Huskalı Deli Esma destanı (21)

Kasabalılar Cami Boğazı Yaylasından gelecek güzel haberi beklemeyi sürdürüyorlardı. Her gün bir araya gelip yapılan sohbetler bugün yapılmıyordu. Akil insanların Kambur Cemal’in kahvehanesinde yaptığı toplantı sona ermiş olmasına karşın kimse yerinden kalkıp işlerine gitmek istemiyordu. Vali Hakan beraberindekileri yolladıktan sonra onlar kahvehanede oturmayı sürdürüyorlardı. Lokantacı Osman en sonunda dayanamayıp ayağa kalktı:

-Haydin bakalım herkes işinin başına. Burada kokana kuşu gibi oturmanın bir anlamı yok. Ben askerlerimize ve Huskalı Deli Esma ile arkadaşlarına güveniyorum. Onlar Gedikçioğlu Behzat ile çetesini mutlaka ölü ya da diri olarak yakalayacaklardır. Kalkın, işinizin başına. 

Kahvehaneden çıktı. Elli metre uzaklıktaki lokantasına geldi. Satışa sunduğu yemekler çorba hariç diğerleri olduğu gibi duruyordu.

-Ben size bu kadar yemek pişirmeyin demedim mi? Ne olacak bu yemekler şimdi? Aşağıya mı dökeceğiz? Yazık değil mi?

Aşçı Kamil, patronunun kızma nedeninin eşkıya Gedikçioğlu Behzat olduğunu biliyordu. 

-Her zamanki kadar pişirdik Osman abi ne fazla ne de az. Bugün kasabaya köylerden gelen çok oldu ama kimse girip de yemek yemiyor. Çarşı içerisinde bir aşağı bir yukarı gidip geliyorlar. 

-Haklılar, az çekmediler eşkıyalardan. Biz kasaba merkezinde oturduğumuz halde diken üstündeyiz.

-Buraya kadar inerler mi?

-Eşkıya bu ne yapacağı belli olmaz. Eşkıyanın gözü kara olur. Bir kere hazır yemenin tadını aldı mı bir daha vazgeçmez. 

-Gedikçioğlu Behzat çetesini Erzincan’dan gelen ekip de yakalayamamış.

-Kaçmış Şeyran’dan bu tarafa. Bizim tarafı kendine göre daha emniyetli görmüş, görmüş ama Huskalı Deli Esma’yı hiç aklına getirmemiş.

-O kadar güçlü mü bu Huskalı Deli Esma Osman abi.

-Güçlü de söz mü? Ondaki kuvvet her babayiğitte yoktur Kamil. Onun bileğini bugüne kadar hiçbir erkek bükememiş. 

-Güçlü yani?

-Evet.

-Helal olsun vallahi.

-Sade güçlü olmakla kalmayıp havada uçan kuşu okuyla gözünden vurur.

-Vay be. Helal olsun onu yetiştiren ana babaya.

-Onu ana baba yetiştirmedi onu bizim köylü Fidigarlı Okçu Osman yetiştirdi. Onu da amazon kızları da.

-Amazon kız mı, o da ne oluyor ki?

-Güçlü kadın demek. Erkek gibi yani. Bazı erkeklerden de daha güçlü. Attığını vuran, tuttuğunu savuran demek. Hep haklıdan yanadırlar. Haksızlığa hiç dayanamazlar. Çok güzel ahlaklıdırlar. Ata binmeyi, silah kuşanmayı çok severler. Önceleri ok kullanırlardı. Şimdi silah icat olunca silah kullanırlar. Attığını vururlar. Hiçbir erkek onlarla iddiaya girmez çünkü kaybedeceklerini bilirler.

-Osman abi, bunlar evlenmezler mi?

-Evlenmezler. Erkek gibi giyinirler. 

-Allah Allah… Daha neler.

Deli Hadi ise elinde uzun sopasını yere vurarak çarşının başından aşağı gelirken hiç susmuyordu:

-Gedikçioğlu Behzat yakalanacak… Gedikçioğlu Behzat yakalanacak… Gedikçioğlu Behzat yakalanacak.

Üç kelimeyi durmadan yineliyordu. Lokantanın önüne gelince durdu. Lokantacı Osman’ın gözlerinin içine bakarak:

-Gedikçioğlu Behzat yakalanacak.

-Yakalanacak Hadi. Aç mısın? Gel karnını doyur. 

-Gedikçioğlu Behzat yakalanacak.

-Sen dedinse doğrudur. Sopanı kapıya dikle gel sana yemek vereyim.

Söyleneni yaptı. Elindeki uzun sopayı kapının yanına dikledi. İçeri girdi. Yemeklere baktı. 

-Geç otur sana yemek getireyim.

-Gedikçioğlu Behzat yakalanacak.

-Yakalanacak, sen canını sıkma. Yemeğini ye.

Xxx

Mehmet Çavuş, Yetim Ali ile birlikte camiden çıktılar. Onlar gibi köylüler de merak içerisindeydiler. Köylerinden Esma ile Leyla’nın da operasyonda olması nedeniyle ağızlarını bıçak açmıyordu. İmam namaz sonrası yaptığı duada Esma ve arkadaşları ile askerleri de unutmamıştı.

-Yetim Ali, bak ne diyeceğim.

-Söyle Mehmet Çavuş.

-Ben artık dayanamıyorum. Namaz kılarken bile hep aklım Esma’daydı. 

-Benim de Leyla’da.

-Diyorum ki, gel kasabaya gidelim. Bakalım durum nedir.

-Bu saatten sonra mı Mehmet Çavuş?

-Ne var saatinde Yetim Ali, eskiden bizim için saat mı vardı?

-Doğru söylersin. Eşekleri alıp binip gidelim. Burada bekleyeceğine kasabada bekleyelim kızlarımızı.

-Ben de öyle düşündüm.

-O Zaman durmayalım.

Ahıra girdiler. Eşeklerin semerlerini vurdular. Yemlikten çözüp dışarı aldılar. Onları gören Hayriye hatun:

-Ne oluyor Mehmet Çavuş? Nereye hazırlanıyorsunuz?

-Kasabaya gidiyoruz.

Hayriye hatun daha da meraklandı. Konuşmaları duyan Gülsüm hatun da dışarı çıktı.,

-Kasabaya gidiyorlarmış.

-Neden?

-Aynı soruyu ben de sordum, neden gidiyorsunuz, yoksa kızlara bir şey mi oldu?

-Merak etmeyin bir şey olmadı. Yetim Ali ile burada bekleyeceğimize kasabada bekleriz dedim, onun için gidiyoruz. 

-Geç oldu, karanlığa kalırsınız.

-Olsun, dedi Yetim Ali, biz bu yolları geceleri çok gittik geldik, değil mi Mehmet Çavuş?

-Öyle. Sizler bu hayvanların torbalarına yemlerini koyun, bakarsın gecikiriz, hayvanlar aç kalmasın.

Hayvanların yularlarından çekerek köyün meydanına çıktılar. Namazdan çıkan köylüler hala meydanda oturuyorlardı. İmam Ahmet, dayanamayıp sordu:

-Nereye Yetim Ali?

-Kasabaya gidiyoruz.

-Hayırdır, bir şey mi oldu? Bir haber mi aldınız.

-Yok hocam, burada bekleyeceğimize kasabada bekleyelim dedik.

-İyi, yolunuz açık olsun. 

-Sağol hocam.

-Haber alırsanız hemen gelin, bizi merakta bırakmayın.

-Olur olur.

Topal Esma’nın asırlık ceviz ağacının altından geçip köy mezarlığına indiler. Dualarını yapıp Orta Mahalle’nin çeşmesini geçerek ana yola vardılar. Yol, diğer köylerin ortak yolu olduğu için köylerine çıkan yoldan daha genişti. Eşeklerine bindiler, “deh” dediler. 

Mehmet Çavuş, dedi sesli Yetim Ali.

-Söyle Ali

-Neden asker göndermeyip de bizimkileri gönderdiler.

-Bizde asker mi kaldı Ali. Yüzbinlerce gencimiz şehit oldu. Kalanlar ise henüz yeterli eğitimi almamışlar. Her karış toprağımız şehit kanıyla sulandı. Askerden kaçanlar da gördüğün gibi başımıza eşkıya oldular. Milletin canına, malına, namusuna kastediyorlar. 

-Şerefsizler.

-Peki bizim kızlar bu eşkıyaları ölü ya da diri yakalayabilecekler mi?

-Yakalayacaklar Yetim Ali merak etme, yakalayacaklar. Belki de şu anda yakalamışlardır. Sür eşeğini daha hızlı gidelim Yetim Ali, deh de.

(Devamı var)

YORUM EKLE