Ülke ve dünya gündemi malumumuz. COVID-19 namı diğer Korona virüsü ile mücadele ediyoruz. Numarayı nasıl belirlemişler bilmiyoruz ama reklamın kötüsü olmaz türünden olacak ki Çorumlulara iltimas geçilmiş. Latife bir yana, insanlık tarihinde belki de bir dönüm noktası yaşıyoruz.
İnsanın gıda ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarından başka sosyal ihtiyaç ta karşılanması gereken, karşılanmadığı takdirde maddi ve manevi birçok kayba yol açan bir ihtiyaç. Şimdilerde salgına karşın sosyal izole gittikçe genişlemekte, korkarım ki yakın da aileler bile kendi aralarında başka odalara taşınacaklar.
Televizyonlarda, sosyal medya da her yerde konu korona virüs… Haliyle insanlarda artık bıkma noktasında. Sonuçta karşımızda ki bir virüs, bir insan değil yani daha az tehlikeli. Virüs biz insanların yanında zavallı, mazlum kalır, onun için ona Gorona Virüs diyoruz.
Biz insanlar, hele de Müslümanlar nasıl oluyorsa bir anda inanç değerlerimizi unutu veriyoruz. Müslümanlıktan müminliğe doğru yaklaşmaya çalıştığımızda göreceğiz ki hiçbir sıkıntı yok aslında. Bunu öncelikle kendi nefsime söylüyorum. Fırtınalı bir denizin içinde sukut içerisinde durabilmek aslında mesele. Ve aslında çözümde çok basit. Bize kalan tedbiri alıp takdiri Allah’a bırakmak. Virüs öldürmez Allah öldürür. Ateş yakmaz, yaksa Hz. İbrahim’i yakardı. Deniz boğmaz, boğsa Hz. Musa’yı boğardı. Sonuçta yapanda Allah, Yıkanda Allah. kişiyi ölümden zaten eceli korurmuş. Ecel gelmemiştir deyip Deli Dumrulluk etmenin alemide yok, işi bu kadar büyütüp paranoyaklık yapmanın alemi de yok. Bize düşen itidallı davranmak. Biliyoruz ki Allah her şeyi yaratmış, kaza ve kader her şey Onun kudretinin altında ama diğer yandan da kullarına tedbir almasını tavsiye ediyor. Biz kuluz ve bilmeliyiz ki tedbir takdirin önünde gelir. Tedbir derekende marketlerdeki rafları boşaltmak değil tabiki. Hiç düşündük mü acaba? Virüsten korunmak için dışarıya çıkmamak için o kadar makarna, nohut, vs. alırız ve hiç bilimiyiz ki belki de virüsten değil de o marketten nasıl bir haleti ruhiye ile aldığımız o nohut belki soluk borumuza kaçacak ve ecelimiz olacak. Bilemeyiz, hiç birini bilemeyiz. Bilmek bizim işimiz değil zaten. Söyleneni yapsak, büyük sözü tutsak o bize yeter.
Birde bu aralar ülke çapında Camilerde Cuma namazı ve cemaatle namaz kılınması askıya alınmadan önce ilk olarak ne hikmetse Cumaya gitmeyenler ve namaz kılmayanlar camiler kapatılsın, cumaya gidilmesin dediler. Haftada bir gün gidilen camilerde artık boş. Hadi gözünüz aydın. Bu da bizlere bir ders olsun bakalım özlemenin ne olduğunu anlarız belki. Kısmet olsaydı 13 martta Validemle birlikte umreye gidecektik, annem uzun zamandır gitmek istiyordu, her şeyimiz tamamlanmıştı ki bu virüs ortaya çıktı. Şimdi Kâbe’nin boş mermerlerine bakıyoruz televizyon ekranlarından ve hasretle bekleyerek acaba nasip olacak mı diyerek iç çekiyoruz. Zamanında gidemedik, zamanında cümlesi terennüm ediyor dudaklarda… Kısmet.
Çok fazla başınızı ağrıtmak istemeden, ne kadar şükretsek azdır diyorum kendime. Temizliğin imandan olduğu böyle bir dine sahip olmak, hem dünyanın hem ahiretin kurtuluşuymuş.
Rizeli seksen yaşlarında bir amcamız var bizim muhitte Camii eşrafından. Çocukları diyor ki ona baba kendine dikkat et, bak virüs yaşı çok olanları yakalıyormuş. Amca da diyor ki onlara: Ula benim yaşım seksen olmuş. Allah bu güne kadar beni yaşatmış. Hamd olsun kaza namazım yok, oruç, zekat borcum yok. Haccada gittim. Kul hakkına da riayet ederek yaşadım. Bakın işinize uşağum…
Sevgi ve saygılar.