Tüm dünyada 8 Mart malumumuz Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmakta.
Kadınlar… Annemiz, kız kardeşimiz, eşimiz, kızımız, teyzemiz, halamız…
Kadınlar ne kadar annemiz ne kadar yârimiz?
Sorulması gereken soru bu, erkek olarak kadının bizdeki değeri nedir?
Hani hep söyleniyor ya gelişmiş toplumların ölçüsü kadına verilen değer ölçüsündedir diye. Sonuçta, kadının hak ettiği değeri alması aslında eğitimli, inançlı bir erkek toplumundan geçmekte. İnanç değerleri bilinçli bir şekilde öğretildiği ve de öğrenildiği etkinliği o derecede olmaktadır. Yoksa bizim gibi toplumlarda maalesef ki sözde Ata geleneği yaşantısı devam ettiği sürece inanç değerlerimiz içindeki o özü yakalayamayacağız gibi. Gerçi atalarımıza ata geleneği derken şöyle birde haksızlık etmeyelim ki; olsak ta onlar kadar olsak…
Bizler bir taraftan öğrenmeden hazır kalıp alırken bir yandan da kendimiz bu değerleri bozarak geleceğe bırakıyoruz haliyle her devir kendinden öncekini aratır türünden oluyor. Bu konuda sağa sola çarpıp suçlu aramaya gerek yok. Suçlu biziz. Biz erkekler. Umulur ki bir baba bir koca iyi olursa eşi de iyi olur çocuğu da… Eşimizde ve çocuğumuzda bir sıkıntı varsa aslında sıkıntı olan kendimizdir. Ondandır ki bu gün toplumda kadınlar, çocuklar eziliyorsa onları ezen hepimiz. Biz kendimizi düzeltmedikçe onların düzelmeyeceğine kanaat getirelim. Şimdi bir düşünelim her şey güllük gülistanlık olsa Kadınlar toplumda hak ettikleri saygıyı hürmeti görseler 8 Mart diye bir gün olur muydu? Bu bile bir yerde ezilmişliğe hor görmüşlüğe inat bir baş kaldırının ifadeleştirilmesidir. Toplum içinde erkek birey olarak öyle bir rol içine girmişiz ki mecburen devlette kadınları koruma hususunda tedbir ve imkânlarını artırmak durumuna gelmiş. Oysaki yine herkes evine eşine kızına sahip çıksa devletinde işi kolaylaşacak. Bu en başta güzel ahlak terbiyesinin verildiği sağlam bir din terbiyesinden geçmekte. Güzel ahlak üzerine yetişecek bir nesilde bu gün toplum içinde gördüğümüz olaylar olmayacaktır en azından daha az olacaktır istisnaları ile birlikte… Zaten en büyük miras güzel ahlak denmiyor mu bizlere… Gözlerimiz kör, kulaklarımız sağır olmuş. Bir gayret çalışıyoruz çoluk çocuğa mal mülk bırakabilmek için rahat etsinler diye, malı mülkü tam olsun ahlakı sonradan da güzelleşir diyoruz, erteliyoruz ekliyoruz yarını yarına yarınlar bitmeyecek ya… Bunları kim düşünüyor derseniz bırakalım başkaları ile karşılaştırma yapmayalım. Biz bize bakalım. Biz erkekler vurdumduymaz tavırlar içerisinde devam ettiğimiz sürece bu sıkıntılar devam edip gidecektir. Bir erkek için en zor şey belki de cebinde parasının olmayışı, paramız olmadı mı saldırganlaşıyoruz, sağa sola dalıyoruz hırsımızı bir yerlerden çıkarmak istiyoruz genelde en yakınımıza patlıyoruz. Parasızlıkta bir şekilde halledilir, bir yol bulunur ama kaybedilen bir yuva eş çocuk geri konmuyor…
Evet, bu gün iğneyi de çuvaldızı da kendimize batırma günüdür. Her şeyi devletten beklememek gerekir. Bu gün kendimizden başlayarak kendimizi düzeltmeye çalışalım düzeltebildiğimiz kadar en azından kır atın yanındaki ya huyundan ya suyundan hesabı düz olanlarla beraber olmaya çalışalım az buçuk bize de bulaşır. Çok dardaysak bir gönül doktoruna gidelim ruhumuz orada huzur bulacak ve nefsimiz kendine gelecektir. Biz iyi olursak bu toplumda iyi olur bu devlette. Düzelmeye ve düzeltmeye önce kendimizden başlayacağız.
Aile Bakanlığı son zamanlarda kadınlarımızla ilgili birçok başarılı çalışmalar yaptı. Son düzenlemeler ile can güvenliğinden ayni ve nakdi yardımlara kadar birçok alanda yol alındı. Birde daha öncelerden değindiğimiz mağdur yeşil kartlı kadınlarımız ile ilgili düzenlemeler yaparlarsa çok daha güzel olacak. Son bir öneri olarak hiç umut yokken 1 Mayıs bile bu ülkede bayram olarak ilan edilmişken 8 Mart Dünya Kadınlar Günüde ülkemizde bayram olarak ilan edilsin ve o gün sadece kadınlara tatil izni verilsin. Demokrasi, İnsan Hakları, Kadın Hakları açısından da bir çığır açmış olsun. Avrupa’da, Dünya da Türk İnsanını, Türkiye’yi, kadına değer veren Türk Milletinin özünü bir görsün. Güzel olmaz mı?
Saygılarımızla…