Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetiminde 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Yasası güvencesinde işlevlerini sürdüren dershaneler, aksine bir durum olmadığı sürece yani, amaçları dışına çıktıkları Milli eğitim Bakanlığı müfredatına göre eğitim-öğretimlerini sürdürmedikleri ve ideolojik faaliyetler içerisinde bulunduklarının saptanması halinde denetim raporlarına dayalı olarak münferiden içlerinden bazıları elbette kapatılabilir. Ancak, inandırıcı bir gerekçe ortaya koymadan tamamının kapatılması asla söz konusu olamaz. Çünkü bu işten ekmek yiyen 53 bin öğretmen bir o kadar alt yapı hizmet erbabı bunların aile bireyleri toplamda en az 2,5 milyon insanın mağdur olması demektir ki! asıl hengame işte buradan başlar.
DERSHANE İHTİYAÇTAN DOĞMUŞTUR
Tarihi sürece baktığımızda insanların öğrenme ihtiyacı insanlık kadar eskidir. Bu tarihlerde örgütlü bir öğretim sistemi olmadığından ilk öğrenmeler birebir yöntemi ile gerçekleştiriliyordu. Daha sonra öğreticinin tek, öğrenenlerin birden fazla olması sebebiyle okullaşma yöntemine geçilmiştir.
İnsanlarda var olan, “daha-daha” güdüsü yani, daha çok öğrenme isteğini duyması, okul dışında ücretle ders almayı gündeme getirmiştir. Bir bakıma “ÖZEL DERS” alma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Özellikle bazı sanat dallarında kimi ünlülerden özel ders almak bir ayrıcalık olarak görülmüştür. Lala’larda (Padişah adayları) bu sistem içerisinde yetiştirilmiştir.
Bu durumun günümüzde de devam ettiği herkes tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla okul yolu ile öğrenme sistemi geliştikten sonra daha iyi öğrenme isteği ile beraber ücretle ders alma ihtiyacı taleplerini karşılayacak “Özel Öğretim Kurumları” doğmuştur. Özel okullar, etüt merkezleri, özel dershaneler bu gruba giren başlıca kurumlar olmuştur. Cumhuriyet döneminden önce de var olan bu kurumların sayıları giderek artmış bu gün her biri dev bir sektör halini almıştır.
Bu kurumların kapatılması zaman zaman gündeme gelmiştir. Örneğin 12 Eylül 1980’den sonra ve 1983 yılında. O sıralarda Türkiye genelinde sayıları 174 olan bu kurumlar bir yandan kapatma işlemlerini gerçekleştirirken diğer yandan da kapatma işleminin haksızlığını dile getirmek için bir araya geliyorlardı. Ve özel dershaneler birliğini “ÖZDE-BİR” kurmayı başardılar.
Milli Eğitim Müdürlüğü yaptığım yıllarda (1984-1998) bu kurumlarla yararlı çalışmalar yaptığımızı söyleyebilirim.
Çünkü Özde-Bir’in başında genel koordinatör olarak orta öğretim genel müdürlerinden ve müşavir müfettişlikten emekli hemşerimiz Sayın Mustafa Yerli vardı. Keza öğretmenlerde Türkiye’de ses getiren öğretmenlerden seçiliyordu.
Öğretime kalite getiren dershane desteğine ihtiyaç kalmadığı gerçeğiyle tanıştığımız gün elbette ki kapatılabilir. Şuan gelinen noktada ki hükümet kararı bence olumludur. 2015 yılı son tarih olarak verildi umarım ortak bir akılla sorun çözülür.
DERSHANE SİYASET İLİŞKİLERİ
Eğitim ve öğretime siyaset asla bulaştırılmamalıdır. Bulaştırılması eğitim çatısına çivi çakmak yerine tekerine çomak sokmak anlamına gelir ki bundan medet umanlar her zaman zarara uğramıştır.
Özellikle Gülen cemaatinin gönüllülük esasına dayalı kâr marjinali düşük adı hizmet olan sektörün yönettiği kurumların bu sektörde yer alması sebebi ile hükumet ile cemaat arasında ilişkilerin bozulacağını durmadan kaşıyarak gündeme taşımak doğru bir yaklaşım değildir. Hoca efendi zıtlaşmayı değil anlaşmayı yeğleyen bir konuşmasında: “ileri adım attığımız gibi gerektiğinde geri adım da atmasını bilmeliyiz” diyerek kol kırılsa bile yen içinde kalır mesajı ile tartışmalara gerek olmadığı hakkında ki düşüncesini ortaya koymuştur.
Bu ilişkilerin ileri aşaması belki gelecek seçimlerle iliştirilebilir. Ancak, AK Partinin Süleyman Demirel’i olarak bilinen Sayın Bülent Arınç’ta “Allah bizi birbirimize düşürmeden korusun” temennisiyle cemaatle sürtüşme niyetinde olmadıklarını ortaya koymuştur. Üstelik 4000’i aşkın dershane sayısı içerisinde 280 Fem Dershanesi olmak üzere cemaatlere bağlı toplamda 928 dershane bulunmaktadır. Dolayısıyla kapatma işlemini direkt olarak cemaatlarla ilişkili kılmak diğer ticari amaçlı olanları tartışmadan vareste tutmak doğru bir değerlendirme değildir. Bir diğer gelişme iktidar kanadından Milletvekili (H. Ş.) istifası. Siyasete düşünüldüğü gibi yansıyacağını sanmıyorum. Zira hizmete destek veren çok sayıdaki iş adamı bu olumsuzluğa geçit vermeyecektir. Oylar yine de kendi düşüncelerine yakın AK Partiye gidecektir.
Sonuç: Dershane gerçeği bir ihtiyaçtan doğmuştur. Kapatılması kanun mevzu olsa da inandırıcı bir gerekçe olmadığı sürece “ben kapattım oldu, ben kapatırım mantığı” yanlıştır. Bence asıl sorgulanması gereken husus:
1- Dershanelerin eğitime, yaşama, öğrencilere, velilere ve tüm topluma bir zararının olup olmadığı
2- Dershaneler kapansın mı? Kapanmasın mı? Sorusundan daha çok, bu olumsuzlukları gidermek için ön koşul olan “merkezi giriş sınavları ile merkezi yerleştirmeler dâhil, liselere yerleştirme sınavlarını(LYS) ve Yükseköğretime geçiş sınavlarını(YGS) kaldırılması mümkün müdür sorusu” olmalıdır. Bununla birlikte unutmayınız ki
Dershaneler sadece sınava hazırlık yapılan yerler değildir, nerdeyse lisenin yerini almaya başlayan birer eğitim-öğretim kurumlarıdır da.
DERSHANE İHTİYAÇTAN DOĞMUŞTUR
Tarihi sürece baktığımızda insanların öğrenme ihtiyacı insanlık kadar eskidir. Bu tarihlerde örgütlü bir öğretim sistemi olmadığından ilk öğrenmeler birebir yöntemi ile gerçekleştiriliyordu. Daha sonra öğreticinin tek, öğrenenlerin birden fazla olması sebebiyle okullaşma yöntemine geçilmiştir.
İnsanlarda var olan, “daha-daha” güdüsü yani, daha çok öğrenme isteğini duyması, okul dışında ücretle ders almayı gündeme getirmiştir. Bir bakıma “ÖZEL DERS” alma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Özellikle bazı sanat dallarında kimi ünlülerden özel ders almak bir ayrıcalık olarak görülmüştür. Lala’larda (Padişah adayları) bu sistem içerisinde yetiştirilmiştir.
Bu durumun günümüzde de devam ettiği herkes tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla okul yolu ile öğrenme sistemi geliştikten sonra daha iyi öğrenme isteği ile beraber ücretle ders alma ihtiyacı taleplerini karşılayacak “Özel Öğretim Kurumları” doğmuştur. Özel okullar, etüt merkezleri, özel dershaneler bu gruba giren başlıca kurumlar olmuştur. Cumhuriyet döneminden önce de var olan bu kurumların sayıları giderek artmış bu gün her biri dev bir sektör halini almıştır.
Bu kurumların kapatılması zaman zaman gündeme gelmiştir. Örneğin 12 Eylül 1980’den sonra ve 1983 yılında. O sıralarda Türkiye genelinde sayıları 174 olan bu kurumlar bir yandan kapatma işlemlerini gerçekleştirirken diğer yandan da kapatma işleminin haksızlığını dile getirmek için bir araya geliyorlardı. Ve özel dershaneler birliğini “ÖZDE-BİR” kurmayı başardılar.
Milli Eğitim Müdürlüğü yaptığım yıllarda (1984-1998) bu kurumlarla yararlı çalışmalar yaptığımızı söyleyebilirim.
Çünkü Özde-Bir’in başında genel koordinatör olarak orta öğretim genel müdürlerinden ve müşavir müfettişlikten emekli hemşerimiz Sayın Mustafa Yerli vardı. Keza öğretmenlerde Türkiye’de ses getiren öğretmenlerden seçiliyordu.
Öğretime kalite getiren dershane desteğine ihtiyaç kalmadığı gerçeğiyle tanıştığımız gün elbette ki kapatılabilir. Şuan gelinen noktada ki hükümet kararı bence olumludur. 2015 yılı son tarih olarak verildi umarım ortak bir akılla sorun çözülür.
DERSHANE SİYASET İLİŞKİLERİ
Eğitim ve öğretime siyaset asla bulaştırılmamalıdır. Bulaştırılması eğitim çatısına çivi çakmak yerine tekerine çomak sokmak anlamına gelir ki bundan medet umanlar her zaman zarara uğramıştır.
Özellikle Gülen cemaatinin gönüllülük esasına dayalı kâr marjinali düşük adı hizmet olan sektörün yönettiği kurumların bu sektörde yer alması sebebi ile hükumet ile cemaat arasında ilişkilerin bozulacağını durmadan kaşıyarak gündeme taşımak doğru bir yaklaşım değildir. Hoca efendi zıtlaşmayı değil anlaşmayı yeğleyen bir konuşmasında: “ileri adım attığımız gibi gerektiğinde geri adım da atmasını bilmeliyiz” diyerek kol kırılsa bile yen içinde kalır mesajı ile tartışmalara gerek olmadığı hakkında ki düşüncesini ortaya koymuştur.
Bu ilişkilerin ileri aşaması belki gelecek seçimlerle iliştirilebilir. Ancak, AK Partinin Süleyman Demirel’i olarak bilinen Sayın Bülent Arınç’ta “Allah bizi birbirimize düşürmeden korusun” temennisiyle cemaatle sürtüşme niyetinde olmadıklarını ortaya koymuştur. Üstelik 4000’i aşkın dershane sayısı içerisinde 280 Fem Dershanesi olmak üzere cemaatlere bağlı toplamda 928 dershane bulunmaktadır. Dolayısıyla kapatma işlemini direkt olarak cemaatlarla ilişkili kılmak diğer ticari amaçlı olanları tartışmadan vareste tutmak doğru bir değerlendirme değildir. Bir diğer gelişme iktidar kanadından Milletvekili (H. Ş.) istifası. Siyasete düşünüldüğü gibi yansıyacağını sanmıyorum. Zira hizmete destek veren çok sayıdaki iş adamı bu olumsuzluğa geçit vermeyecektir. Oylar yine de kendi düşüncelerine yakın AK Partiye gidecektir.
Sonuç: Dershane gerçeği bir ihtiyaçtan doğmuştur. Kapatılması kanun mevzu olsa da inandırıcı bir gerekçe olmadığı sürece “ben kapattım oldu, ben kapatırım mantığı” yanlıştır. Bence asıl sorgulanması gereken husus:
1- Dershanelerin eğitime, yaşama, öğrencilere, velilere ve tüm topluma bir zararının olup olmadığı
2- Dershaneler kapansın mı? Kapanmasın mı? Sorusundan daha çok, bu olumsuzlukları gidermek için ön koşul olan “merkezi giriş sınavları ile merkezi yerleştirmeler dâhil, liselere yerleştirme sınavlarını(LYS) ve Yükseköğretime geçiş sınavlarını(YGS) kaldırılması mümkün müdür sorusu” olmalıdır. Bununla birlikte unutmayınız ki
Dershaneler sadece sınava hazırlık yapılan yerler değildir, nerdeyse lisenin yerini almaya başlayan birer eğitim-öğretim kurumlarıdır da.