BELEDİYE BAŞKANI ERCAN ÇİMEN
“28 Şubat 1997’de yapılan post modern darbe olarak ülkemiz ve milletimiz üzerinde büyük tahribatlar yapmıştır. Ülkemiz tarihine 23 yıl önce bir kara leke olarak geçen bu Post-Modern darbe siyasi, hukuki, idari ve değişik toplumsal alanlarda birçok olumsuz değişimlere neden olan bir süreçtir.
28 Şubat aynı zamanda, milletin kendisinin tehdit edildiği, İmam Hatiplerde okuyan gençlerin önünün kapatılarak üniversitelere alınmadığı, temel hak ve hürriyetlerinin gasp edildiği bir sürecin adıdır. Yeni Türkiye, bugün hamdolsun ki, başörtülülerin baskı altında olduğu, fikir söylemenin imkansız görüldüğü o dönemleri geride bıraktı. 28 Şubat sürecinde gazetelere, “Beceremediniz artık bırakın” manşetleri attıran, başörtüsüne 'füruat' diyerek küçümseyen Pensilvanya'daki terör çetesinin elebaşı, alçak yüzünü 15 Temmuz'da bir kez daha gösterdi. Aziz milletimiz, o gece vatan evlatlarına kurşun yağdıran FETÖ'cülere bir daha unutamayacakları bir ders verdi. 28 Şubat sürecinde “Muhtar bile olamaz” denilen, okuduğu şiir nedeniyle hapse mahkum edilen Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bugün Cumhurbaşkanlığı makamındadır.
Her ne kadar “28 Şubat bin yıl sürecek” denilse bile, Milli iradenin gücü ile vesayetlerin, darbelerin tarihi kapatılmıştır.
Allah’a hamdolsun ki bugün ülkemizde, paralel yapıların, cuntaların olmadığı, milli iradenin, özgürlüklerin, hakimiyetinde bir Türkiye olacak.
28 Şubat’ın tüm mağdurlarını ve ülkemizde yaşanan hain darbe girişimlerinde demokrasi şehitlerini anmak istiyor, hayatta kalanlara da uzun ve sağlıklı ömürler, vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Rabbim bir daha bu aziz millete 28 Şubat’ın karanlık günlerinin bir benzerini göstermesin.”
MEMUR-SEN İL TEMSİLCİSİ MUSA UNCU
“28 Şubat darbesi, her zaman öfke ve nefretle anılacaktır
Bir askeri vesayet kurumu olan Milli Güvenlik Kurulu, 28 Şubat 1997’de aldığı muhtıra niteliğindeki kararları Refah-Yol hükûmetine imzalaması ve uygulaması için dayattı. Millet iradesine balans ayarı yapma gayreti olan 28 Şubat darbesi, özünde millete, milletin değerlerine ve milletin iradesine yönelmiş bir darbedir. Bütün darbeler gibi 28 Şubat da bir mühendislik projesidir ve toplumu, siyaseti, idareyi, inancı, ticareti, ekonomiyi, yargıyı, eğitimi, kısacası hayatın tüm alanlarını dizayn etmeyi amaçlamıştır.
Emperyalizmin desteğini alan Batı Çalışma Grubu eliyle dışta, bir milletin uyanmasını, bağımsız politika üretmesini istemeyen irade ile içte rant ve ikbal düzenini sürdürmek isteyenler ortak çıkarda birleşerek şu üç unsuru hedef aldılar:
Batıcı politikaların bizi kopardığı gelişmekte olan doğu ülkeleriyle bizi bir araya getirecek ve siyasi, ekonomik güç potansiyeli üretecek D-8 girişimi; milletin kaynaklarını hortumlayanların kurduğu rant, faiz ve talan sisteminin önüne geçen ‘havuz sistemi’; mütedeyyin kitlelerin kamusal alan ve siyasette yer alma iradesi ile milletin güç ve öz güven aldığı inanç ve değerleri.
Esasen bu üç unsur üzerinden Yeniden Büyük Türkiye idealini yok etmeyi amaçladılar. Apoletli medya, bazı sivil görünümlü üniformalı sivil toplum kuruluşları, yargı ve YÖK gibi dönemin vesayet kurumları ise darbeye gerekçe ve malzeme üretme misyonu üstlendiler. Sonuçta millet iradesine kastedip, millet düşmanı projelerini uygulayacak siyasi kadroları başa geçirdiler. 28 Şubat darbesine açıkça destek veren, darbe ve cunta karşıtlığı ile nam salmış, özgürlük ve demokrasiyi dilinden düşürmeyen nice kişi, kurum ve çevrelerin de bu süreçte parlak makyajları döküldü ve o makyajın altında sakladıkları çirkinlikleri ortaya çıktı.
28 Şubat darbesiyle milyonlarca insan fişlendi. Yüz binlerce kişinin eğitim ve çalışma hakkı elinden alındı. Milyonlarca kişinin oy verdiği Refah Partisi kapatıldı, yöneticileri siyasi yasaklı hâle getirildi ve yargılanıp mahkûm edildi. Okullara turnikeler ve ikna odaları kuruldu. Binlerce kişi hakkında davalar açıldı, mahkûm veya mağdur edildi. Mütedeyyin çevre ve sivil toplum kuruluşlarına polis ve jandarma baskınları yapıldı, yönetici ve üyeleri haksız suçlamalarla yargılanıp hapse atıldı. Birçok sivil toplum örgütü kapatıldı. ‘Yeşil sermaye’ yakıştırmasıyla müdahale edilen şirketler ekonomik olarak çökertilmek istendi. Haklarını arayan insanlar gözaltına alındı, işkence gördü, hapse atıldı. Velhasıl bu süreçte milyonlarca kişi doğrudan ya da dolaylı olarak mağdur edildi. Millet iradesi çiğnendi. İnanca ve değerlere savaş açıldı.
Milletin üzerinden silindir gibi geçen 28 Şubat cunta rejimi, milleti öylesine baskı altına alıp kuşatmıştı ki, darbenin bin yıl süreceğinden şüpheleri yoktu. Ama millet iradesi, kendisini kadiri mutlak sanan darbecilere çok değil, 7 yıl içinde hadlerini bildirdi. Bin yıl sürecek dedikleri darbe süreci on yıl bile sürmedi. Darbe hükûmetinde yer alan partileri de bir daha dönmemek üzere siyaset sahnesinden sildi. Millete ayar vermek isteyenlere gerçek balans ayarını millet verdi.
28 Şubat karar ve uygulamaları süreç içerisinde tek tek ortadan kaldırıldı. ‘İrtica tehdidi’(!), Milli Güvenlik Strateji Belgesi’nden çıkarıldı. Askeri vesayet sistemi, ‘millet düşmanları mezarlığı’nda hak ettiği yeri aldı. İmam hatiplerin orta kısmı açıldı ve katsayı zulmü ortadan kaldırıldı. Başörtüsü yasağı her alanda kaldırıldı. Hayat ve siyaset normalleşti. İnanç üzerindeki baskılar sona erdi. 28 Şubat’ın paşaları yargılandı, 21’i müebbet hapse mahkûm edildi. Ancak, 22. yılına giren 28 Şubat darbesinde hesaplaşılmayan kişiler, giderilmeyen mağduriyetler ve kâmilen huzur bulmamış bir toplumsal vicdan olduğunu da söylemek zorundayız. Şöyle ki, 28 Şubat darbe davasında 10 askerin davası zaman aşımıyla düştü. Dava, darbeden 16 yıl sonra açıldığı için birçok delile ulaşılması mümkün olmadı. Dolayısıyla hesap vermesi gereken birçok kişi hesap vermemiş oldu ve darbe davası nakisalarla sonuçlandı.
Darbenin sivil ayağının yargılanmaması davanın en büyük eksiğidir. Bu kişiler maalesef bugün aramızda ‘itibarlı kişiler’miş gibi yaşamaya devam ediyor. Eksik kalan adaletin tesisi ve kamu vicdanının kâmilen rahatlatılması için diyoruz ki, davanın sivil ayağı; yargıdan medyaya, bürokrasiden siyasete, ekonomiden sivil toplum kuruluşları ayağına kadar bütün yönleriyle yargıya taşınmalı, süreçte yer alan herkesten hesap sorulmalıdır.
Bankalardan hortumlanan 46 milyar dolar ile birlikte darbenin ülkeye maliyeti 381 milyar dolardır. Bu paralar milletin refahından ve geleceğinden çalınmıştır. O gün yapılan talan yüzünden bugün madalyonun bir yüzünde haksız kazançlarıyla en zenginler kulübünde sefa sürenler, diğer yanda alım gücü zayıflamış kamu görevlileri ve 82 milyonluk millet var. O nedenle, 28 Şubat’ın talancılarıyla da mutlaka hesaplaşılmalıdır.
Kamu görevlileri işlerine geri dönmüş, öğrencilere af çıkarılmış, okullarını bitirmeleri için fırsat verilmiştir. Ancak bu samimi ve önemli çalışmalara rağmen, mağduriyetlerin bir kısmı hâlâ sürmektedir.
Devam eden mağduriyetlerin giderilmesi ve tazmini için de mutlaka yeni bir çalışma başlatılmalıdır. Zira adaletin gecikmeye tahammülü yoktur.
28 Şubat, tarihin çöp tenekesinde hak ettiği yeri almıştır. 28 Şubat defterini tamamen kapatacak olan ise sorulmamış hesapların sorulması, giderilmemiş mağduriyetlerin giderilmesidir.”