitti canımız Can.

-Gitti.

Ayşegül, kalktı, ahırın kapısındaki kazma ile küreği aldı, omuzuna attı, köyün çıkışına yukarı hızlı adımlarla yürümeye başladı.

-Nereye gidiyor bu kadın?

-Can’ın yanına gidiyor.

-Gidemez, Dulağası Yaylasında donarak ölür.

-Tutalım onu.

-Tutalım.

Birkaç erkek Ayşegül’ün arkasından koştular. Yakalayıp:

-Nereye bacım?

-Can boğuldu.

-Dur bacım ölenle ölünmez, oraya varmadan ölürsün.

-Can’ım gitti, Can’ım gitti.

İki koluna girdiler, dönmek istemeyen Ayşegül’ü adeta sürükleyerek evine kadar getirdiler. Zülfiye ana ağlıyor, Kartal Mustafa ise iki elinin arasına aldığı başını bir o yana bir bu yana sallıyordu.

Komşular, Kartal Mustafa, Zülfiye ana ve Ayşegül’ü ikna ederek evden içeri girmelerini sağladı. Köylü bir kadın, dışarıdan getirdiği odunlarla sobayı yaktı. Akşam saatleri yaklaştıkça hava daha da soğuyordu. Bir kadın da yanan sobanın üzerine su dolu ibriği koydu. Kadınlar Zülfiye ile Ayşegül’ü, erkekler ise Kartal Mustafa’yı sakinleştirmeye çalışıyorlardı. 

-Mustafa, dedi Bayramın Cemil, bu havada yola çıkılmaz. Yukarılar kar ve tipi. Yarın sabahtan itibaren erkenden yola çıkar ararız. İnşallah sağ olarak bulup döneriz. Allah’tan umut kesilmez. 

-Can boğuldu, Can boğuldu, Can boğuldu.

-Ağzını hayra aç kızım. 

-Oğul, oğul, Can oğul. Keşke hasta yatağımdan kalkıp ben gitseydim. Oğul oğul Can oğul. Gitti canımın Can’ı komşular… Gitti canımın Can’ı…

-Öyle deme Mustafa, Allah büyüktür.

-Yavrum, yavrum… Can yavrum… Anan kurban olsun sana, kalk da gel yavrum. Ananı, babanı evlatsız, gelinimi kocasız bırakma oğul… Kalk da gel oğul…

-Can boğuldu… Can boğuldu… Can boğuldu…

-Etme bacım, baksana kervancılar bile öldüğünü söylemediler. Çığın altında kaldığını söylediler. Cesaret edip inemediler yanına. O, güçlü kuvvetlidir, kim bilir belki de kurtulmuştur. Hemen umudunuzu kesmeyiz. Yarın sabah erkenden köylüler olarak çıkar ararız, onu yuvarlandığı uçurumdan çıkarırız.  

-Can boğuldu… Can boğuldu… Can boğuldu… 

Bayramın Cemil, Kartal Mustafa, eşi Zülfiye ile gelini Ayşegül’ün feryatları bir türlü dinmiyordu. Gece geç saatlere kadar süren feryatlar, sabaha yakın durdu. Oturduğu yerden başını kaldıran Ayşegül, odadakilerin bir tarafa devrilip uyuduklarını görünce yavaşça ayağa kalktı. Odanın kapısını açtı. Can ile kaldığı odaya geçti. Duvarda asılı çifte av tüfeği ile fişek dolu armayı aldı. Armayı beline bağladı. Çifteyi omuzuna alarak dış kapıdan da kimseye duyurmadan çıktı. Buz gibi havaya aldırış etmeden, ahırın kapısındaki kazma küreği de alarak köyü çıkıncaya kadar yavaş yavaş yürüdü. Arkadan biri geliyor mu diye de geri bakıyordu. Gökyüzünde tek bir bulut yoktu. Dolunay, gün gibi aydınlatıyordu. Dulağası Yaylası’na giden yola saptı. Dondurucu soğuğa aldırmadan hızla yürüyordu. Kısa bir süre sonra yayladaydı. Kendilerine ait kelifin kapısını açtı, içeri girdi. Üşüdüğünü hissedince, ortada duran sobayı odunla doldurdu. Sobanın altında duran çıralarla yaktı. Ellerini sobanın üzerine tutarak ısınmaya başladı. Isındıkça uykusu geliyordu. Gözleri kapanıyordu ki, dışarıdan gelen kurt ulumaları ile kendine geldi. Kelifin kapısına baktı, aralıktı. Zayıf olan kilidi içeriden kilitledi. Sobadaki ateşin ışığıyla kelifte ne gördüyse kapının arkasına yığdı. Tüfeğini omuzundan indirdi. Dışarıda uluyan kurtların sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Aç kurtlar sürü halinde kelifin etrafını sardılar. Artık ulumaları kelifin yakınındaydı. Kurtların, kapıyı tırmalamaları üzerine tüfeğini doğrultarak ateş etti. Bağıran kurtlar kaçtığını duyunca, sobaya biraz daha odun attı. 

Xxx

-Hele Ayşe kızım bir çay daha doldur ver, boğazım kurudu.

-Hemen emmim.

Ayşe, kervandakilerin de çayını doldurdu. Merakla Can’a dönerek:

-Can, sen duymadın mı olan bitenleri?

İlk kez Ayşe, kendisine “Can” diyordu. Heyecanlandı. Dili damağına yapıştı.

-Ayşe, bizim mahalle Kartal Mustafa’nın olduğu mahalleye yarım saat uzaklıktadır. Sarbişka Mahallesidir bizim mahalle. Biz ertesi gün duyduk.

-Peki ne yaptınız, aramaya katılmadın mı?

-Katılmaz olur muyum? 

-Ayşe, bundan sonrasını Can anlatsın.

-Yok emmi, Can kendi katıldığı zamandan sonrasını anlatsın, Ayşegül’ü en son anlattığında kelifteydi, daha sonra ne oldu?

-Tamam, anlaşıldı beni bırakmayacaksın. Anlatayım kızım. Bayramın Cemil de Kartal Mustafa’nın evinde kalıyordu. Bir ara uyandığında Ayşegül’ü göremedi. Biraz bekledi, gelmeyince dışarı çıktı. Ahırın kapısına baktı, kazma kürek yerinde yoktu. Hemen yan komşulara haber verdi. Beş-altı komşu, silahlandılar ve yola koyundular. Ay, gittikçe yükselmiş, çevre gün gibi görünüyordu. Yayla yoluna saptılar. Yaylada bir keliften duman çıktığını görünce sevindiler. Kapısına kadar geldiler. Bayramın Cemil:

-Ayşegül, biz geldik, aç kapıyı.

-Gidin Cemil abi, ben Can’ımı bulmadan gelmeyeceğim. Ölü de olsa diri de olsa ahdettim, Can’ımı bulmadan köye dönmeyeceğim.

-Ayşegül yapma, bu dağda taşta kurda kuşa yem olursun, aç kapıyı.

-Olsun Cemil abi, Can’ım gittikten sonra yaşamışım, yaşamamışım ne fark eder. Dönün, benim peşime düşmeyin. Can’ımı bulmadan gelmeyeceğim.

-Yapma Ayşegül, sabah olsun biz aramaya çıkacağız.

-Olmaz Cemil abi Can’ımı ölü ya da diri bulmadan dönmeyeceğim.

-Tamam Ayşegül, sen şimdi burada kal, sobanı yak, biz de yan kelifte kalacağız. Sabah birlikte aramaya çıkarız. 

Israrları fayda etmeyince yandaki kelifi açarak girdiler. Girdikleri kelifte soba yoktu. Ocağa bolca odun atıp tutuşturdular. Buz gibi kelifin içerisi ısınmıştı.

-Ne yapacağız Cemil abi?

-O uçuruma inilmez.

-Oradan gelen çığdan kimse bugüne kadar kurtulmadı.

-Oraya kadar Ayşegül ile gidelim, bir de kendisi görsün. 

-Ocağı söndürmeyelim, biraz uyumaya çalışalım.

Xxx

-Sabah bulabildiler mi Ayşegül’ü kelifte Mahmut Emmi?

-Ayşe, bundan sonrasını Can anlatsın.

Ayşe, merakla Can’a baktı. Anlatmasını bekliyordu. Göz göze geldiler. Bu kez gözlerini kaçırmadı. Can’ın gözlerinin içine baktı. Yine bir tuhaf oldu Can’ın içi. Ilık ılık bir şeyler kalbine doğru aktı. 

-Anlatayım, dedi ve devam etti.

(Devamı var)

YORUM EKLE