Ersin Çelik'in Gümüşhaneli hemşehrimiz Doç.Dr. Necmettin Alkan'la röportajı
Cereyan etmesinin ardından bir asırdan fazla geçmesine rağmen 31 Mart Vak’ası gündemde kalmaya devam ediyor ve hakkındaki tartışmalar bir türlü bitmek bilmiyor. Osmanlı Padişahı Abdülhamit'i tahttan indirmeye kadar giden bu ayaklanmanın önemli araştırmacılarından Doç. Dr. Necmettin Alkan ile konuştuk.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim görevlisi olan Alkan, 31 Mart Vak'ıasına yönelik tartışmalara bir katkı olacak değerlendirmeler yaptı.
Alkan'ın dikkat çeken tespitlerinin başında 31 Mart Vakasının hemen akşamında Vezneciler'de bir evde yapılan gizli toplantı. Abdülhamit'in tahttan indirme kararının alındığı bu toplantı Lazistan Mebusu Sudî Kartal Bey’in Vezneciler’deki evinde yapılıyor. Ahmed Rıza Bey, Talat Bey ve Doktor Nâzım Bey gizlice buluştukları bu evde bütün bu gelişmeler karşında ne yapılması konusunda üç aşamalı hedef belirliyorlar...
Sözü fazla uzatmadan her yıl 12 ve 13 Nisan tarihlerinde etraflıca konuşulan 31 Mart Vakası'nı bir de Doç. Dr. Necmettin Alkan'dan dinlemenizi öneriyorum...
Hocam 31 Mart Vak’ası tam olarak nedir?
- Taşkışla’da (Taksim’de bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi binası) bulunan Avcı Taburlarına mensup askerlerin, rumî takvime göre 31 Mart, miladî Nisan’ın 12’ni 13’e bağlayan gece sabaha karşı kışlalarını terk ederek Meclis-i Mebûsân’ın bulunduğu Ayasofya Meydanı’nda toplanmasıyla başlayan üç aşamalı olaylar zinciridir. İlerleyen saatlerde medrese talebeleri, bazı öğrenciler, hocalar ve vatandaşların da katılmasıyla meydandaki kalabalığın sayısı artmıştır. Mevcut iddialara göre bu kalabalığın sayısı, 5 bin ile 20 bin arasında değişmektedir.
Böyle başladı, nasıl ve ne şekilde bitti peki?
- Selanik’ten gelen Hareket Ordusu’nun, 25 Nisan’da İstanbul’a hâkim olması ve ardından 27 Nisan’da Meclis-i Mebûsân’ın Sultan II. Abdülhamid’in hal’ kararını alması neticesinde kendisinin Selanik’e sürgün edilmesiyle birlikte 31 Mart Vak’ası tamamlanmıştır. Özetle 31 Mart Vak’ası, 12-13 Nisan’da askerî isyanla başlayıp, Hareket Ordusu’nun İstanbul’u işgal etmesi ve 27 Nisan’da II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi sürecinde cereyan üç olayın tamamına verilen isimdir.
Kimler çıkardı bu hadiseyi?
- 31 Mart Vak’ası’nın kimler tarafından çıkartıldığı tam olarak bilinmemektedir. O gün Ayasofya Meydanı’nda bulunanlardan hareketle de bu sualin cevabını vermek yanlış ve hatalıdır. Zira 31 Mart Vak’ası, bir aktörle izah edilemeyecek kadar çok karmaşıktır. Olsa olsa görünen aktörler bâbında isyan günü meydanda bulunanlar zikredilebilir. Bunlar sırasıyla; Avcı Taburları’na mensup askerler, ordudan atılan alaylı subaylar ve çavuşlar, görevden alınan memurlar, askere alınmak istenen medrese talebeleri, öğrenciler, bazı hocalar, ulemadan bazıları ve halktan meraklılar. Bunların yanı sıra kılık kıyafet değiştirmiş bazı subayların varlığı ciddî olarak gündeme getirilmektedir. Yine bazı yabancıların da o gün isyancılar arasında dolaştıkları anlatılmaktadır.
Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim görevlisi Doç. Dr. Necmettin Alkan, Timaş yayınlarından çıkn "Selanik İstanbul’a Karşı" kitabında; 1908 Jön Türk İhtilâli'nin öncesindeki gelişmeler, 1908 İhtilâli sırasında yaşananlar, ihtilâlin devlet, toplum üzerindeki etkileri ve 31 Mart Vakası'na bakan yönlerini detaylarıyla inceliyor. Kitap Sultan Abdülhamid'e karşı yapılan haksızlıkları de bir bir anlatıyor. Osmanlı hukuk sistemi göz önüne alınarak bu sürecin ve 'hal'kararının hukuki yönlerinin incelendiği eser, hem okurlara konuya dair tüm bilgileri sunacak hem de tarihçilere yeni kapılar açacak nitelikte.... |
Bu harekette ajanların etkisi çok anlaşılan…
- Tabi, tabi… Genel kabul bu isyanın, Derviş Vahdeti önderliğinde hocaların Avcı Taburlarını kışkırtmasıyla patlak verdiği şekildedir. Bu arada Sultan II. Abdülhamid de için içine katılmaktadır. Fakat tam tersine İttihâd ve Terakkî’ye mensup bazı subayların kılık değiştirerek askerî provoke ve isyan meydanına sevk ettirdikleri de aynı şekilde dile getirilmektedir. Bunların yanı sıra İngiltere Büyükelçiliği Baştercümanı Fritzmaurice, İttihâd ve Terakkî karşıtı Prens Sabahaddin ve eski Sadrazam Kâmil Paşa’nın taraftarları gibi farklı kesimlerin de bu isyanda etkili oldukları iddia edilmektedir.
Tam olarak nedenleri neler?
- 31 Mart Vak’ası’nın asıl neden, 23 Temmuz 1908 tarihinde meşrutî yönetime yeniden geçilmesiyle başlayan süreçtir. 1908 ihtilalinin hemen ardından hızlı bir şekilde oluşmaya başlayan “jön türkî/ittihâdçı mutlakî” yönetim, kendi karşıtı çok bloklu bir muhalif cephenin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bir de “din elden gidiyor” yaygarası var değil mi?
- Bu cephe mensuplarının kendilerine göre çok farklı nedenleri vardı. Öncelikle bu bloğun taşeronluğunu yapan Avcı Taburlarının isyan nedenlerini tespit etmek gerekiyor. Kendi beyanlarına göre, meşrutî yönetime yeniden geçilmesinin ardından başlayan süreçte bazı subayların dinî konularda gösterdikleri zaafiyetlerin ve bu bağlamda yaptıkları provokasyonların neden olduğu rahatsızlıklar, bu askerlerin sokağa çıkmasına yol açmıştır. İsyandaki ikinci önemli gurup medrese talebeleridir. Medrese talebelerinin askere alınmasıyla alakalı yapılan hazırlıklar, bunların yönetim karşıtı bloka geçmelerini sağlamıştır. Böylece hâdise dinî bir renk almıştır.
Üçüncü önemli aktör?
- Üçüncü önemli aktör gurubu ise, yeni yönetimin askerîyede ve bürokraside başlattığı tasfiye hareketinden dolayı mağdur olanlardan oluşmaktadır. Bu mağdurların sayısı, aileleriyle birlikte binleri bulmaktadır. Böylece o günkü Osmanlı toplumunun temelini oluşturan asker, memur ve medrese öğrencisi gibi üç farklı zümre yeni yönetim karşısında muhalif olarak bir araya gelmişlerdi. Bu muhalefet oluşmasının nedeni, kesinlikle meşrutî yönetim ve Kânûn-ı Esâsî karşıtlığı değil, aksine oluşturulmak istenen veya oluşturulan “jöntürkî/ittihâdçı mutlakî yönetim”e tepkidir. Zîrâ isyan sürecince böylesine bir meşrutiyet karşıtlığı asla telaffuz edilmediği gibi, tersine meşrutî yönetimden ve hürriyetten sapıldığı şikâyetleri dile getirilmiştir. Zikredilen bu aktörlere rağmen, 31 Mart Vak’ası’nı gerçekten kimlerin çıkardıkları bugün dahi tam olarak bilinmediğinin altının bir kez daha çizilmesi gerekiyor.
İsyan sırasında neler yaşandı tam olarak?
- İsyan sırasında öldürülen bir milletvekili, Adalet Bakanı ve 10 subay bulunmaktadır. Bu arada Jön Türk kaynaklarının sokakta görülen her mektepli subayın olaylar sırasında öldürüldüğü iddiası, ki bu iddia Mahmud Şevket Paşa’ya ait olduğu iddia edilen sözde ses kaydında da geçmektedir, tarihî veri olarak doğru değildir. Anti parantez, Mahmud Şevket Paşa’nın askere böyle bir konuşma yapmadığını düşünüyoruz. Bu iddia tipik bir Jön Türk propagandasıdır. İsyan sırasında meclisi kuşatan âsiler, kendi aralarından temsilci seçerek meclis salonuna kadar girmişler ve ne istediklerini mebuslara anlatmışlardır. Aynı gün İttihâd ve Terakkî Cemiyeti’ne ait bazı binalar ve Tanin Gazetesi yağlanmıştır. Bunların dışında kayda geçen bir gelişme olmamıştır. Vatandaşların evlerine veya dükkânlarına saldırılmamış; Gayr-i Müslimler ile yabancılara her hangi bir zarar verilmemiştir.
- İsyan kaç gün sürdü?
- Avcı Taburlarının isyanı gerçekte ve fiilî olarak sadece bir gün sürmüş; âsi askerler aynı günün akşamından başlayarak ertesi gün kışlalarına çekilmiştir. 14 Nisan’dan itibaren hayat tekrar normale dönmüştür. Bu bağlamda özellikle de İstanbul’daki Amerikan, Alman ve İngiliz Büyükelçilik raporları oldukça önemli bilgiler vermektedir ve bunlar bu bilgiyi net bir teyit etmektedirler.
İsyan Meşrutiyet karşıtı mıydı?
- 31 Mart Vak’ası kesinlikle meşrutî yönetim karşıtı değildi. 13 Nisan-27 Nisan arasında cereyan hâdise boyunca, ne söylem ne de eylem olarak meşrutî yönetim hedef alınmamıştır. Tam tersine olayın ilk gününden sonuna kadar meşrutiyetin resmen ve fiilen devam ettiğini gösteren üç önemli delilin bulunduğunu belirtmek gerekiyor:
Bu süre zarfında anayasanın kaldırılmasına dair ne bir talep ne de hareket olmuştur. Anayasa yürürlükte kalmıştır. İkincisi, Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa isyanın ilk gün istifa etmiş, yerine Tevfik Paşa yeni hükümeti kurmuştur. Sadrazam Tevfik Paşa, yeni kabinesini kurarak 27 Nisan’daki kritik oylama sonrasına kadar ülkeyi idare etmiştir. Üçüncü ve daha da önemli gelişme, olayın birinci gününden başlayarak 19 Nisan gününe kadar 4 resmî oturum yapılmıştır. Bunların zabıtları resmî gazete Takvim-i Vekâyi’de yayınlanmıştır. Bunlardan 57. Oturuma 191 mebus katılmış, meclisin toplam milletvekili sayısı 281 idi, ve yeni bir meclis başkanı seçilmiştir. Neticede Haleb Mebusu meclis başkanı tayin edilmiştir. 19 Nisan’da dağılan meclis, Meclis-i Milli adı altında Yeşilköy’de 22 Nisan’da toplanmıştır. Gerek Osmanlı hukuk sistemi açısından ve gerekse çoğunluğun sağlanıp sağlanmadığı noktalarında meşruiyeti tartışmalı olan bu “sözde” Milli Meclis, iki kritik karar almıştır: Hareket Ordusu’nun İstanbul üzerine seferinin meşrulaştırılması ve II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesine karar vermiştir.
Bu üç organın da 13-27 Nisan arasında, Meclis-i Mebûsân 19 Nisan’a kadar, görevini yerine getirmesi meşrutiyetin fiilî ve resmî olarak devam ettiğini göstermektedir. Dolayısıyla meşrutî yönetim açısından Hareket Ordusu’nun İstanbul’a gelmesini gerektirecek bir durum kesinlikle yoktu.
ASIL NİYET ABDÜLHAMİT'İ İNDİRMEK
Hareket Ordusu nedir hocam?
- Hareket Ordusu; isyanın patlak verdiği aynı gün Selanik’te duyulmasının ardından bunun bastırılması için Mahmud Şevket Paşa komutasında Üçüncü Ordu’dan subaylar ve askerler başta olmak üzere, 700’e yakın Selanikli Yahudi gönüllü, Sırp, Bulgar ve Arnavut komitacılarından oluşan takriben 22 bin kişilik askerî kuvvettir. Bunlar 15 Nisan’da trenle Selanik’ten İstanbul’a sevk edilmeye başlanmıştır.
İstanbul’a neden sevk edildiler?
- Böyle bir ordunun hazırlanmasının görünürdeki nedeni, İstanbul’da meşrutî yönetimi ortadan kaldıran isyana son vermek, meşrutî yönetim ile anayasanın kurtarılması ve âsilerin cezalandırılmasıdır. Fakat meşrutiyet açısından böyle bir orduya gerek olmadığı yukarıdaki bilgilerden ortaya çıkmıştır. Bu ordu sona eren bir isyanı bastırmak için İstanbul’a gelmediğine göre, burada başka bir niyet aramak gerekiyor: Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi. Nitekim böyle de olmuştur.
Kendi başına hareket eden bir ordudan bahsediyoruz değil mi?
- Hareket Ordusu ile akalı olarak belirtilmesi gereken en önemli nokta bu zaten...Böyle bir ordunun İstanbul’a gelmesiyle alakalı ne II. Abdülhamid’in, ne Sadrazam’ın, ne meclisin ne de Harbiye Nâzırı’nın bir daveti, bir müsaadesi vardı. Selanik’te birileri buna karar verdi ve İstanbul üzerine sevk edildiler. Böylesi resmî bir emir olmadan İstanbul üzerine yürünmesi katılanları darbeci, eylemi ise darbe teşebbüsü yapmaktadır. Fakat başarılı oldukları için Hareket Ordusu bu pencereden hiçbir zaman değerlendirilmemiş, meşrutî yönetimi kurtaran ordu olarak tarihe geçmiştir.
Gelelim Sultan II. Abdülhamid'in tahttan indirilmesine...
- II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinin gerçekte nedeni; Jön Türklerin Sultan II. Abdülhamid karşıtlığı, ona güvenmemeleri ve geçmişte yaşananlardan dolayı ondan hesap sorulmak istenmesiydi. 31 Mart buna sadece bir bahane teşkil etmiştir. İttihâd ve Terakkî Cemiyeti’nin ileri gelenleri, onu tahttan indirmeyi zaten istiyorlardı. Fakat uygun bir zamanı ve fırsat bekliyorlardı. Nitekim ellerine geçen ilk fırsatı değerlendirerek ezeli düşmanlarından kurtulmasını bilmişlerdir.
LAZİSTAN MEBUSUNUN EVİNDE GİZLİ TOPLANTI
Bu kararı verenler kimlerdi?
- Sultan II. Abdülhamid’in bu süreçte tahttan indirilmesine, 31 Mart Vak’ası’nın birinci günün akşamı Lazistan Mebusu Sudî Kartal Bey’in Vezneciler’deki evinde yapılan gizli toplantıda karar verilmişti. Ahmed Rıza Bey, Talat Bey ve Doktor Nâzım Bey gizlice buluştukları bir evde bütün bu gelişmeler karşında ne yapılması konusunda üç aşamalı hedef belirlenmişti: İsyanın bastırılması için Selanik’ten bir asker getirilmesi, meclisin Yeşilköy’de toplanması ve II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi. Nitekim bu plan başarılı bir şekilde uygulanmıştır
Bu harekete "sivil destekli askeri darbe" diyebilir miyiz?
-II. Abdülhamid’e karşı yapılan bu darbede iki kritik hamle etkili olmuştur: Hareket Ordusu ismi altında askerî birliklerin İstanbul üzerine gönderilerek İstanbul’a hâkim olunmuş ve böyle bir kararın alınmasına zemin hazırlanmıştır. Askerin bu süreçteki ikinci önemli yardımı daha vardır: İttihâd ve Terakkî’ye mensup subaylar tahttan indirilme kararının alınacağı gün meclis localarının tamamını, neredeyse milletvekili başına düşecek şekilde subay doldurarak meclisi kontrol altına almışlar ve milletvekillerini etki altına almışlardır.
ASKERLER ANAYASAYI ÇİĞNEDİ
Meclis'in rolü de büyük değil mi?
- Meclisin II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinde rolü, orduya göre çok daha önemliydi. Bu bağlamda Osmanlı anayasası çiğnenerek meclis tarafından yapılan iki önemli hamle belirleyici olmuştur: Tamamen İttihâd ve Terakkî’nin ileri gelenlerinin inisiyatifinde, anayasa çiğnenerek ihtiyaç olmadığı halde meclisin içi boşaltılarak Yeşilköy’de toplanması bu yoldaki ilk önemli hamledir. Meclis-i Millî adıyla Yeşilköy’deki Yat Kulübü’nde 22 Nisan’da toplanan mebuslar II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesine karar vermişlerdir. Fakat nihaî karar Hareket Ordusu’nun İstanbul’daki başarısından sonra alınacaktır. İstanbul’da sıkıyönetimin ilan edilmesinin ardından bu kez meclis binasında subayların vesayeti alında toplanan milletvekilleri Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesini görüşmüşler ve gerekli olan fetvanın alınmasından sonra 'hal'etmişlerdir.
Hocam 31 Mart Vakı'ası için sonuç olarak ne diyebiliriz?
- Meclisin bu şekilde toplanarak Sultan 'hal' etmesi de Osmanlı anayasasına aykırı bir eylemdi. Askerin gözetiminde dahi olsa milletvekilleri, bu şekilde hareket etmekle anayasayı çiğnemişlerdir.
Böylece Sultan II. Abdülhamid ordunun ve meclisin işbirliği ile geçerli olan Osmanlı anayasasına aykırı olarak tahttan indirilmiştir. İşte 31 Mart Vak’ası, bütün bu sürece zemin hazırlamış veya bir mazeret teşkil etmiş ve II. Abdülhamid sebebi olmadığı bir olaydan dolayı bedel ödemiştir.
Haber 7