Gümüşhane’yi tanımalı ama nasıl?

İLBER ORTAYLI’nın “Yurdumuzu tanımalı ama nasıl?” yazısından esinlenerek kaleme alınmıştır.

Artabel’e tırmanmayan, Zigana’da kar, kayak ve mangal keyfini tatmayan, ilçeler arası seyahat yapmayan, şehrin kültür mozaiğini, müzikal zenginliğini, coğrafi güzelliklerini yaşamayan bir topluluğun Gümüşhane’ye sahip çıkmasını bekleyemeyiz.

Gençlerimizin önemli bir kesimi bu şehirden kaçmak, istikbalini ve ekmeğini başka illerde aramak istiyor. İnsanların doğdukları değil, doydukları yeri yurt edinmeleri, beşeriyetin kendisi kadar eski. Madenler kapanalı beri iş hayatına katılmak, daha iyi eğitim almak isteyenler ve geleceğini Gümüşhane’de görmeyenler ile birlikte göç etmeye alıştık. Bu terk ve göç ilimize çok pahalıya mal olsa da hiç kimseyi zorla tutamadığımız için gittikçe küçüldük. Her ne kadar memur ve öğrenci gelişiyle rakamsal bir değişim yaşanmıyor gibi görünse de köylerimizin içler acısı durumu ortadadır. Evet, yaz ayların da memleket sevdalılarının şehrimize akın etmekte olduğu doğrudur. Ancak onların da memnuniyetleri her ziyaretleri sonrası biraz daha azalmakta, yeni neslin tatil tercihleri sıralamasında Gümüşhane her geçen gün aşağılara inmektedir.

Biliyoruz ki gençlerimiz bu şehri tanımıyor. İlimizi gezmiyor. Üniversite eğitimi için gelen öğrencilerimizin büyük çoğunluğu yaşadıkları bu kentte hareket etmekten aciz, bir o kadar da ilgisiz. Öğrencilerin ekseriyeti neredeyse her hafta sonu Trabzon’a hareket ederken, bir kez bile olsa ilçelerimizi ziyaret etmiyor. Gezi planlarında Sumela Manastırı ilk sırada yer alırken, Çakırkaya Manastırı listeye bile giremiyor.

Seydibabalıların Boğalı’dan haberleri yok. Salyazı halkı Günyüzü’nü bilmiyor. Yağmurderelinin, Yukarı Kulaca’nın nereye bağlı olduğu hakkında bilgisi dahi yok. Şiran’daki üniversite gençliği, yaylacıların buluşma noktaları olan Kadırga, Kazıkbeli, Erikbeli gibi yaşayan müzelere adımını bile atmamış. Köse’de ki öğrenciler, atalarımızın kanlarıyla suladığı, büyük kahramanlıklara, hüzünlü hikâyelere imza attığı Kabaktepe’yi, Kankana’yı hiç duymamış. Bazı istisnalar hariç, Gümüşhane’nin en önemli makamlarını işgal edenlerin ve onların akıl hocalarının çocukları dahi ekmeğini yediklerini, sefasını sürdükleri şehri bilmiyor. Onlarda, mecburiyetlerden dolayı geldikleri Gümüşhane’de öncelikle Trabzon’un, Sumela’nın, Uzungöl’ün yolunu öğreniyor.

Bizim gençliğimiz Zigana’da, Artabel’de, Üçtaş’ta, Deveboynu’nda kamp yapmıyor. Yaz aylarında Söğüteli’ne gelenler Şendere’ye adım atmıyor. Torul’da Şiran’ı hiç görmemiş ilköğretim, ortaöğretim ve üniversiteye giden binlerce öğrenci yaşıyor. Köse’de Santa’yı ziyaret etmiş kişi sayısı bir elin parmaklarını, Kürtün’de Satala’yı görenlerin sayısı üç beş kişiyi geçmiyor.

Sorunun temeline ekonomik şartları koymak yeterli mi?
Gençlerimizin Gümüşhanelilik kimliğini gittikçe kaybediyor olması mıdır sorun? Yoksa, misafir ettiğimiz üniversite gençliğini farklı değerlendiriyor, onlara ulaşamıyor, onların eğitim gördükleri şehir ile ilgili merak duygusunu ortaya çıkartamıyor olabilir miyiz?

Her ne şartta olursa olsun.

Gençlerimiz neden şehrimize gelmek istemiyor sorusunun cevaplanması ve gerekli tedbirlerin acilen alınması gerekiyor.

YORUM EKLE