Bilinçsiz su tüketimi, ruhsatsız su kuyuları, tarımsal israf ve uluslararası baskılar nedeniyle Türkiye’nin su fakiri olma yolunda hızla ilerlediğini kaydeden Kaya, yetkilileri ivedilikle harekete geçmeye çağırdı.
“Fırat ve Dicle üzerinde oynanan oyunları göz ardı edemeyiz”
Başkan Kaya, Türkiye'nin su yönetimi konusundaki uluslararası baskılara da değinerek, özellikle Fırat ve Dicle havzası üzerindeki tehlikeye şu sözlerle dikkat çekti: "Türkiye’nin su potansiyelinin yaklaşık üçte biri Fırat ve Dicle havzasında bulunuyor. Hidroelektrik enerji üretimimizin yaklaşık %60’ı bu bölgedeki barajlardan sağlanıyor. Ancak uluslararası baskılar artarak devam ediyor. 2014 yılında yürürlüğe giren BM Su Yollarının Ulaşım Dışı Su Kullanımına İlişkin Sözleşme ve Avrupa Birliği müzakereleri kapsamında Türkiye'ye su politikaları konusunda dayatmalar yapılmaktadır. Suriye’nin doğusunda kurulmak istenen devletin uzun vadeli hedeflerinden biri de bu havzada genişlemektir. Türkiye’nin bu konuda çok daha güçlü bir diplomatik duruş sergilemesi gerekiyor."
“Kuruyan göller, tarımsal çöküşe ve bölgesel iklim krizine yol açıyor”
İç su kaynaklarının da hızla yok olduğuna işaret ederek 186 gölün tamamen kuruduğunu ve Tuz Gölü, Akşehir, Sapanca, Manyas, Beyşehir, Eğirdir ve Burdur göllerinin de hızla kuruduğunu ifade eden Kaya, bölgesel iklim değişikliğine ve tarımsal verimliliğin düşmesine neden olduğunu belirterek, “Bugün yanlış sulama politikaları ve sanayi atıkları nedeniyle iç su kaynaklarımız hızla tükeniyor. Kuruyan göllerin oluşturduğu ekolojik yıkım, hava kirliliğini artırıyor ve tarımın çökmesine neden oluyor. Türkiye’nin sadece mevcut su kaynaklarını korumakla yetinmemesi, aynı zamanda deniz suyu arıtma tesisleri ve gri su geri dönüşüm projelerini artırarak su arzını genişletmesi gerekiyor” diye konuştu.
“Suyun bir damlası bile hayati öneme sahip!”
Açıklamasında Türkiye’nin üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen içme suyu kaynaklarının hızla tükendiğine dikkat çeken Kaya, şu ifadeleri kullandı: “Su, yalnızca günlük yaşamımızı sürdürebilmemiz için değil, enerji üretiminden tarıma, sanayiden diplomasiye kadar birçok alanda hayati öneme sahiptir. Ancak, bugün gelinen noktada, Türkiye'de suyun stratejik bir unsur olarak ele alınmadığını görüyoruz. Ruhsatsız su kuyuları nedeniyle yeraltı su kaynaklarımız kontrolsüzce tüketiliyor. Yeraltı su rezervlerinin %35'ini oluşturan bu kaynaklar, savaş, nükleer saldırı veya biyolojik tehditler karşısında en güvenilir içme suyu rezervlerimizdir. Ancak, denetimsizlik nedeniyle bu kaynaklar da hızla tükenmektedir.”
“Su Bakanlığı kurulmalı”
Anahtar Parti olarak suyun milli güvenlik stratejisine entegre edilmesi gerektiğini belirten İl Başkanı Kaya, Türkiye’nin gelecekte su krizi yaşamaması için uzun vadeli ve kapsamlı bir su yönetimi politikası geliştirmesi gerektiğini vurguladı ve partisinin önerdiği çözüm yollarını şöyle açıkladı: “Sınırları aşan sularımızdan olan Fırat ve Dicle nehirlerimiz için ulusal su stratejisini oluşturmak ve güçlü diplomatik adımların atılması. Ruhsatsız su kuyularının kayıt altına alınması ve sıkı denetimlerin artırılması. Yeraltı su rezervlerinin korunması ve anlık izlenmesi. Yeraltı baraj sayısının artırılması ve modern tarım tekniklerine geçişin sağlanması. Deniz suyu arıtma ve gri su geri dönüşüm projelerinin artırılması. Su yönetimini tek bir çatı altında toplayacak “Su Bakanlığı”nın kurulması.”
“Türkiye’nin su krizi yaşaması artık bir seçenek değil, bir zorunluluk!”
Suyun yalnızca bir çevre meselesi değil, aynı zamanda Türkiye’nin jeopolitik ve ekonomik bağımsızlığını doğrudan etkileyen bir faktör olduğunu vurgulayan İl Başkanı Muhammet Kaya, sözlerini şöyle tamamladı: “Türkiye’nin gelecekte su kıtlığı yaşamaması için acilen harekete geçmesi gerekiyor. Suyun stratejik bir unsur olarak görülmesi artık bir tercih değil, zorunluluktur. Suyu ‘doğal hak’ olmaktan çıkarıp ‘ticari bir mal’ haline getiren politikalar terk edilmeli, merkezi bir su yönetimi inşa edilmelidir. Türkiye, su yönetimini yalnızca yerel bir mesele olarak değil, bölgesel ve küresel bir güç mücadelesinin parçası olarak ele almalıdır. Eğer bugünden önlem alınmazsa, Türkiye sadece ekolojik bir felaketle değil, su kaynaklarının uluslararası pazarlara açılmasıyla milli egemenliğinin zedelenmesi tehlikesiyle de karşı karşıya kalacaktır. Anahtar Parti olarak, bu konuda tüm yetkilileri ve kamuoyunu suyun stratejik önemine dair bilinçlenmeye ve gerekli adımları atmaya çağırıyoruz.”