Namuslular en az namussuzlar kadar cesaretli olmayı bilmelidirler…
Rüşvet, Arapça kökenli bir kelimedir. Türk Dil Kurumu sözlüğündeki karşılığı şöyledir: “Yaptırılmak istenen bir işte yasa dışı kolaylık ve çabukluk sağlanması için bir kimseye mal veya para olarak sağlanan çıkar.”
Yolsuzluğun genel anlamı ise; kötüye kullanmadır. Görevi kötüye kullanma, emaneti kötüye kullanma, yetkiyi kötüye kullanma.
Rüşvet ve yolsuzluk, insanlık tarihinde en çok konuşulan, en çok mücadele edilen ama bir türlü gündemden düşmeyen kavramlardır.
Başta İslam dini olarak bütün dinlerin, idari sistemlerin, hukuk sistemlerinin mücadele ettikleri rüşvet ve yolsuzluk için sosyal hayatın kanserleri dense yeridir herhalde.
Rüşvet, tarihi süreç içinde edebiyatın da baş konularından biri olmuştur.
Ünlü divan şairi Fuzuli "Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar." diyerek 16. yüzyıl başlarındaki toplum yapısını tasvir etmiştir.
Ünlü şair Tevfik Fikret ise yolsuzlukla ilgili olarak isyan boyutuna varan tavrını şu dizelerle anlatır:
Efendiler çok açsınız bu çehrenizden bellidir; yiyin.
Yiyin. Yiyemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir?
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin.
Ziya Paşa da bir şiirinde rüşvet ve yolsuzluk yolunun hırsızları için şunları söyler:
Sadıkları tahkir ile red kâide oldu,
Hırsızlara ikram ü inâyet yeni çıktı.
Rüşvet gibi, yolsuzluk gibi sosyal hayatın kanseri olan davranışlar tarihin her döneminde olagelmiştir.
“Ölçüleri yanlış olanların bütün ölçümleri yanlıştır.” sözü rüşvet ve yolsuzluğun arkasında yatan psikolojiyi çok net göstermektedir.
Görev alanı içinde devlet nimetleriyle karşı karşıya gelen zafiyet sahibi kişiler, eskilerin deyimi ile birden haritayı pusulayı kaybedip, kendilerine göre doğrular ve ölçüler üretmeye başlarlar. Bunun sonunda hem kendilerini, hem ailelerini mahvederler. Daha da önemlisi de bir milletin geleceğini mahvederler.
Kişisel zaaf ve hırsların neden olduğu rüşvet gibi, yolsuzluk gibi sosyal kanserlerden kurtulmanın yolu toplum olarak bu hastalıklarla mücadele etmemizden geçmektedir. Kişisel zaaf gösterenlerle - sorumluluk duygusu içinde güçlü bir irade ile- mücadele ederek bu illetlerin yayılmasını önlemeliyiz. “Bana ne canım, benim işim görülsün de gerisinden bana ne!..” yaklaşımı yanlışın devam etmesini tetikleyen en önemli etkendir.
Rüşvet ve yolsuzlukları engellemede kanuni müeyyidelerin yanı sıra dini müeyyide ve mesajların da çok büyük etkisi bulunmaktadır. “Beni insanlardan kimse görmüyor ama bir gören var!.. Yaratan beni görüyor!.. Yarın hesaba çekileceğim!..” gibi düşünceler, rüşvet ve yolsuzlukların önlenmesinde çok önemli engellerdendir.
Günümüzde rüşvet ve yolsuzluk konularında asıl tehlikeli gelişme; bu kavramların mutasyona uğraması ve değişik isim ve tarzlarda devam etmesidir. Bu güne kadar para alıp vermek olarak tanıdığımız rüşvetin ve devleti dolandırmak ve görevini kötüye kullanmak olarak tanıdığımız yolsuzluğun daha yaygın, daha tehlikeli ve modern versiyonu veya mutasyonu ise “nüfuz kullanmak sureti ile çıkar elde etmektir.”
Rüşvet ve yolsuzluk dâhil tüm kötülüklere karşı yapılması gereken asıl mücadelenin ne olması gerektiğini ise büyük devlet adamı İsmet İnönü yıllar önce söylemiştir: “Bu ülkede namuslular en az namussuzlar kadar cesaretli olmayı bilmelidirler…”
Güzel günler dileğiyle.