Bire bin katmanın, bire bin almanın, aç kalmanın değil; ruhu, ama en çok da sağı solu kolaçan etmenin vaktidir şimdi. Bir kere daha öğrenmek ve öğretmek için gelen Ramazan’ın vaktidir. Öğrenmek dediysek duvardaki şarkıcının posterini öpmenin orucumuzu bozup bozmadığı değil elbet cevap aradığımız. Bakmayın siz televizyonların her yıl milyonlar döküp yine de öğretemediklerine şu mübarek orucu. Orucu açlık sananlar ne bilsin onun ruhunu. Tutmak için gelir Ramazan. Mideni değil ama, dilini. Bir ay olsun tutuver der içinde şu kem sözlerini. Bir ay olsun güzel bak, görüver şu hiç görmediklerini. Bir ay olsun işitiver o hep kulak tıkadığın sesleri.
Hatırlatmak için gelir Ramazan. Azı, çoğu, alt komşuyu, aç yavruyu ve dahi kurdu kuşu. 11 ayda 1 kere hatırlatmak için değil, garibin 11 ayda çektiği filmin olsa olsa 1 ayda belki fragmanını gösterir.
Ramazan ince mesele, derin mesele. O yüzden orucu bozanları, diğergamlığı, tutmayı, tutulmayı anlatmayı hocalara bırakalım. Gelin ben size zimem defterini anlatayım. Ramazan günlerinde varlıklı kişiler bilmedikleri yerlerdeki bakkallara, dükkânlara gider, zimem yani veresiye defterlerini çıkarmalarını isterlermiş. Rastgele sayfalardaki rastgele kimselerin borçlarını öder, bir şey demeden çeker giderlermiş. Yani ne borcu ödeyen bilirmiş kime iyilik ettiğini, ne de borçlu bilirmiş borcunu sildireni. Öyle ya iyilik, sağ elin verdiğini sol elin bilmemesiydi. Tıpkı sofrandaki misafirini bilmemen gibi… Artık hırsız korkusundan kırk kilit vurduğumuz kapıları, ecdat Ramazan boyunca açık bırakırmış. Ola ki yolda kalan, ihtiyacı olan vardır, sofrasız kalmasın diye. Gelen bilmezmiş kime geldiği, ev sahibi de sormazmış zaten gelenin kimliğini.
Şimdilerde bütün işletmelerin kasalarının sol yanında şeffaf bir kutu durur. Sadaka kutusu. Ameller niyetlere göredir, amenna. Ama o kutular bilhassa alışverişten arta kalan para üstlerinin vazgeçilmez yeridir. Hayır işlemekten ziyade başa göze gelecek belalar defedilir. Osmanlı’da ise sadaka taşları olurmuş. Genellikle cami ve türbe köşelerinde bulunan bu içi oyuk taşlara bırakılırmış sadakalar, ihtiyaç sahibi ihtiyacı kadarını alabilsin diye. Verenin verdiğini göze sokmadığı, alanın da dilenmeyip mahcup olmadığı bu taşlar ne de güzel paravan olurmuş yoksula, garibe. Ezcümle şimdi yazdıklarıma bakıp da ne ala ama para gerek bunlara demeyin. Gülümsemek de sadakadır. Bedavadır. İhmal etmeyin…
FRAGMAN