Yaptığı açıklamada 15 Kasım 2024 Cuma günü saat 12.02’de Rize (Başköy-Çayeli)’de meydana gelen 4.7'lik depremin Gümüşhane’de de hissedildiğini hatırlatan Prof.Dr. Öztürk, Rize’de meydana gelen bu depremi üreten fayın MTA tarafından hazırlanan Türkiye aktif fay haritasında mevcut olmadığını fakat 2018 yılı AFAD Türkiye Deprem Tehlike Haritasına göre Bayburt’tan Rize’ye doğru güneydoğu-kuzeydoğu yönünde uzanan ve en büyük yer ivmesi 0.0-0.2 g arasında değişen bir tehlike hattı mevcut olduğunu belirtti.
“Rize ve civarında 2020-2024 yılları arasında büyüklüğü 60 deprem kaydı mevcuttur”
Bu hat üzerinde meydana gelebilecek güçlü bir depremin fiziksel büyüklüğüne, depremin yerleşme alanlarına olan uzaklığına, zeminin yapısına, yapının niteliğine bağlı olarak çevre illerde de hissedileceğini kaydeden Öztürk, “Rize sınırları içerisinde, Boğaziçi Üniversitesi, Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü (KRDAE) tarafından verilen bilgilere göre tarihsel ve aletsel dönemlerde büyük ve hasar yapıcı depremler olmamıştır. Ancak, Pazar, Ardeşen, Fındıklı, Kalkandere, Hemşin, Çamlıhemşin, İyidere ve Karadeniz açıkları başta olmak üzere Rize ve civarında 2020-2024 yılları arasında büyüklüğü 1.4 ile 2.6 arasında değişen yaklaşık 60 deprem kaydı mevcuttur” dedi.
“Türkiye dünyanın en önemli deprem bölgelerinden biri olan Alp-Himalaya deprem kuşağında yer almaktadır”
Yerküre üzerinde en büyük enerji boşalımı olan depremlerin doğal olay olduğunu ve insanlığın yaşadığı en önemli afetlerin başında yer aldığını dile getiren Öztürk, “Ülkemiz, dünyanın en önemli deprem bölgelerinden biri olan Alp-Himalaya deprem kuşağında yer almaktadır. Bununla birlikte, ülkemiz topraklarının %66’sı, nüfusunun %70’i ve büyük sanayi tesislerinin %75’i büyük bir deprem olma ihtimali çok yüksek bölgelerde içerisinde yer almaktadır. 1992 yılında 6.8 büyüklüğündeki Erzincan, 7.8 büyüklüğündeki 1999 İzmit, 7.5 büyüklüğündeki Düzce, 7.2 büyüklüğündeki 2011 Van, 6.8 büyüklüğündeki 2020 Elâzığ ve 6.9 büyüklüğündeki İzmir depremleri ile asrın felaketi olarak kabul edilen 7.7 ve 7.6 büyüklüklerinde on ili etkileyen 2023 Kahramanmaraş depremlerinin on binlerce can kaybına neden olduğu düşünüldüğünde, depremlerin yeri ve zamanı üzerine yapılan çalışmalar ülkemiz için oldukça önemli bir hale gelmektedir. Sadece depremler nedeniyle, son yüzyılda hemen hemen 100.000 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Doğal kaynaklı afetlerin neden olduğu doğrudan ve dolaylı ekonomik kayıpların ülkemiz GSMH’nin %3’üne karşılık gelmektedir” ifadelerini kullandı.
“4,7 büyüklüğündeki deprem heyelanlara sebep olabilir, tetikleyici bir deprem olabilir”
Rize Hemşin’de meydana gelen depremin Doğu Karadeniz kıyısındaki fayların potansiyel diri fay olabileceği ve yeniden değerlendirilmesi gerektiği konusunda uzmanlara bir uyarı niteliğinde olduğunu vurgulayan Öztürk, “Trabzon ve Gümüşhane gibi çevre iller ve ilçelerden hissedilen deprem, deprem tehlikesi açısından düşük olan bir bölgede meydana gelmiş olmasına rağmen bu bölgenin gelecekteki olası bir deprem potansiyeli açısından önemlidir. Çünkü bu bölge, Karadeniz fayı ile Kuzeydoğu Anadolu Fayı arasında sıkışan Doğu Pontid yükselimiyle oluşan bir depremdir. Bu bölgede yapılan çalışmalar, Trabzon ile Rize arasında deprem üretebilecek diri fayların olabileceğini, gerek deniz içinde gerekse dağlık alanlarda çok sayıda fayın olduğunu göstermektedir. Depremlerin kısa, orta ve uzun vadede birbirlerini tetiklediği ve bu bölgedeki fayların deprem üretme potansiyelleri de dikkate alındığında, Doğu Karadeniz Bölgesindeki deprem tehlikesi tahmin edilenden daha yüksek olabilir. 4,7 büyüklüğündeki bir deprem bölgede topoğrafyaya bağlı olarak heyelanlara sebep olabileceği gibi yıllar sonra başka bir deprem için tetikleyici bir deprem olarak da düşünülebilir” dedi.
“İlkokuldan itibaren müfredatlara Yer Bilimleri dersi konulmalı”
Son yıllarda Türkiye’de depreme hazırlıkla ilgili ciddi yatırımlar ve bilimsel çalışmalar yapıldığını hatırlatan Öztürk, “Deprem kayıt ağlarının da genişlemesiyle Türkiye’de deprem aktivitesi daha detaylı izlenmekte ve küçük bir patlatma bile günümüz teknolojisi ile kaydedilebilmektedir. Toplumda büyük bir deprem algısı ve korku psikolojisi oluşturmak yerine acı tecrübelerimiz olan deprem gerçeğini hatırlayarak tamamıyla depreme hazırlıklı olma ve tüm yapılarımızı olası büyük depremlere karşı korunaklı ve dayanıklı yapmalı ve zorunlu deprem sigortamızı kesinlikle yaptırmalıyız. Bir doğa olayı olan depremlerin önlenemeyeceğini ancak alınacak bilimsel önlemler ve bilinçli eğitim ile en aza indirilebileceğini unutmamalıyız. Bu nedenle, ilkokuldan itibaren müfredatlara Yer Bilimleri dersi konulmalı, düzenli olarak İl, İlçe, Mahalle ölçeğinde Afet tatbikatları gerçekleştirilmeli, afetler sonrası krizi değil, afetler öncesi riskler yönetilmeli, riskleri belirlemek için yer bilimsel çalışmalar eksiksiz yapılmalı, zemin etütlerinde tüm sorumlu mühendislerin (jeofizik-jeoloji-jeoteknik) yer alması sağlanmalıdır” diye konuştu.
“Toplum olarak depremle yaşamayı öğrenmekten ziyade, depremlere karşı önlem almayı öğrenmeli ve depreme hazırlıklı olmalıyız”
Öztürk, deprem zararlarını azaltmak için önerilerini şöyle sıraladı: “Öncelikli olarak yasal düzenlemeler yapılmalı, deprem stratejisi yürürlüğe sokulmalıdır. Kent planlaması ve yapı üretimi süreçleri yüksek standartlarda ve denetim altında sürdürülmelidir. Deprem bölgelerinde iyi bir sismik şebeke kurulmalı ve tektonik yapıların aktif olup olmadığı, büyük bir deprem üretecek potansiyellerinin bulunup bulunmadığının ortaya konulması amacı ile bölgede iyi bir deprem izleme ağının kurulması ve bölgenin mikro deprem aktivitesinin ayrıntılı olarak incelenmesi gereklidir. Depremlerin önceden belirlenebilmesine yönelik olarak gerek Yer Bilimleri araştırmalarına gerekse zemin/yapı araştırmalarına önem verilmelidir. Toplum olarak depremle yaşamayı öğrenmekten ziyade, depremlere karşı önlem almayı öğrenmeli ve depreme hazırlıklı olmalıyız.”
Güncelleme Tarihi: 21 Kasım 2024, 12:12